Hasan Cemal

22 Nisan 2020

Gestapo askerleri kapıyı çalabilir mi?

Nasıl bir dünya, nasıl bir Türkiye?..

Başlıklar çok can sıkıcı.
NY Times'ın haberi:

Türkiye'deki Korona ölümlerinde
gerçek sayı gizleniyor.

Doğru olabilir mi?
Dünya Sağlık Örgütü'nün Başkanı'ndan bir açıklama:

Daha kötüyü bekleyin!

İçim kararıyor.
Korona sonrasını düşünüyorum.
Nasıl bir dünya, nasıl bir Türkiye kapımızı çalacak?
Brezilya'dan bir haber:

Ülkenin bazı yerlerinde yapılan
protesto gösterilerinde Kongre'yle
Yüksek Mahkeme'nin kapatılması ve
yeniden askeri yönetime dönülmesi
istendi. (NY Times, 20 Nisan 2020)

Fransa Cumhurbaşkanı Macron'dan tedirgin edici açıklamalar:

Krizin başında mıyız, ortasında mıyız,
bilemiyorum. Çok fazla belirsizlik var.
Uluslararası işbirliği ve dayanışma yerine ülkeler kendi içlerine kapanabilir,
sınırlar kapatılabilir ve büyük bir
ekonomik çöküntüyle karşı karşıya kalabiliriz.
Bu da demokrasiye olan güveni yok
edebilir dünyada...
Macaristan'dan Brezilya'ya kadar
Korona krizinden yararlanarak
kendi otoriter ve popülist yönetimlerini
güçlendirmeye bakanlara da gün doğmuş olur.

Desen: Selçuk Demirel

Macron, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ve Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla
yaşanmış olan demokrasi ve özgürlük günlerini anıyor,
bugünlerde ise her şeyin tersine döndüğünü söylüyor.
Krizle mücadele uğruna özgürlüklerden vazgeçmeye kalkmanın
Batı demokrasilerine dönük ne büyük bir tehdit olduğuna işaret ediyor.
Bu açıdan, Macaristan'da Victor Orban'ın
ülkeyi kararnamelerle 
tek adam olarak yönetme
hevesinin 
demokrasi konusunda büyük bir tehlike olduğunu vurguluyor.
Ve elini sürekli masaya vurarak şöyle diyor: 

Bunu kabul edemeyiz. Bu Avrupa
Birliği'ne dönük bir tehdittir.
Ama bir de şu var:
Almanya ve Hollanda gibi zengin Kuzey ülkelerinin,
Güney Avrupa'nın krizden çok daha
fazla etkilenmiş ülkelerine
yardım elini uzatmaktan kaçınmaları da kabul edilemez.

Emmanuel Macron

Ülkelerin kendi içlerine çekilerek, küresel dayanışma ve işbirliği yerine
bencilliği
 seçerek kendi başlarına krizi aşmaya çalışmalarının
dünyayı daha büyük tehlikelere sürükleyeceğini belirten aklı başında
insanların sayısı az değil.
Bunlardan biri de, Sapiens kitabıyla büyük kitlelere ulaşan
İsrailli tarihçi Yuval Noah Harari:

İnsanlığın bir seçim yapması gerekmektedir.
Bölünmüşlük yoluna mı gireceğiz,
yoksa küresel birlik yoluna mı sapacağız?
Bölünmüşlük seçildiği takdirde sadece krizin uzamasına neden olmakla
kalmayacağız, aynı zamanda daha kötü felaketlerin kapısını açacağız.
(Financial Times, 23 Mart 2020)

İngiliz The Economist dergisi son başyazılarından birinde (26 Mart),
Korona felaketinin özgürlüklere dönük
çok büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekiyordu.
 

Bir milimetrenin on binde biri büyüklüğünde bir virüs, Batı
demokrasilerini dönüştürmeye başladı.
Artık devlet işyerlerinin kapısına kilit
vurabiliyor, insanları evlerine kapatabiliyor.
İkinci Dünya Savaşı'ndan beri devlet hiç bu kadar güç kazanmamıştı.
Daha tehlikeli olan ve özgürlüğü tehdit
eden, iktidar sahiplerinin bu devlet gücünü kendi tek adamlıkları
için kullanmalarıdır.
Macaristan'da olduğu gibi bazı siyasetçilerin,
bu devlet gücünden
yararlanarak ülkelerini sürekli
"olağanüstü hâl"le yönetmeye
kalkışmalarıdır.

