Dünden beri Saray medyasının haber kanallarını, köşelerini izliyorum.
Durumları gerçekten hazin, çok acıklı.
Debelenme içindeler.
Reis'i savunmak ya da savunur görünmek için kıvranıyorlar.
Ama nafile bir gayret.
Ne deseler olmuyor.
Çünkü inandırıcılık neredeyse sıfırlanmış durumda.
Bir yanda Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları...
Öbür yanda New York kokuları...
Her iki taraf da Saray'ı ürkütüyor.
Erdoğan bu yüzden bağırdıkça bağırıyor, üslubunu bozdukça bozuyor.
Saray tetikçileri de onunla birlikte atağa kalkıyorlar
Ne kadar bağırıp çağırırlarsa, ne kadar hakaret ederlerse, o kadar üste çıkacaklarını sanıyorlar.
Ama olmuyor, kendilerini aldatıyorlar.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın oğlunun, kardeşinin, dünürünün, yakınlarının Man Adası'ndaki bir şirkete 20 günde 15 milyon dolarlık para transferini belgeleriyle gösterdi.
Ve bunun ahlaki bir mesele olduğunu vurgularken de şunları söyledi:
Devleti yönetenlerin vatandaşlara
örnek olması lazım.
Vatandaşa “Vergi ver” diyeceksin,
vermezse ceza keseceksin.
Ama kendi çocuklarını,
yakınlarını göndereceksin, başka
adalarda şirket kurduracaksın.
Türkiye'den milyonlarca dolar
para göndereceksin.
Sonra Kayseri'de meydana çıkıp,
"Dolarınızı bozdurun, Türk Lirası
değerlidir, biz yerli ve milliyiz!"
diyeceksin.
Ne yerlisin, ne de milli, sen
gayri millisin!
Haksızlıklar karşısında susan
dilsiz şeytandır!
Bu ses, Saray iktidarının yıllar içinde
nasıl yozlaştığını, nasıl kirlendiğini sergiliyor
Şunu iyi bilin:
Belgeler sahte korosu, Kılıçdaroğlu'nun sesini bastıramaz.
Çünkü bu ses, Saray iktidarının yıllar içinde nereye geldiğini, nasıl yozlaştığını, nasıl kirlendiğini sergiliyor.
Yozlaşma ve kirlenme, 'New York sahnesi'nde de gözler önüne serilmeye başladı.
17-25 Aralık'ın tek boyutlu olmadığını, bir de yolsuzluk ve rüşvet boyutu olduğunu anlatıyor New York davası!
Ayakkabı kutularından saçılan dolarlar...
Yatak odalarındaki para sayma makineleri...
Hediyelik çukulata kutularıyla, kalın zarflarla gönderilen rüşvetler...
Kol saatleri...
Ve tapeler...
Bunlar yeniden suyun yüzüne vuruyor.
Bakın:
2013'te, 2014'te bu rüşvet ve yolsuzluk dosyaları, hukuka vurulan darbelerle kapatılmamış olsaydı...
Dört bakana Yüce Divan yolu kapatılmak yerine açık tutulsaydı...
Reza Zarrab yargı önüne çıkarılsaydı...
Erdoğan bu yolu açabilseydi, bugün New York sahnesi açılmazdı.
Ama Erdoğan bu yolu açamadı.
Tersine, yolsuzluk ve rüşvet dosyalarını paralel darbe diyerek kapatmaya çalıştı.
Kendisine dönük darbe tehdidi hiç kuşkusuz vardı ama yolsuzluk ve rüşvet dosyaları da yok değil, elbette vardı.
Şimdi bütün bunlar kaçınılmaz olarak tekrar su yüzüne çıkıyor.
Bunun adı siyasette, iktidar yozlaşmasıdır, iktidar kirlenmesidir.
15 yıllık Erdoğan iktidarının geldiği nokta budur.
Onun için sesleniyorum:
Eyy, kulağınızı iyi açın:
Bu saatten sonra Erdoğan'ı savunmanız çoook zor çok!
SON DAKİKA
Bu satırları yazdıktan sonra, akşam saatlerinde T24'e aşağıdaki son dakika başlığı düştü:
Reza Zarrab hâkim karşısında:
Zafer Çağlayan'a 45-50 milyon Euro,
7 milyon dolar ve 2,4 milyon TL
rüşvet verdim; Egemen Bağış'tan da yardım aldım!
Bu haberden sonra bir kez daha vurguluyorum:
Eyy, kulağınızı iyi açın, bu saatten sonra Erdoğan'ı savunmanız çoook zor, çok!