Hasan Cemal

19 Kasım 2014

Eski Türkiye, Yeni Türkiye kavgası derinleşirken...

1923’te atılan temel nasıl tutmadıysa, Erdoğan iktidarı da Türkiye’yi barışa değil kaosa sürüklüyor

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla 1923’te atılan temel tuttu mu?
Hayır tutmadı.
Tutmuş olsa, Kürt sorunu olur muydu?
Alevi sorunu olur muydu?
Laiklik sorunu olur muydu?
İnanç özgürlüğü sorunu olur muydu?
Tarihle yüzleşme sorunu olur muydu?
1915 sorunu olur muydu?
Hayır, hiçbiri olmazdı.
Demokrasi çoktan kapımızı çalmış olurdu.
1923’te atılan temel tutmadığı içindir ki, bugün hâlâ barış ve huzuru yakalayamamış bir Türkiye sahnede.
Maalesef öyle.

Kürt yok, Boşnak yok, Çerkes yok, Gürcü yok… 

72 milletten oluşan Anadolu coğrafyasında herkesi ‘devlet zoru’yla Türk yapmaya kalkıştık. Olmadı, maya tutmadı.

Peki ama temel neden tutmadı?
Tutmadı, çünkü Müslüman olan herkesi Türk yapmaya çalıştık.
Kürt yok, Türk var dedik.
Boşnak yok, Türk var dedik.
Çerkes yok, Türk var dedik.
Gürcü yok, Arap yok, Arnavut yok, Çeçen yok, sadece ve sadece Türk var dedik.
Böylesine 72 milletten oluşan Anadolu coğrafyasında herkesi ‘devlet zoru’yla Türk yapmaya kalkıştık.
Olmadı, maya tutmadı.
Başka?..
Dini terbiye etmek, dini devlet denetimine almaya çalıştık. Tarikatları, cemaatleri bastırdık. Tekkeleri, zaviyeleri kapattık.
Sünni-Hanefi anlayışını dayattık.
Aleviliği yok saydık.
Müslüman olmayanları kültürel izleriyle birlikte Anadolu toprağından sürdük.
Türkleştirme politikasıyla Dersim gibi korkunç kıyımlar, Müslüman olmayanlara yönelik Trakya olayları, 6-7 Eylül gibi ‘pogrom’lar yaşadık.
Ve Kürtler 29. kez ayaklandı, PKK sahneye çıktı.
1923’te atılmış olan temel tutmuş olsa, bunların hiçbiri olmazdı.
Demokrasinin ipi’ne sarılamadığımız için bütün bu acılar yaşandı.

Bir ‘uç’tan öbürüne savrulmak
 

Şimdi ciddi bir kitle tabanına sahip olan bir başka uç, kendi Sünni inancına uygun bir anlayışı zorla Türkiye’ye yine ‘devlet zoru’yla dayatmaya çalışıyor.

Şimdi ise bir uçtan öbür uca savruluyoruz.
Şimdiye kadarki uç, Kemalist-milliyetçi vesayetti.
Bu vesayet, devlet sopası ile bir ‘medeniyet projesi’ni, ‘Batılılaşma’yı yukarıdan aşağı Türkiye’ye zorla giydirmek istedi.
Yapamadı, olmadı.
Şimdi ise ciddi bir kitle tabanına sahip olan bir siyasal güç, bir başka , kendi Sünni inancına uygun bir anlayışı zorla Türkiye’ye yine ‘devlet zoru’yla dayatmaya çalışıyor.
Ben seçim sandığından çıktım, çoğunluğum, ne istersem yaparım zihniyetiyle, kendi kafasındaki devlet ve toplum düzenini geçerli kılma yolunda ilerliyor.
Bir ‘’tan öbürüne savruluyoruz.
Sözü uzatmadan vurgulamakta yarar var.
İlk ‘’un 1923’te atmış olduğu temel nasıl tutmadıysa, bu da Türkiye’yi barışa değil kaosa doğru sürüklüyor.
İlk nasıl Türkiye’yi demokrasiye götüremediyse, bu da her geçen gün Türkiye’yi demokrasiyle ilgisiz tehlikeli sulara sürüklüyor.

