Herkes gibi benim de kendi mesleğime dönük hayallerim vardı.
Hâlâ da yok değil.
Bu hayallerin bazıları gerçekleşti, bazıları gerçekleşmedi.
Derin hayal kırıklıkları da yaşadım, mutluluktan uçtuğum zamanlar da oldu.
Ama bugün bir gazeteci olarak medyanın, medya-siyaset ilişkilerinin içinde bulunduğu hallere bakınca...
Hiç de mutlu değilim.
Aklıma hep aynı sorular takılıyor:
Gazetecilikte beklediğim yarınlar artık gelmeyecek mi?..
Mesleğime ilişkin o güzel günlerin özlemi içinde mi göç edeceğim bir başka diyara?..
Nefret söylemine yeni bir örnek
“O patronun damadı Yahudi”
Irkçılık, nefret söylemi, Yahudi düşmanlığı, hepsi birden tek başlıkta toplanmış.
Akit bunu ilk defa yapmıyor.
Nefret söylemi açısından sicili kırık notlarla dolu olan bu gazete, itibarsızlaştırma kampanyalarıyla öteden beri Başbakan Erdoğan’ın da gönüllü tetikçiliğine soyunmuştur.
Aynı zamanda Akit yönetici ve yazarları, Erdoğan’ın nezdinde itibar sahibidirler, huzurda her daim kabul görürler.
Tayyip Erdoğan, kendisini eleştiren, kendisine karşı dik duran gazeteci ve yazarları kovdurmak için patronları -özellikle son Aydın Doğan örneğindeki gibi- tehdit eder, yazarlara karşı harekete geçmeleri için açıktan savcılara talimat verir ama, Akit örneğindeki gibi, nefret söylemi onu rahatsız etmez.
Geçelim.
Tayyip Erdoğan’ın medya ve ifade özgürlüğüne ilişkin sicili öylesine dökülüyor ki, her şey o kadar gözler önünde ki, bu konuda belki artık daha fazla yazmanın da bir anlamı kalmadı.
Mücadele elbette sürecek.
Tayyip Erdoğan’ın demokratik hak ve özgürlüklere dönük düşmanlığının karşısına hiç kuşkusuz çıkılmaya devam edilecek.
Erdoğan’a biat eden kalemler
Sorgulamıyor, eleştirmiyorlar.
İtirazları yok. İktidara, Erdoğan’a biat etmiş durumdalar.
Bugün daha farklı bir yazı yazmak için oturdum bilgisayarımın karşısına.
Konum, Erdoğan’la medya ilişkisi değildi.
Doğrudan medyanın kendisiydi.
Yazıya da öyle başladım.
Ama bir anda Akit gazetesinin “Damat Bey Yahudi!” manşeti gözümün önüne gelince, Erdoğan’a şöyle bir değinmeden geçemedim.
‘Yandaş medya’nın cici kalemlerinin böyle dertleri yok.
Tayyip Erdoğan’ın hak ve özgürlükleri çiğneyen, hukuku hiçe sayan tavırları umurlarında değil.
Sorgulamıyorlar.
İtirazları yok.
Eleştirmiyorlar.
İktidara, Erdoğan’a biat etmiş durumdalar.
Ne yazık ki öyle.
İktidara sırtını dayamış, iktidara itirazı olmayan bu cici kalemleri, bundan böyle ‘yandaş medya’daki köşelerinde, toplumun derinliklerindeki akıntıları ‘katmanlı yorumları’yla izlemek ve Erdoğan’ın liderliğindeki ‘halk ihtilali’nin derinliğini ölçmekle baş başa bırakalım en iyisi...
New York Times’ın patronu
kendi gazetesinde eleştirildi
Amerika’nın en köklü gazetesi New York Times’ta genel yayın yönetmeninin görevine bu yakınlarda son verildi.
Ne var bunda diyebilirsiniz.
Bir bakıma haklısınız.
Patronlar, yöneticileri kapının önüne koyabilir. Bu hakları elbette vardır.
Ama New York Times örneğinde ilginç olan bir nokta var.
Genel yayın yönetmenini kapıya koyan kararıyla ilgili olarak patron, kendi gazetesinde eleştirildi.
New York Times’ın medya yazarı, genel yayın yönetmeninin işten çıkarılma tarzını da eleştirdiği yazısında, çalışanlarla okurların da gazetenin sahibi olduğunu patrona hatırlattı.
Üstelik bu yazı, New York Times’ın birinci sayfasından yayımlandı.
45 yıllık gazeteci olarak hayalim
Ben yazımı bugün sadece bu konuya ayırmak istemiştim.
Bir gazetede patronu da eleştirecek yazı yazabilmek...
Bir gazetede patronun yanlış yaptığını söyleyebilmek...
Biz gazeteci milleti bu noktaya gelebildiğimiz zaman, gazeteciliği patronlara karşı ya da onlara rağmen de savunabildiğimiz zaman, hiç kuşkunuz olmasın, Erdoğan gibi demokrasi ve özgürlükleri hiçe sayan başbakanlar da olmayacaktır bu ülkede...
Uzun lafın kısası:
45 yıllık bir gazeteci olarak benim bir hayalim de budur!
Çok mu şey istiyorum?..