Hasan Cemal

02 Haziran 2017

Erdoğan'a karşı 'hayır'da buluşmak!

"Erdoğan'a hayır"da buluşmak, normalleşme ve demokratikleşmede bir kapı açmaktır

CENEVRE

Erdoğan'a karşı 'hayır'da buluşmak... Yüzde 49'u yüzde 50'nin üzerine çıkarmak...
Mümkün mü?..
"Erdoğan'a hayır"da buluşmak, demokraside buluşmak mı?.. Ya da demokrasi yolunda önemli bir adım mı?..
Erdoğan'a karşı hayır için bir araya gelmek, bir demokrasi cephesi oluşturmaktan mı geçiyor? Yoksa sadece Erdoğan'a hayır demekten mi?
Kafamda bu sorular, kendi başıma dolaşıyorum Cenevre Üniversitesi'nin parkında.
Ihlamur ağaçları çiçeklenmiş, iç bayıltıcı kokuları insana yaşama sevinci veriyor.
Kızlar erkekler sere serpe çimenlerin üstünde... Bir köşede neşeyle ping pong oynayanlar, siyah beyaz kocaman taşlarla yerde satranç oynayanlar...
Dalgın dalgın, etrafa bakına bakına yürürken bir ses:
"Hasan Bey ne yapıyorsunuz buralarda?.."
Genç bir adam kendini tanıtıyor:
"Ailem, annem babam, DİSK geleneğinden... 12 Eylül darbesiyle birlikte 1980'de çıkmışlar Türkiye'den... Ben buralarda doğmuşum... Bir kafem var, gelin size bir çay içireyim, Cenevre'nin tek solcu Türk kahvesinde..."
12 Eylül'de çıkanlar...
12 Mart'ta çıkanlar...
1990'larda, faili meçhul cinayetler döneminde çıkanlar...

Erdoğan döneminde çıkanlar...
Memlekette demokrasi olsa, hukuk olsa, özgürlük olsa çıkarlar mıydı?.. Gurbet ellerde yaşamaya koşarlar mıydı?..
Biri, Erzurum’dan.
Anne tarafı Ermeni, baba tarafı Kürt... Kendisi 'komünist'likten içeri atılmış 12 Mart darbesiyle 1971'de. Mamak'ta, Erdost kardeşlerin koğuşundayken o korkunç dayak olayına tanık olmuş. O zulümde hayatını kaybeden İlhan Erdost'un adını koymuş oğluna... Türkiye'de faili meçhuller dönemi açılırken İsviçre'ye kaçmış...
Bir Kürt, Maraş'lı.
On yıl Gaziantep'de hapis yatmış, örgüt üyeliğinden... Çıkınca, Cenevre'ye atmış kapağı...
Bir Türk, Iğdır'lı.
Beş yıldır Cenevre'de gazetecilik yapıyor, anlaşılan, 'Kürt davası'na gönül vermiş...

​Erdoğan'a
karşı 'hayır'da buluşmak... Yüzde 49'u yüzde 50'nin üzerine çıkarmak...
Mümkün mü?

Sokak üstündeki bir kahvede memleketin hallerini konuşuyoruz.
Konu tabii Erdoğan'dan açılıyor.
Erdoğan döneminde Kürtlerin yaşadıkları zulme, acılara, Cizre bodrumlarında hayata veda edenlere geliyor.
Türkiye Erdoğan'dan kurtulabilecek mi? Kurtulacaksa nasıl kurtulacak?
Erdoğan'a hayır mümkün mü?
Yüzde 49 nasıl 51 olur?
Hayır cephesi mi, demokrasi cephesi mi?
Kürtler ne yapmalı, derken sohbetimiz, Selahattin Demirtaş'ın geçen gün hapisten gönderdiği mektuba geliyor.
Demirtaş, adını vermeden Kılıçdaroğlu ve CHP'yi eleştiriyor. "Bize bir özür borçları var" derken, haklı bazı eleştirilerinde...
Hayır bloku yerine demokrasi bloku istiyor.  Bunun için de ilgili tarafların, eşit taraflar olarak bir masa etrafında buluşup, asgari demokratik ilkelerde uzlaşmalarını öneriyor.
Demirtaş, bu çerçevenin içine Kürt sorunu ile Öcalan ve PKK'yı da sokuyor:
"Neticede, 16 Nisan referandumunun ortaya çıkardığı muazzam enerjiyi çarçur etmeden, partizanca yaklaşımlarla daraltmadan, parçalamadan büyütmek hepimizin tarihsel görevidir."
Kahve sohbetimizde, Demirtaş'ın bu sözlerine işaret ediyorum. Yüzde 49'u büyütmek için, yüzde 49'dan kaynaklanan umudu söndürmemek için ne yapmak gerektiğini soruyorum.
Daha açık deyişle:
Kürt sorunuyla Öcalan ve PKK eğer önkoşul olarak masaya sürülürse, hayır cephesi büyüyebilir mi?.. Bu nokta fazla zorlanırsa, değil 'demokrasi cephesi'nin kurulması, 'hayır cephesi'nin dağılması da gündeme gelebilir mi?
Yani Demirtaş'ın deyişiyle herşey çarçur olur, yani sonunda yine Erdoğan'ın dediği mi olur?..
Bu soruları tartıştık.
Kendi düşüncemi şöyle özetledim:
Asgari müşterek, Erdoğan'a hayır demekte buluşmak olmalı; bu ille de demokraside buluşmak olmayabilir; tarafların önkoşulları fazla zorlamaktan kaçınmaları lazım, çünkü bugün öncelik taşıyan konu, Türkiye'nin bir numaralı sorunu olan Erdoğan'a hayır demektir; sandıktan hayır çıkarsa, Türkiye'nin normalleşmesi ve demokratikleşmesi alanında kapı aralanmış olacaktır.
Cenevre'deki kahve sohbetimiz böyle kapandı.