Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hayal kırıklığı yaratarak HSYK Kanunu’na onay verdi ve yargı teslim alındı. Ertesi gün Reza Zarrab dahil herkes tahliye edildi! Erdoğan, işleyen bir demokraside ipliğinin pazara çıkacağını, yargı önünde hesap vermekten kurtulamayacağını bildiği için ‘hukuk devleti’nden kaçıyor. Bunun adı ‘demokrasi korkusu’dur. Ve bu korkuyu iliklerine kadar hisseden Erdoğan yeni ittifaklar arıyor…
Berlin uçağını bekliyorum İstanbul’da, Atatürk Havalimanı’nda.
Ayaküstü sohbetlerin soruları hep aynı:
N’olacak bu memleketin hali?..
Erdoğan’dan nasıl kurtulacak Türkiye?..
Finans dünyasını yakın takipte tutan bir dost kulağıma eğiliyor:
“Biliyor musun, bankalarda artık iki rapor hazırlanıyor. Biri dışa dönük, iyimser ya da nötr çizgiler taşıyan... Diğeri, asıl gerçekleri saptayan iç rapor, yani bankanın kendi değerlendirmeleri için...”
Şaşırtıcı değil.
Bunun adı, Erdoğan korkusu.
Uzun zamandır yaşanıyor.
Başbakan Erdoğan’ın demokrasi korkusu derinleştikçe, bu yüzden tek adamlık yolundaki adımlarını hızlandırdıkça, iş alemindeki Erdoğan korkusu da büyüyor.
Ama bu korku, gerçekleri ters yüz etmiyor. Ekonomideki beklentilerin kötüye gitmesini engellemiyor.
Evlerden çıkan milyonların tahribatı
Güngör Uras’ın Milliyet’te ekonomik durumla ilgili yazısının başlığı gözüme ilişiyor:
“Moraller çok bozuk!”
Bir başka başlık:
“Güven dibe vurdu!”
Beklentilerdeki kötü gidiş şöyle toparlanmış:
(1) Genel ekonomik durumla ilgili beklenti, Ocak ayına göre Şubat’ta yüzde 3.9 düştü.
(2) İşsizliğin artacağına inananların oranı artış kaydetti.
(3) İnsanlar maddi durumlarının daha kötüye gideceğini düşünüyor.
(4) Şubat ayında, bir ay öncesine göre, konut sahibi olma ihtimalinde yüzde 17.1, otomobil satın alma talebinde yüzde 24.3, tasarruf ihtimalinde yüzde 15.8 gerileme var.
Yatak odalarından milyonlarca doların televizyon ekranlarından gözler önüne serildiği, "Alo Fatih", "Alo Bilal" hatlarının tıkır tıkır işlediği, ‘kirli paralar’ın ortalığa saçıldığı bir ortamda, içte ve dışta ekonomik beklentilerin kötüye gitmesi herhalde eşyanın tabiatına uygun…
Cumhurbaşkanı Gül ve hayal kırıklığı
İnternete bir son dakika haberi düşüyor:
“Bakan'dan HSYK’ya ilk atamalar…
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, HSYK'da beş genel sekreter yardımcısının ve üç Teftiş Kurulu başkan yardımcısının atamalarını yaptı.”
T24’te HSYK ile ilgili bir başka haber:
“Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Cumhurbaşkanı Gül’ün HSYK yasasını onaylamasına sosyal medyadan tepki gösterdi. Attığı ‘tweet’le Gül’ün hesabını da ekleyerek tepkisini doğrudan Cumhurbaşkanı’na ileten Avrupa Parlamentosu Başkanı, ‘Yargının bağımsızlığını tehlikeye atan ve Türkiye’nin AB’ye bağlılığı hakkında sorulara neden olan yeni kısıtlayıcı yasa dolayısıyla hayal kırıklığına uğradım’ dedi.
Tek adamlığa atılan imzalar
Bir hayal kırıklığı da Washington’dan geliyor.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık insan hakları raporunda "Türkiye" bölümü geçen yıla göre hem kalınlaşmış, hem de kırık notlar çoğalmış.
ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin sunumunu yaptığı raporda, “17 Aralık yolsuzluk operasyonu ve sonrasındaki skandalda, hükümet binlerce polis ve yargıcın yerini değiştirirken kolluk kuvvetleri ve yargı, yürütmenin etkisi altındaydı” cümlesi dikkat çekiyor.
Bir kez daha vurgulamakta yarar var.
Cumhurbaşkanı Gül de, yargı bağımsızlığı konusunda gereken özeni göstermedi. Son zamanlarda verdiği onaylarla Erdoğan’ın ‘tek adamlığı’na imza atmaya koyuldu.
Evet, ne yazık ki öyle.
Uyuyanlar olsa da bu bir suçüstüdür
Bir konu artık çok açık:
Türkiye’de yargı, yeni HSYK Kanunu'yla yürütme tarafından teslim alınmış durumda!
‘Yargı bağımsızlığı’na veda ediyoruz.
‘Kuvvetler ayrılığı’na veda ediyoruz.
‘Hukukun üstünlüğü’ne veda ediyoruz.
Bir başka deyişle:
Demokrasi elden gidiyor!
Hâlâ inanmayanlar olabilir.
Hâlâ uyuyanlar olabilir.
Hâlâ paralel darbe kandırmasıyla, bu memlekette demokrasi ve hukukun her geçen gün nasıl tepelendiğini göremeyenler olabilir.