İngiliz The Guardian gazetesi de 29 Mart 2020 tarihli başyazısında,
Korona krizinin özgürlük ve demokrasiye dönük tehditlerine değinirken, 
MacaristanAzerbaycan ve İsrail’den örnekler veriyor.
Macaristan'da muhalif gazetecilerin hapse atılmasını kolaylaştıran
bir yasal düzenlemenin gündemde
olduğuna dikkati çeken başyazıda şu satırlar var:

Macaristan'da yargı ve medyanın
bağımsızlığını kontrol altına alan ve
sivil toplum faaliyetlerini sınırlayan Victor Orban, Korona krizinden
yararlanıp daha diktatoryal yetkiler ele geçirmenin peşinde.
Yeni
düzenleme, ülkeyi belirsiz bir süreyle 
tek
adam olarak -seçimler de olmaksızın-
kararnameyle yönetmeyi öngörüyor.
Azerbaycan'da Aliyev de muhalif
grupları bastırmak için krizi kullanıyor.
İsrail'de Netanyahu'ya gelince...
O da kriz fırsatçılığı yapıyor.
Krizle mücadele için çıkardığı bir
kararnameyi, hakkındaki rüşvet
iddialarıyla ilgili davayı ertelemek ve
parlamentoyu devre dışı bırakmak için
kullandı.

Victor Orban

Nobel iktisat ödüllü Paul Krugman'ın NY Times'daki
köşesinin başlığı ve girişi şöyle:

Amerikan demokrasisi ölüyor olabilir.
Otoriter bir yönetimin de eli kulağında
olabilir. Modern bir demokrasinin nasıl
ölebildiğini görmek için son on yıldır
Avrupa'da yaşananlara, özellikle
Macaristan'a bakın. (NY Times, 9 Nisan 2020)

Guardian'daki bir köşe yazısında (Patrick Wintour, 11 Nisan)
şu satırlar dikkatimi çekti:

Çin dünyaya kendi dijital polis devleti
modelini bir başarı modeli olarak
pazarlayabilir. Ve Batılılar bunun için
kendi özgürlüklerinden fedakârlık yapabilir.

Aynı yazıda, Avrupa Birliği'ndeki Almanya-Hollanda ile diğerleri
arasında kriz sonrası patlak veren Kuzey-Güney kavgasının
AB'nin sonunu getirmekte olduğuna da dikkat çekiliyor.
Korona krizi nasıl bir fırsat olabilir?
İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki gibi bir 
Amerika-Avrupa ittifakıyla
yeniden bir barış, demokrasi ve refah dönemi açılabilir mi?
7 Nisan 2020 tarihli Amerikan 
Foreign Affairs dergisinde
bu soruları tartışan Richard Haass pek öyle iyimser değil.
Özgürlüklerin budandığı, otoriter ve popülist rejimlerin varlıklarını devam ettirdikleri,
hatta güçlendikleri bir dünyayı daha muhtemel görüyor.
Harvard'dan Dani Rodrik 6 Nisan 2020 tarihli Project Syndicate'teki yazısında
satır başlarıyla şu noktaları vurguluyordu:
 

Neoliberalizm'in yavaş ölümü devam
edecek...
Popülist otokratlar daha beter
güçlenecek...
Sol, oyların çoğunluğunu kendine
çekmek için yeni bir program oluşturma yolundaki çabalarını sürdürecek...
Çin ve Amerika'nın çatışma rayındaki
yolculukları devam edecek...
Oligarklar, otoriter popülistler ve
liberal enternasyonalistlerin ulus-
devletler çerçevesindeki kavgaları
şiddetlenecek... 

Patrick GaspardProject Syndicate'deki
13 Nisan 2020 tarihli yazısında şu notları düşmüş:

Bir noktaya dikkat edelim. Kovid-19
sadece kamu sağlığına değil, aynı
zamanda insan haklarına bir
tehdittir.
Tarih boyunca bu gibi krizler otoriter rejimlerin işine yaramıştır.

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez Korona krizinin demokrasiyi,
Avrupa Birliği'ni bir uçurumun kenarına getirdiğini söylüyor:

Avrupa, çatışmanın ve yerle bir olmanın küllerinden doğdu.
Tarihten gerekli dersleri çıkardı
ve şu basit gerçeği
öğrendi: Hep birlikte kazanamazsak,
sonunda hep birlikte kaybederiz. 
Küçük düşünmeye devam edersek,
başarısızlığın çukura yuvarlanırız.
Avrupa Birliği için 27 üye ülkenin
dayanışma içinde hareket etme
zamanıdır. (Guardian, 20 Nisan 2020)

George Soros'un 20 Nisan 2020 tarihli Project Syndicate'deki çağrısından:

Avrupa Birliği, bir virüsün sadece
insan hayatlarını değil, kendi
varlığını da tehdit etmekte olan savaşla karşı karşıya...

Peki ya Türkiye'de durum nedir?
Korona krizi bizdeki tek adamlık yönetimini daha da güçlendirmek için, 
otoriter çizgileri daha da belirgin kılmak için siyasal bir fırsat olabilir mi?
Yoksa Saray'ın bugün buna ihtiyacı yok mu?
Bu bir başka yazı konusu...
Ama bu yazımı da, Dokuz Eylül Üniversitesi felsefe bölümünden 
Prof. Dr. Doğan Göçmen'den
dikkatimi çeken bir cümleyle (GazeteD, 11 Nisan 2020) noktalıyorum:

Gestapo askerlerinin kapınızı çalma tehlikesi
bugün her zamankinden daha fazla.
Bunu dünya ölçeğinde söylüyorum
.