Saddam ve Esad’ın yaptıkları ortada 

Mesela düşünmekte yarar var.
Irak neden parçalandı?
Suriye niçin kendisini paramparça eden kanlı bir iç savaşı yaşıyor?
Her iki ülkede de azınlık diktası vardı.
Bizim İttihat Terakki’den, Kemalizm’den esinlenen milliyetçi bir ideoloji, BAAS'çılık bu iki ülkede iktidara damgasını vurmuştu.
Saddam Hüseyin’in Sünni azınlığa dayalı diktası Irak’ı, Esad’ların Nusayri azınlığa dayalı diktası yıllar yılı Suriye’yi kan ve ateşle yönetti.
Kendilerinden farklı olana aman vermediler. Irak’ta Sünni Şii’yi ya da Kürdü, Suriye’de Nusayri Sünni’yi ya da Kürdü kanla bastırdı.
Bu iki diktanın sonunda Irak ve Suriye’yi nasıl bir bataklığa getirip bıraktığı gözlerimizin önünde...

Erdoğan devleti de despot bir devlet 

Erdoğan devleti de despot bir devlet. Herkesin hayata ve Türkiye’ye kendi gözlükleriyle bakmasını istiyor ve bunu Türkiye’nin öbür yarısına dayatma gayretinde...

Erdoğan iktidarı’nın seçim sandığından çıkmış olması ve yaygın bir kitle desteğine dayanması durumu değiştirmiyor.
Çünkü Erdoğan devleti de despot bir devlet. Herkesin hayata ve Türkiye’ye kendi gözlükleriyle bakmasını istiyor ve bunu Türkiye’nin öbür yarısına dayatma gayretinde...

‘Hoşgeldin yeni faşist Türkiye’ 

Cengiz Aktar’ın dün Taraf’taki yazısında belirttiği gibi:

Cumhuriyetin Sünnî temelli ulusunun laik supabı atınca cibilliyet, öz ortaya çıkıverdi.
Yeni Türkiye denilen Sünnî Türkiye!  
Ne diyor ideolog Davutoğlu?
“Bir gün herkes AK Partili olacak”.
“Bizim için vatandaşlarımız siyaseten ikiye ayrılır:
Bugün AK Parti’ye oy verenler.
Yarın verebilecek olanlar!
AK Partililer.
Ve potansiyel AK Partililer.
Vatan al ve turuncu bayraklarla donatılacak.”
Çöken Eski Türkiye’nin ulusal tasavvurunun yerine çoğulcu bir birlikteliğin temelini atmıyor.
Kitlesinin dışında kalanlarla empati kurmuyor.
Öyle olunca İttihatçı-Kemalist faşist eğilim başını doğrultuyor ve iktidarla birlikte Türkiye’yi içine çekiyor.
Üstelik ilk kez kitlesel destekle.
Erken Cumhuriyet dönemindeki toplum mühendisliğinin kitlesel desteği yoktu, mevcut iktidarın var.
AKP derin devletle ittifak kurdu” lafının ardında kitlesellik garantisi var.
Zira sonuçta faşizm, otoriterliğe meyyal, otoriteye medyun, onları “ölesiye” sahiplenen bir kitleyle var olur. 
Ölümcül olan, türdeş çoğunluğun, AKP söylemi ile muktedirin kişiliğinde vücud bulan sürüsel, ayinsel tecellisi. Hoşgeldin Yeni Faşist Türkiye.
Ne var ki beride, vicdanlı dindarları da kapsayan ve asal çoğunluk olan Kalan Türkiye var.
O Türkiye, “cinler şişeden çoktan çıktı, ne faşist restorasyon ne de Eski Türkiye mümkün artık ” diyor.