Hasan Cemal

28 Aralık 2013

Erdoğan’la Türkiye bu saatten sonra istikrar bulabilir mi?..

Tayyip Erdoğan konuşuyor. Bir cümlesini hayretle not ediyorum: “Yolsuzlukla mücadeleyi kararlılıkla sürdüren iktidarımız...” Sanki operasyonu yürüten polislerin görevden alınmasının arkasında kendisi yok! Sanki Bilal Erdoğan’ın da adının geçtiği ikinci dalga dosyasının ilgili savcının elinden alınmasının arkasında o yok!

Tayyip Erdoğan konuşuyor. Bir cümlesini hayretle not ediyorum: “Yolsuzlukla mücadeleyi kararlılıkla sürdüren iktidarımız...” Sanki operasyonu yürüten polislerin görevden alınmasının arkasında kendisi yok! Sanki Bilal Erdoğan’ın da adının geçtiği ikinci dalga dosyasının ilgili savcının elinden alınmasının arkasında o yok!

Erdoğan, tutamıyor kendini. Bir başbakan olarak hukuk devletini hiçe saydığını gözümüze sokan sözlerini bir üniversite çatısı altında, üstelik alkışlarla, tezahüratlarla söyleyebiliyor. Ama hiç kuşkum yok. Gün gelecek, Erdoğan’ın sözleri, yargı ihlallerinin klasik örnekleri olarak gerçek üniversite çatıları altında anlatılacak!..

 

Ne olacak?

Krizin dibi görülebilecek mi?

İstikrarsızlık ne kadar derinleşir?

Ekonomi ne olur?

Borsa daha ne kadar perişanları oynar?

Dolarla avro alıp başlarını gidecekler mi?

Piyasalar tekrar sakinleşir mi?

Toplumsal ve siyasal cepheleşmeyle kutuplaşmanın keskinleşmesi yakın gelecekte Türkiye’yi nereye götürür?

Böylesine fırtınalı sularda seçime gidecek bir Türkiye’nin kapısını ne çalar?

Seçim sandığından alternatif çıkabilir mi?

Birçok sıcak soru...

Tedirginlik ve kaygı dolu bütün bu sorular her an, her yerde kulakları tırmalıyor.

Ama yanıtlar belirsiz.

Çünkü önümüzü bugün için göremiyoruz.

Yakın gelecekte neyin, ne olacağını kestirmek o kadar güç ki…

Ama bugün Türkiye’nin girmiş olduğu derin kriz ortamının tek bir sorumlusu var:

Başbakan Erdoğan.

Özellikle Gezi’den başlayarak adım adım Türkiye’yi istikrarsızlaştıran Başbakan Erdoğan’dır.

17 Aralık’la birlikte bu memleketi bir ‘devlet krizi’nin içine sokan Başbakan Erdoğan’dır.

Çünkü Gezi’de de, 17 Aralık’ta da ‘demokratik hukuk devleti’ni hiçe sayan o olmuştur.

“Devlet benim”, “Her şey benden sorulur”, “Bütün doğruları ben bilirim” diye özetlenebilecek bir iktidar kibri ve tek adamlık zihniyetiyle, bir yandan kendi elleriyle kendi güvenilirliğini her geçen gün sıfırlarken, istikrarsızlığı da derinleştirmiştir.

 

Söz Erdoğan’da… 

Başbakan Erdoğan ben bu satırları yazarken Sakarya Üniversitesi’nde konuşuyor. Ve kendi deyimiyle ‘iki sihirli kelime’nin altını çiziyor:

İstikrar ve güven.

Ve Erdoğan, Türkiye’nin her zaman bu iki sihirli sözcük sayesinde büyüdüğünü söylüyor.

Sanki istikrar ve güvene Gezi’den beri kendi elleriyle ölümcül darbeler indiren kendisi değil.

Bir cümlesini hayretle not ediyorum:

“Yolsuzlukla mücadeleyi kararlılıkla sürdüren iktidarımız...”

