“Asker sorunu aynı zamanda sivil sorunudur” başlığını taşıyan dünkü yazım şöyle bitiyordu:
Siyasetçiler yıllar yılı kapalı kapılar arkasında askerden, askerin siyasete karışmasından, darbe ve askeri yönetimlerden yakındılar.
Arada bir askerle çatıştıkları da oldu.
Ama halkın önünde sorunun adını koymaktan kaçındılar.
“Kral çıplak!” diyemediler.
Askere direnmediler!
Askerle sonunda genellikle uzlaştılar.
Askerin koyduğu kırmızı çizgiler içinde siyaset oyununa devam ettiler, üstelik bunu da demokrasi sanarak…
Bugün de fazla değişen bir şey yok.
Kenan Evren öldü ama darbeyle kurmuş olduğu düzen, kurumsal yapılarıyla öyle ya da böyle devam etmekte.
Evet, bu memleketin asker sorunu, aynı zamanda bir ‘sivil sorunu’dur.
Bu sorun, Tayyip Erdoğan’la birlikte her geçen gün demokrasi ve hukuktan hızla uzaklaşarak devam etmektedir.
Bir dönem desteklemiştim
Erdoğan’a sormuştum; ‘Askere teslim olacak mısınız?’ Yanıtı tek kelimeydi; ‘Hayır!’ Askere teslim olmadı. Ama ‘askerin çizgisi’ne geldi.
Bir zamanlar Tayyip Erdoğan’ı Türkiye’nin asker sorunu konusunda attığı somut demokratik adımlardan dolayı desteklemiştim.
Asker içinden gelen ‘darbe tertipleri’ne karşı kendisini desteklemiştim.
Asker-yargı işbirliğiyle AKP hakkında açılan kapatma davasına karşı kendisini desteklemiştim.
Kürt meselesini ‘asker’in tekelinden çıkarmaya başladığı için kendisini desteklemiştim.
Kıbrıs’ı askerle Denktaşgiller’in tekelinden çıkarmaya başladığı için kendisini desteklemiştim.
Bütün bu somut adımlarla Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunu açmaya başladığı için Erdoğan’ı desteklemiştim.
Askere teslim olmadı,
ama onun çizgisine geldi
Kürt sorununda askerin tavrını benimsedi Erdoğan, Kıbrıs’ta da farklı değil. Ermeni meselesi ile ilgili olarak 2008’in epeyce gerisinde, Gül’ü de açıkça eleştiriyor
Benim kategorik olmayan, eleştirel desteğim, Erdoğan’ın askeri demokrasilerdeki olması gereken yere oturtmaya dönük somut adımlarından kaynaklanıyordu.
2008 yılı Mayıs ayındaki (bu tarihlerde AKP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılacağına yüzde yüz gözüyle bakılıyordu) bir yüz yüze sohbetimizde Erdoğan’a sormuştum:
“Askere teslim olacak mısınız?”
Yanıt tek kelimeydi:
“Hayır!”
Şimdi bugüne bakalım.
Erdoğan askere teslim oldu mu?
Olmadı.
Peki ne oldu?
Cevaplar şöyle olabilir:
“Erdoğan, askere teslim olmadı, ama onun çizgisine geldi.”
“Askerle uzlaştı.”
“Türkiye’nin temel meseleleriyle ilgili olarak askerin kırmızı çizgilerini kabullenmiş oldu”
Dünkü yazımda, eski siyasetçiler, “Askerin koyduğu kırmızı çizgiler içinde siyaset oyununa devam ettiler, üstelik bunu da demokrasi sanarak…” demiştim.
Bu geleneği Erdoğan da bozmadı.
Askere teslim olmadı.
Ama ‘askerin çizgisi’ne geldi.
Askerin ‘kırmızı çizgileri’ni kabullendi.
Bir başka deyişle:
Askerle uzlaştı Erdoğan...
Erdoğan, askerin indinde sempatik mi?
Erdoğan Evren’in demokrasiye çektiği duvarları yıktı mı? Hayır. Yüzde 10 barajı, YÖK, MGK durmuyor mu? Yargı bağımsız mı?.. Evren Paşa ölmedi, yaşıyor!
Erdoğan, Kürt sorununda askerin dilini ve tavrını benimsedi.
Kıbrıs’ta da farklı değil.
Rahmetli Denktaş’ın askerci ruhu çoktan beri Erdoğan’ın dünyasını fethetmiş, söylemine damgasını vurmuş durumda.
1915 ve Ermeni meselesi ile ilgili olarak 2008’in epeyce gerisinde, Gül’ü de açıkça eleştiriyor ve Türkiye’nin ‘yeni Denktaş’ı sayılabilecek Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlhan Aliyev’le kolkola yürümekte...
Evren’in 12 Eylül’de demokrasiye çekmiş olduğu duvarları yıktı mı?
Hayır.
Demokrasi açısından tam bir kara leke olan yüzde 10 barajı duruyor mu?
Evet duruyor.
YÖK durmuyor mu?..
MGK durmuyor mu?..
Demokrasilerde yeri olmayan askeri yargı, askeri danıştayıyla, askeri yargıtayıyla durmuyor mu?
Hepsi yerli yerinde.
Genelkurmay Başkanlığı, demokrasilerdeki gibi Savunma Bakanlığı’na bağlandı mı?
Hayır.
Yargı bağımsız mı?
Hayır?
Kuvvetler ayrılığı yürüyor mu?
Hayır.
Yargı büyük ölçüde Erdoğan’ın ağzına mı bakıyor?
Hem de nasıl!
Karar gecikti diye azarı işiten yüksek yargı mensubu Erdoğan’dan özür dileyebiliyor.
Tayyip Erdoğan bir telefonla haber attırabiliyor mu, böyle bir gücü var mı?
Evet, var.
Askerin Erdoğan iktidarına dönük sarı kız, ayışığı gibi isimler taşıyan darbe tertipleri aydınlandı mı?
Hayır karartıldı.
Ergenekon ne oldu?
Üstü örtüldü.
Balyoz’a ne oldu?
Üstü örtüldü.
27 Nisan E-Muhtırası’nın hesabı soruldu mu?
Hayır, dokunulmadı bile.
28 Şubat’tan hesap soruldu mu?
Hayır, üstü örtülüyor.
Roboski katliamı ne oldu?
Temize çıkarıldı asker…
Son bir soru daha:
Acaba bütün bunlar Erdoğan’ı askerin indinde sempatik kılabilir mi?..
Siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben ihtimal vermiyorum.
Evren Paşa ölmedi, yaşıyor!
Uzun lafın kısası:
Evren Paşa ölmedi, yaşıyor!
Can Dündar’ın dediği gibi:
12 Eylül darbesinin lideri Evren Paşa’nın gerçekten ölmesi, ölmüş sayılması için Türkiye’nin tam anlamıyla demokratikleşmesi, birinci sınıf demokrasi ve hukuk devleti olması gerekiyor.