Demokrasiler kolay kurulmadı,
oluk oluk kan aktı.
Yaşlı kıtaya, Avrupa'ya bakın.
Birinci Dünya Savaşı,
İkinci Dünya Savaşı...
İç savaşlar,
soykırımlar,
ihtilaller...
Yaşanan korkunç acıların sonunda,
Avrupa siyasetinin akil insanları,
büyük devlet adamları
ortak bir demokrasi çatısı altında buluştular.
Ve bu büyük "uzlaşma"dan,
tarihin belki de en büyük barış projesi,
Avrupa Birliği doğdu.
Almanya, İtalya, İspanya, Portekiz
büyük uzlaşmalar, ittifaklar sayesinde
demokrasi yolculuğuna koyuldular.
Biz de büyük acılar yaşadık
demokrasi yolunda...
Ama "birinci sınıf demokrasi"yi
ne yazık ki hiç yakalayamadık.
Tank sesleriyle gelen
askeri darbeler artık bitti derken,
bu sefer Erdoğan'ın sandıktan çıkan
"sivil darbesi"yle tek adam rejimi
Türkiye'nin başına bela oldu.
14 Mayıs ve 28 Mayıs'ta
Erdoğan diktası elimizden
küçük bir farkla kaçtı.
Ancak, sakın karamsarlığa kapılmayın.
Filmin sonu değil bu,
yeni bir başlangıçtır.
Bu topraklarda
demokrasi ve özgürlük mücadelesi
hiç durmayacak.
Cumhuriyet tam 100 yıl önce kuruldu.
Atatürk ve dava arkadaşları
laik cumhuriyeti kurarken,
hedef olarak Batı'yı, "Batı demokrasisi”ni gösterdiler.
Cumhuriyet'in ilk yüzyılında
"demokratik cumhuriyet"i
ne yazık ki kuramadık,
birinci sınıf demokrasimiz olmadı.
Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında
bu tarihi görev önümüzde
durmaya devam ediyor.
Tayyip Erdoğan ve
onun Saray iktidarı,
bu görevin tamamlanmasını
engelleyemeyecektir.
1923'te kurulan Cumhuriyet'i
tersine çeviremeyecek,
ondan intikam alamayacaktır.
Bu ülkeyi Ortaçağ karanlığına,
"Taliban düzeni"ne çekemeyecektir.
Bu böyle biline...
Erdoğan ve onun Tek Adam Rejimi
Türkiye'ye büyük kötülükler yaptı.
Ülkeyi krizler ülkesi
hâline getirdi.
Yoksulluk ve işsizliği derinleştirdi.
Enflasyon ve hayat pahalılığı ile
halkın belini büktü.
Yolsuzluk, rüşvet ve mafya düzeniyle
Türkiye'de çürümüşlüğü yaygınlaştırdı.
Hapishaneleri ağzına kadar doldurdu.
Özgürlüğü yok etti.
Hukukun üstünlüğünü yok etti.
Yargı bağımsızlığını yok etti.
Adaleti yok etti.
Demokrasinin omurgası olan
güçler ayrılığını,
bağımsız kurumları yok etti.
Medya özgürlüğünü yok etti.
Türkiye bunlara layık değildir.
Bu ülke Erdoğanlar'a kalmayacak.
Merak etmeyin.
Bu ülkede demokrasi ve özgürlük
bayrakları dalgalanmaya devam edecek.
Tayyip Erdoğan 14 Mayıs ve 28 Mayıs'ta
küçük bir farkla kaçtı elimizden.
Bu bir yenilgi değildir,
yeni bir başlangıçtır.
Bu noktaya nasıl geldiğimizi
hiç aklınızdan çıkarmayın.
Bizi bu noktaya getiren
"büyük uzlaşma" devam etmelidir.
Millet İttifakı'nı kuranlar,
Emek ve Özgürlük İttifakı'nı kuranlar,
Türkler ve Kürtler
ellerini yine birbirlerine uzatsınlar.
Özeleştiri mekanizmalarını çalıştırsınlar.
Diyaloglar örsünler.
Ve uzlaşma yollarında kararlılıkla yürüsünler.
Demokrasiler hiçbir yerde öyle kolay kurulmadı.
Demokrasi ve özgürlük düşmanları
hiçbir yerde öyle kolay alt edilmedi.
Yazın bir kenara bir daha:
Demokrasi ve özgürlük ittifakları
kurulacak, derinleştirilecek.
Karamsarlığa kapılmayın!
28 Mayıs,
filmin sonu değil,
yeni bir başlangıçtır,
demokrasi mücadelesi
yolunda...
Haydi yolumuz açık olsun.
Hasan Cemal kimdir? Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara’da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986’da Sedat Simavi Ödülü’nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013’ten beri T24’te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. Bir dönem Bilgi Üniversitesi’nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal’in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: - Tank Sesiyle Uyanmak (1986) - Demokrasi Korkusu (1986) - Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) - Özal Hikâyesi (1989) - Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999) - Kürtler (2004) - Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005) - Türkiye'nin Asker Sorunu (2010) - Barışa Emanet Olun (2011) - 1915: Ermeni Soykırımı (2012) - Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014) - Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014) - Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018) - Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var. |