Akıl alır gibi değil.

Sanki yolsuzluk operasyonunu yürüten polislerin görevden alınmasının arkasında kendisi yok.

Sanki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Anayasa’ya aykırı ilan ettiği, Danıştay’ın hakkında yürütmeyi durdurma kararı aldığı, yargı bağımsızlığını yerle bir eden Adli Kolluk Yönetmeliği değişikliğinin arkasında kendisi yok.

Sanki Bilal Erdoğan’ın da adının geçtiği ikinci dalga dosyasının ilgili savcının elinden alınmasının arkasında kendisi yok.

Sanki yargı sürecinin başlamış olmasına rağmen her konuşmasında yolsuzluk soruşturmasını, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesini yerle bir edip kirli komplo diye niteleyen kendisi değil.

Gerçekten akıl alır gibi değil.

Bütün bu yaşananlara rağmen hala bir üniversite çatısı altında, “Yolsuzlukla mücadeleyi kararlılıkla sürdüren iktidarımız...” diye konuşabiliyor.

Ve inandırıcı olabileceğini sanıyor.

Bitmedi.

İkinci bir cümlesini daha şaşkınlıkla not ediyorum:

“Yolsuzlukla mücadele perdesi arkasında yeni Türkiye’yi engellemek isteyenler... ”

Devam ediyor:

“İftira at, tutmasa da izi bırakır mantığıyla hareket edenler...”

Tutamıyor kendini.

Bu kez HSYK’ya çullanıyor, suç işlediğini söyledikten sonra hukuk devletinin bu kurumuna da gözdağı veriyor:

“Ya sen kim oluyorsun? Yetkim olsa, ben seni hemen yargılarım. Ama seni millet yargılayacak.”

Hızını alamayıp tehdit de ediyor:

“Ya millet ya zillet!”

Dur durak bilmiyor, devam ediyor:

“Tertemiz insanları zan altında bırakmak olur mu? Seviyesiz, karakter yoksunu insanlar... O savcı, yüzkarası... Adalet Sarayı önünde nasıl bildiri dağıtırsın sen?.. Ey HSYK, bu adamla ilgili ne yapacaksın sen?..”

Yargıya gözdağı vermeyi, aba altından sopa göstermeyi sürdüyor:

“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, yargının değildir.”

Erdoğan, demokrasiyi sadece ‘seçim sandığı’ndan ibaret sayan, demokrasiyi sadece ‘milletin oyu’na, ‘millet iradesi’ne indirgeyen otoriter anlayışını sergilemeye devam ediyor.

Demokrasilerin temel direği olan ‘kuvvetler ayrılığı’nın kendisi için hiçbir kıymeti olmadığını Tayyip Erdoğan bir kez daha gözümüze sokuyor.

 

Üniversitelere başka kapıdan girecek… 

Acı olan bir başka nokta var.

Tayyip Erdoğan, bir başbakan, demokratik hukuk devletini hiçe sayan bu sözlerini bir üniversite çatısı altında, üstelik alkışlarla, “Türkiye seninle gurur duyuyor!” tezahüratıyla söyleyebiliyor.

Ne yazık.

Ama hiç kuşkum yok.

Gün gelecek, Tayyip Erdoğan’ın bu sözleri, yürütmenin yargıya hükmetmesinin ve yargı bağımsızlığı ile hukukun üstünlüğünü hiçe saymasının klasik örnekleri olarak gerçek üniversite çatıları altında, hukuk fakültelerinde anlatılacak.

Akşam vakti Başbakan Erdoğan Atatürk Havalimanı’nda konuşuyor.

Yeni bir şey yok!

Söylemek istediğim şu:

Başbakan Erdoğan’la Türkiye’nin bundan sonra siyasal ve ekonomik istikrarı yakalaması imkansız!

Allah bu memlekete kolaylık versin!

 

Twitter: @HSNCML