Hasan Cemal

12 Ağustos 2013

Fenerbahçe’yi ezdik, ama 1-0’la yetindik

Ve hayalim gerçekleşti! Drogba Baba’nın dün Kayseri’de attığı zafer golüyle hem Galatasaray Süper Kupa’yı bu yıl da kaldırdı, hem de benim hayalim gerçekleşti.

Ve hayalim gerçekleşti! Drogba Baba’nın dün Kayseri’de attığı zafer golüyle hem Galatasaray Süper Kupa’yı bu yıl da kaldırdı, hem de benim hayalim gerçekleşti. Fatih Hoca’yla aslanlarını kutluyorum, bu Galatasaray iyi takım, önü bu yıl da açık.

 

Fenerbahçe’yi özellikle 2. yarıdan itibaren ezdik, sahasına kilitledik. Ancak tek golle, 1-0’la yetindik. Oysa bu maç rahat 4, 5-0 olabilirdi. Savunmada bazı bireysel hatalar bizi zor durumda bıraksa da Cimbom soğukkanlı oynadı ve oturmuş bir takım izlenimi verdi.

 

 

KAYSERİ

Sabah erken kalktım. Ortalık daha yeni aydınlanıyor. Perdeyi açtım, tam karşımda güneşin ilk ışıklarının vurduğu Erciyes Dağı, zarif zirvesiyle, buğulu bir havanın içinden bana el ediyor.

Güzel bir pazar sabahı.

İyi ki erken kalktım.

O yaşlı İngiliz meslektaşımın sevdiği şiir aklıma takılıyor:

                                                  Uyan evlat!

                                                  Yolculuk bittiğinde,

                                                  Uyumak için yeterince vaktin olacak.

 

Yıllar önceydi. Güneri Cıvaoğlu, İngilizce şiirin bu dizelerini bir sohbette benden duyunca, hiç unutmam, Fransızca bir şarkıyla karşılık vermişti:

                                                  Eğlenmek için bütün bir hayat var,

                                                  Dinlenmek için çok zamanımız olacak!

 

Bazen yazının seni nereye götüreceği belli olmaz. Galiba bu sabah da öyle.

Unutması güç o maçın 103. dakikası

Koca Zidane, futbol dünyasının Zizou'su yolun sonunda nasıl da şeytana uymuştu?..

Bu cümle size hiçbir şey anlatmayabilir. Bu adam da ne saçmalıyor diyebilirsiniz.

Belki de haklısınız.

Ama futbol kaçıkları farkında olabilir muradımın ne olduğunu… Unutmak güçtür maçın o 103. dakikasını.

Maçın kader anıydı.

Zinedine Zidane, tüm zamanların gerçek bir futbol efsanesi olmaya pamuk ucu mesafedeydi. Pozisyonu kendi hazırlamıştı. Sağdan güzel bir ortanın geleceğini adı gibi biliyordu.

Bu yüzden de koştu, koştu ve altı pasın biraz ilerisinde, olabilecek en iyi noktaya mevzilendi. Kendini bir an adeta unutturdu, görkemli İtalyan savunmasının içinde saklanıverdi.

Sonra top havadan süzülmeye başladı. Zidane zıpladı. Bir an havada çakılı kaldı. Ve kafayı hırsla vurdu.

Büyük bir heyecanla Gooolll diye fırladım yerimden. Fransız tribünleri ayaktaydı. Coşku selinin patlamasına ramak kalmıştı.

Ama İtalyan milli takımının kalesinde kahrolası Buffon vardı, dünyanın en iyisi. Öyle beklenmedik bir refleksle, topu öylesine tokatladı ki...

Hepimiz donup kaldık.

Zizou da haykırdı, kaçan golün acısıyla...

İşte maçın kader anı buydu.

 

Gerçek bir futbol efsanesi olmaya ramak kala... 

Oysa senaryo hazırdı kafamda, önceden yazmıştım.

Zidane, İtalyanlara ikinci golünü atacak, Fransa’yı uzatmanın sonuna doğru 2-1 öne geçirecek, tıpkı Brezilya'ya 1998'de yaptığını, bu kez İtalya’ya karşı iki golle yapacak ve Dünya Kupası’nı ülkesine ikinci kez yine kendi golleriyle kazandıracaktı.

Bir başka deyişle:

Hiçbir futbol büyüğüne bugüne kadar nasip olmayan bir başarının altına imzasını atacak, tüm zamanların gerçek futbol efsanesi olacaktı. Tam bu noktaya gelmişti, yani yıldızının parlayacağı o ana...

Ama futbol acımasız! Adaleti yok.

 

Bir kafayla uçup gittiler

Buffon yaktı Zizou'yu...

Zizou belki de bu nedenle, avucunda hissettiği o altın fırsatı son saniyede kaçırdığı için kendi iç dünyasında büyük bir bunalıma düştü.

Biz bunu göremezdik tribünden. Nitekim, finalin bitimine 10 dakika kala bir başka Zizou, hiç beklemediğimiz bir karakter suyun yüzüne vurdu.

Şeytan dürttü Zizou'yu!

Maalesef o da gitti uydu şeytana. Kafa attı rakibine, İtalyan milli takımının stoperi Matarazzi’ye. Hiç yakışmadı Zizou'ya, hiç! Kırmızı kartla, 110. dakikada takımını 10 kişi bıraktı Büyük Kaptan

Dünya Kupası da bir kafayla uçup gitti, tüm zamanların en büyük efsanesi olmak da…

 

Hatayı anıtlaştırabilmek... 

