Hasan Cemal

25 Ocak 2014

Erdoğan nihayet TÜSİAD’ı da darbeci, vatan haini ilan etti

Erdoğan, geçmişte oyunu kuralına göre oynadığı için ekonomide ve siyasette "istikrar"ı yakaladığını unutuyor. Artık kendisini iyi niyetle uyaranları ya da muhalefet edenleri, "darbeci", "komplocu", "dış güçlerin işbirlikçisi", "paralel devletçi" ilan ederek çıkmazdan kurtulacağını sanıyor. Seçim sandığında yine yüzde 40’ları yakalasa da, böyle giderse, çıkmazdan kurtulmasının çok uzak ihtimal olduğunu göremiyor.

Erdoğan, geçmişte oyunu kuralına göre oynadığı için ekonomide ve siyasette "istikrar"ı yakaladığını unutuyor. Artık kendisini iyi niyetle uyaranları ya da muhalefet edenleri, "darbeci", "komplocu", "dış güçlerin işbirlikçisi", "paralel devletçi" ilan ederek çıkmazdan kurtulacağını sanıyor. Seçim sandığında yine yüzde 40’ları yakalasa da, böyle giderse, çıkmazdan kurtulmasının çok uzak ihtimal olduğunu göremiyor. 

Gezi’den beri, son sekiz aydır Türk Lirası dolar karşısında yüzde 30 değer kaybetmiş. Bu değer kaybının yarısı 17 Aralık sonrası yaşanmış. Oysa Erdoğan ‘Gezi direnişi’ni demokratik oyunun bir parçası olarak görebilseydi, hem hem kendisi, hem Türkiye kazanırdı. Üstelik, Olimpiyat Oyunları’nı da  İstanbul kazanırdı. Olimpiyat Komitesi’nden bir kaynağın sonradan kulağıma çalınan aşağıdaki sözü ilginç...

Bir yandan yazımı yazıyorum, bir yandan Ankara’da bir parti toplantısında konuşan Tayyip Erdoğan’ı dinliyorum.

Hiç şaşırtmıyor.

İnadım inat havasında.

Üslubu, hırçınlığı, gelmiş geçmiş muhafazakâr liderlere çok benziyor.

Siyasette de, ekonomide de oyunu kuralına göre oynamaya hiç niyeti yok.

Oyunun kuralı deyince, siyasette demokrasi ve hukukun üstünlüğü, ekonomide ‘piyasa’yla küresel ekonominin gerçekleri gelir akla öncelikle.

Başbakan Erdoğan her ikisiyle zıtlaşıyor.

Özellikle Gezi’den, geçen Mayıs ayından beri beri öyle. Yaşamakta olduğu darboğazı böyle bağıra çağıra, tek adamlık yolunda adımlar atarak, piyasayla inatlaşarak  geçebileceğini sanıyor.

Geçmişte oyunu kuralına göre oynadığı için ekonomide ve siyasette ‘istikrar’ı yakaladığını unutuyor. Kuralına göre oynadığı için ekonomide büyümeyi, demokraside ilerlemeyi yakaladığını unutuyor.  

Bugün artık kendisini eleştirenleri, iyi niyetle uyaranları ya da kendisine muhalefet edenleri, darbeci ilan ederek, komplocu ilan ederek, dış güçlerin işbirlikçisi ilan ederek, paralel devletçi ilan ederek çıkmazdan kurtulacağını sanıyor.

Oysa çıkmazını derinleştiriyor.

Seçim sandığında yine yüzde 40’ları yakalasa da, böyle giderse, çıkmazdan kurtulmasının çok uzak ihtimal olduğunu göremiyor.

 

Erdoğan o kadar kendisiyle dolu ki...

Televizyon ekranına gözüm ilişiyor.

Gezi’den beri, son sekiz aydır Türk Lirası dolar karşısında yüzde 30 değer kaybetmiş. Bu değer kaybının yarısı 17 Aralık sonrası yaşanmış.

Şimdi yatırımcı frene basıyor.

Tüketici frene basıyor.

Liranın bu kadar değer kaybetmesi enflasyon demek.

Hayat pahalılığı demek.

Ücretlere tırpan demek.

İşsizlik demek.

Erdoğan’daki tek adamlık yönelişleri suyun yüzüne vurdukça, aklı başında insanlar iyi niyetle uyardı.

Aman dikkat, siyasal alanda uç veren istikrarsızlık böyle giderse, ekonomik istikrar da bundan olumsuz etkilenir, dendi.

Ama Erdoğan kulak asmadı.

O kadar kendi kendisiyle dolu, meşbu haldeydi ki, eleştiri ve uyarılar, ne yazık ki, bir kulağından girdi, öbür kulağından çıktı gitti.

Oysa Gezi’ye çok daha farklı yaklaşabilirdi. Genç insanların üzerine devlet gücünü olanca acımasızlığıyla sürmek yerine, diyalog kanalları örerek onların dert ve yakınmalarına eğilebilseydi, ‘Gezi direnişi’ni demokratik oyunun bir parçası olarak görebilseydi, bundan hem hem kendisi, hem Türkiye kazanırdı.

Üstelik, Olimpiyat Oyunları’nı da Tokyo değil, İstanbul kazanırdı.

 

Gezi hoyratlığı olimpiyatın uçmasında rol oynadı

Bunun altını özellikle çiziyorum.

Tayyip Erdoğan’ın Gezi’de, İstanbul’un göbeğinde sergilemiş olduğu hoyratlığın, olimpiyat şansının uçup gitmesinde büyük rol oynadığı biliniyor.

Olimpiyat Komitesi’nden bir kaynağın sonradan kulağıma çalınan sözü, yaşanan gerçeği gayet güzel sergiliyordu:

“Oylamanın yapılacağı toplantıya Türkiye olarak siz en iyisi Duran Adam’ı getirin.”

Peki, biz ne yaptık?

Duran Adam’ları tekme sille dövdük.

Demokrasi ve hukuk yerine devletin hoyratlığını bayraklaştırdık.

17 Aralık da farklı olmadı.

Denildiği gibi korkacak bir şey yoksa, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının önü açılırdı. Adı geçen bakanların istifası derhal alınır, yargı bağımsızlığının da altı çizilirdi.

Neden bu yola gidilmedi?

Neden tam tersi yapıldı?

Yeni HSYK arayışıyla, polis ve yargıdaki kıyımla, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığını hiçe sayan bir yola girildi.

Erdoğan bu yolda yürümeye kararlı.

Ne yazık ki öyle.

Yazımı bitirirken Tayyip Erdoğan’ın sözleri odamda çınlıyordu:

“Eyy TÜSİAD! Yaptığın vatan hainliğidir. Hiç utanman sıkılman yok mu? Karşında artık bizi bulacaksın!”

Evet, Tayyip Erdoğan karşısında kendisine sadece biat edenleri görmek istiyor.

Çatlak ses istemiyor.

Hâlâ farkında değil.

Tek adamlık’la her geçen gün Türkiye’nin önünü tıkayacağını görmüyor, anlamıyor.

 

Twitter: @HSNCML