Ama gerçek değişmez.
Tayyip Erdoğan suçüstü yakalandı.
17 Aralık'ın Erdoğan'da yarattığı o korku
Erdoğan’ın 17 Aralık’tan beri artık tüm çabası yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet ve vurgun soruşturmalarını karartmak, dosyalarını kapatmak.
HSYK’yı emrine alıp yargı bağımsızlığını bunun için kaldırıyor.
MİT Kanunu'nu değiştirip ‘muhaberat devleti’ni bunun için kurmak istiyor.
İnternetin dilini bunun için koparmak istiyor.
Tayyip Erdoğan, kirli paralar ortalığa saçılırken, yolsuzluk-hırsızlık dosyaları ayyuka çıkarken bunların haber yapılmasını istemediği içindir ki, bütün bu tek adamlık yasalarını çıkartıyor.
İşleyen bir demokraside ipliğinin pazara çıkacağını, yargı önünde hesap vermekten kurtulamayacağını bildiği içindir ki, ‘hukuk devleti’nden kaçıyor.
Erdoğan bu korkuyu iliklerine kadar hissediyor. ‘Demokratik hukuk devleti’nde hesap verme saatinin çalacağını bildiği için demokrasiden fena halde korkuyor.
Yangının ortasında montaj mı, yasal mı soruları
Koca bir yangın bacayı sararken ‘meleklerin cinsiyeti’ni tartışanlar da yok değil.
Montaj mı, dublaj mı?
Legal dinleme mi, değil mi?
Paralel darbe mi, değil mi?
Olabilir bütün bunlar, büyük altüst oluşların yaşandığı dönemlerde. Kafalar karışır, özellikle karıştırılmak istenir.
Ama hiç kuşkunuz olmasın.
Bir tek "Alo Fatih" hattından duyulanlar, bir tek "Alo Bilal" hattından kulağa çalınanlar, normal bir demokraside Tayyip Erdoğan’ın mahkeme önüne çıkarılmasına fazlasıyla yeter.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu perşembe akşamı CNN Türk’te Enver Aysever’in sorularını yanıtlarken şöyle dedi:
“Özel yaşamla ilgili görüntü ve ses kayıtlarının yayınlanmasını doğru bulmam. Bunlar sıcak siyasetin konusu olmamalı...
Ama devleti yönetmek üzere iktidar olup devleti soyuyorsanız, bunun delilinin resmisi, gayri resmisi olmaz.
Amerika'da Watergate skandalını hatırlayın.
Mahkeme kararı mı vardı?
Yasa dışı telefon dinlettiği için Başkan Nixon Amerikan Başkanlığı'ndan ayrılmak zorunda kaldı. Bizde "Alo Fatih" var. Bizde bu artık sıradan bir şey…”
Devrimci gençlikten AK Parti saflarına
Ahmet Hakan’ın yazısını okuyorum.
Yazı başlığı çıkıyor:
Erdoğan-asker el ele,
milli cephede!
12 Mart öncesinin sloganıydı bu.
Devrimci gençler slogan atardı, askeri darbeye kışkırtmak için:
Ordu-gençlik el ele,
milli cephede!
Ahmet Hakan, Hürriyet’teki köşesinde şöyle diyor:
“Tarih, 27 Şubat 2014...
Çıkan karar şu:
‘Ulusal güvenliği tehdit eden yapılanmalar ve faaliyetleri görüşülmüştür.’
Bu bildirinin yayınlanmasının ardından...
AK Parti saflarında bir sevinç, bir coşku...
Sormayın gitsin.
Diyorlar ki:
Devlet karar aldı, cemaat yok edilecek!
Ordu / AKP el ele...”
Askerle ittifak yolunda bir başbakan daha...
Evet, Ahmet Hakan’ın dediği gibi.
Tayyip Erdoğan artık yeni ittifaklar peşinde.
Milli orduya kumpas diyor.
‘Asker’e el uzatıyor.
Aldatıldık, ne kadar da safmışız diyor.
Balyozculara el uzatıyor.
Kuvayı Milliye kalpağı başında, fotoğraflar astırıyor.
İkinci İstiklal Savaşı diyor.
Mütareke basını diyor.
Vatan hainleri diyor.
‘Ergenekoncular’a, ‘Ulusalcılar’a el uzatıyor.
Yazıyı kesiyorum, Berlin uçağı kalkmak üzere…
Erdoğan'ın darbesi
Reza Zarrab dahil herkese tahliye!
Erdoğan’ın 17 Aralık darbesi tıkır tıkır işliyor.
Önce polisler görevden alındı.
Sonra savcılar uçuruldu.
Arkasından iddianame yok sayıldı.
Ve yenisi ısmarlandı.
Yeni yargıçlar atandı.
Sıra, savcı talimatına direnen polislere geldi.
Bir başka deyişle:
Yargı bağımsızlığı hiçe sayıldı.
Yargı iyice kuşatılmaya başladı yürütme tarafından.
HSYK Kanunu hazırlanırken, 17 Aralık’tan ilk tahliyeler görüldü.
Kanun çıktı, yargı teslim alındı.
Ertesi gün tahliyeler tamamlandı.
Dönemin İçişleri Bakanı’nın önüne yatarım dediği Reza Zarrab da hapisten çıktı.
Bir iki gün Berlin’deyim.
Twitter: @HSNCML