Ben Zizou'ya üzüldüm, hem de çok.

Keşke şeytana uymasaydı.

Onun için bambaşka bir son yazmaya hazırlanıyordum ki, o gitti kafa attı Matarazzi’ye…

O anı, büyük bir futbol efsanesi olabilecek Zidane’nın bir kafa darbesiyle yıldızını söndürdüğü o anı ölümsüzleştiren anıta geçen yıl Paris’te tesadüfen rastladım.

Pompidou Müzesi’nin girişinde tüm heybetiyle duruyordu. Bronzdan heykel, Zidane gibi Cezayirli olan, Fransa’da ırkçılık ve ayrımcılıktan çok çekmiş olan Adel Abdessemed yapıtıydı.

Hayat bir peri masalı değil!

 

Kazanan takım olmak için püf noktalar 

Hollandalı efsanevi futbolcu ve futbol adamı Johan Cruyff’un deyişiyle, bir hatalar oyunu sayılabilir futbol.

Barcelona’nın da bugünlere gelmesinde, bir futbol kulübünden daha fazlası olmasında önemli rol oynayan Cruyff şöyle der:

“Futbol bir hatalar oyunudur. Hedef, bir maçta ya da bir sezon boyunca hataları en aza indirmeye çalışmaktır.”

Bir başka deyişle:

Kazanan takım olmak

Ya da bayrağı sürekli yukarılarda tutmak hiç kolay değil. Sistemli çalışmadan, başarıyı kalıcı kılabilecek altyapıların temelini atmadan, bu açılardan vizyon sahibi olmadan kazanan bir takım yaratmanın mümkünü yok.

 

Drogba Baba 11 numarasına kavuştu 

Hasan Cemal, bir pazar sabahı neler yazıyorsun Allah aşkına?..

Belki haklısın.

Futbol kaçıklığı böyle bir şey işte.

Hollanda’nın eski kaptanlarından Ruud Gullit bir keresinde şöyle demiş:

“Ben futboldan ayrı kaldığımda, ağzından emziği alınmış bir bebekten farkım kalmaz.”

Ben de galiba Gullit gibiyim.

Biliyor musun, Drogba sonunda 11 numarasına kavuşmuş. Fatih Hoca sayesinde Riera 11 numaralı formayı Drogba'ya vermeye razı olmuş.

Bu nedenle Drogba Baba, Fenerbahçe’ye karşı ekstra motivasyonla oynayabilir ve benim Kadıköy hayalimi Kayseri’de gerçekleştirebilir.

Neden olmasın?..

 

Ve hayalim gerçekleşti 

‘Drogba Baba’nın attığı zafer golüyle bir yandan Galatasaray Süper Kupa’yı bu yıl da kaldırıyor, bir yandan da benim hayalim gerçekleşiyordu. Hakan'ın soldan enfes ortasına müthiş bir kafa patlatan Drogba Baba, top ağlarla buluştuktan sonra kollarını öne arkaya hareket ettirerek koştuktan sonra yemyeşil çimlerde dizlerinin üstünde kayarken benim de yüreğimin yağı erimeye başlamıştı.

Fenerbahçe’yi özellikle 2. yarıdan itibaren ezdik, sahasına kilitledik. Ancak tek golle, 1-0’la yetindik. Oysa bu maç çok rahat 4, 5-0 olabilirdi.

Galatasaraylı topçular, evet, iyi oynadılar ama o kadar çok gol kaçırdılar, o kadar çok pozisyon harcadılar ki tribünlerde Galatasaray taraftarları olarak saçımızı başımızı yolduk. 2. yarıdan itibaren Fenerbahçe, özellikle 10 kişi kaldıktan sonra her geçen dakika dağılmaya başladı.

Sözü fazla uzatmak yersiz. Süper Kupa bu yıl da bizim!

Bizim takım, Cimbom, iyi takım, dün de iyi oynadı. 

Galatasaray’ın bu yıl da önü açık gözüküyor.

Ama savunmada yapılan bazı bireysel hatalar bizi çok zor durumda bıraktı. Eğer kalede muhteşem Muslera olmasaydı bu güzel oyuna rağmen gol de yiyebilirdik.

Şunu da not etmeden geçmemek gerekiyor. Fenerbahçe’nin kalecisi Mert harika oynadı ve Galatasaray karşısında farkın açılmasını önledi.

2. yarı özellikle Fenerbahçe’yi bunaltırken o kadar çok gol kaçırdık ve fırsat ezdik ki “Ah Drogba”, ”Ah Selçuk”, “Ah Sneijder” nidaları yükseldi Galatasaray tribünlerinden…

Melo çok iyiydi. Amrabat iyi oynadı. Sneijder, her ne kadar tribünlere zaman zaman ah dedirtse de, iyi oynadı. Selçuk oyunun önemli bir bölümünde fazla bir varlık gösteremese de oyunun sonlarına doğru açıldı.

Cimbom kendinden emin ve soğukkanlı oynadı, panik olmadı; fazla dandun yapmadı ve oturmuş bir takım izlenimi verdi.

Drogba Fenerbahçe ağlarını dalgalandırdığı için gerçek Galatasaraylı olurken Süper Kupa'yla birlikte Fatih Hoca da Türkiye'de en çok kupa kazanan teknik direktör unvanını elde etti.

Fatih Hoca’yla aslanlarını kutluyorum, bu Galatasaray iyi takım, önü bu yıl da açık.

 

Twitter: @HSNCML