Kargıcık Koyu, Gökova,
9 Ağustos 2018
İlhan Berk bir şiirine şöyle başlar:
Bugün erken kalktım, denizi uyandırdım.
Ben de bu sabah Kargıcık Koyu'nda böyle yaptım, olağanüstü bir güne uyandırdım denizi.
Ortalık yeni yeni aydınlanıyor, güneş denizin üstünü kızıla boyayarak yükseliyor.
Öylesine muhteşem bir sessizlik ki. Yapayalnızlık hissim derinleşiyor.
Teknenin Ölümü isimli şiirinde Melih Cevdet Anday der ki:
Yalnızlıktır denizin tek yasası.
Deniz ne büyük özgürlük.
Belki de insanı zamanın esaretinden kurtardığı için öyle. Saatine bakmaya ihtiyaç duymadan yaşamak, hayatı her daim zaman sınırlamalarıyla geçmiş bir insan için, sanıyorum, büyük bir mutluluk.
Deniz bir maceradır aynı zamanda.
Büyük denizcimiz Sadun Boro, Pupa Yelken isimli kitabının bir yerinde şöyle yazar:
Şu deniz öyle haşin bir sevgilidir
ki, bir an ihmal ve hürmette kusur
ettin mi, hemen şamarını
suratında bulur insan...
Elimdeki kitaba dönüyorum.
Ian Bremmer, Amerikalı bir yazar. Küresel kapitalizmin, küreselciliğin başarısızlığını yazıyor, liberal demokrasiyi sorguluyor, yükselen milliyetçiliği anlatıyor bu yıl çıkan kitabında.
"Küreselizm çöktü, popülizm hortladı" diyor.
Karamsar bir kitap.
Dünyanın geleceğini karanlık görüyor. "Birlikte yaşamak için yeni yollar bulmalıyız" diyor kitabının sonunda.
2015 yılı Aralık ayı itibariyle Amerika'da halkın yüzde 6'sı, Almanya'da yüzde 4'ü, Britanya'da yüzde 4'ü, Fransa'da yüzde 3, dünyanın daha iyiye gittiğine inanmakta...
Kötümser çoğunluğa gelince şöyle düşünüyor:
Dünyada güce, paraya ve nüfuza sahip küçük bir azınlık, çoğunluğun değil kendi kozmopolit dünyalarıyla, kendi çıkarlarıyla haşır neşir durumda.
Küreselleşme küçük bir azınlığa çalışıyor, o kadar.
Küreselleşme küçük bir azınlığın ideolojisi...
Şu noktalara dikkat çekiliyor:
Zenginle yoksul arasındaki uçurum derinleşiyor.
İşsizlik gitgide büyüyor.
Yeni teknolojiler, otomasyon ve yapay zeka işsizliği besliyor.
Birleşmiş Milletler'in 2016 Kasım raporuna göre, gelişmekte olan dünyadaki işlerin üçte ikisi teknoloji devrimi tarafından tehdit altında.
Otomasyon ve yenilik -özellikle robotiks ve yapay zeka- Amerika'daki işlerin yüzde 47'sini, Nijerya'da yüzde 65'ini, Hindistan'da yüzde 69'unu ve Çin'de yüzde 77'sini tehdit ediyor.
Her üç Amerikalının birinden daha azı bugün demokraside
yaşamanın önemine inanıyor
Büyümekte olan, daha da büyüyecek olan işsizlikle gelir eşitsizliğinin dünyada onlar ve biz diye yarattığı bölünme ve duvarlar çarpıcı örneklerle anlatılıyor kitapta.
Bu durumun Amerika ve Avrupa'da milliyetçilik-küreselleşme kavgasını nasıl körüklediği, liberal demokrasiden hiç hazzetmeyen, hatta düşman olan siyasal akımların nasıl güçlendiğine ve iktidara tırmandığına dikkat çekiliyor.
Tayyip Erdoğan ismi de epeyce sık geçiyor kitapta. Türkiye'yi demokrasi sularından uzaklaştırması ve kendi siyasal çıkarları için Türkiye'yi nasıl feci bir kutuplaşmanın kucağına attığı anlatılıyor.
Kitapta başka ilginç tespitler de var.
Amerikalılar, siyasetçilerin yalan söylediğine, büyük medyanın, işdünyası elitinin, bankacıların ve entelektüellerin kendilerini adam yerine koymadığına, bir başka deyişle ülkede dönen çarkların kendilerine yarar sağlamadığına inanıyor.
Varılan sonuç şöyle:
Bu durum Amerikan demokrasisinin temellerini kemiriyor. Donald Trump'ın yüzde 26.2 oyla başkan seçildiği 2016 seçimlerinde, Amerikan seçmenlerinin yüzde 45'i oy kullanmadı.
Amerikan demokrasisinin kötüye gittiğine dair başka göstergeler de yer alıyor kitapta:
1930'da Amerikan gençliğinin yüzde 91'i demokratik bir ülkede yaşamak önemli derken, bu oran bugün yüzde 57'ye düşmüş durumda.
Her üç Amerikalının birinden daha azı bugün demokraside yaşamanın önemine inanıyor.
Daha ilginci, 1995'de her 16 Amerikalıdan 1'i, Amerika'da askeri rejim altında yaşamak iyi veya çok iyi olur derken, bu oran 2016 yılında 6'ya 1...
Dünya siyaset sahnesi demokrasi, hukuk ve özgürlükten yana olanlara değil, popülist ve otoriter liderlere kalıyor; bir başka deyişle dünya 'otoriter kapitalizm'le 'kötüler'e kalıyor!
Kitapta, Başkan Trump'ın böyle bir Amerika'nın ürünü olduğu özellikle vurgulanıyor.
İşsizliğin büyüdüğü, gelir dağılımındaki eşitsizliğin derinleştiği, siyaset kurumuyla büyük iş dünyasına güvensizliğin alıp başını gittiği, teknolojik devrim, otomasyon, robotlaşma, yapay zeka alanlarındaki baş döndürücü gelişmelerin işsizliği beslediği bir Amerika'da onlar ve biz ayrımının yaşandığı, Başkan Trump'ın da seçim sandığından değişim isteyenlerin oyuyla çıktığı anlatılıyor.
Ve Başkan Trump'ın Amerika'da işleri daha da kötüye götürdüğüne, Amerikan toplumunu çok fena böldüğüne, kutuplaştırdığına işaret edililiyor.
Yalnız Amerika'da değil, dünyada da zengin ve fakir ülkeler ayrışması yaşanırken, her ülke içinde de zengin ve fakir kamplaşmalarının ortaya çıktığı belirtiliyor.
Ian Bremmer'in, dünyanın karanlık hallerine ilişkin karamsar kitabını şöyle özetleyebilirim:
Küresel kapitalizmin başarısızlığı ve liberal demokrasinin tökezlemesiyle birlikte dünya siyaset sahnesi demokrasi, hukuk ve özgürlükten yana olanlara değil, daha çok Trump gibi, Xi Jinping gibi, Putin gibi, Erdoğan gibi, hatta AB üyesi Polonya, Macaristan, Çekya ve Slovakya'dakiler gibi popülist ve otoriter liderlere kalıyor; bir başka deyişle dünya 'otoriter kapitalizm'le 'kötüler'e kalıyor!
Kitap, "birlikte yaşamanın yeni yollarını bulmalıyız" derken, bu 'yeni yollar'ın ne olabileceği konusunda pek fazla ipuçu da vermiyor.
Peki, ne olabilir yeni yollar?
Kimine göre kapitalizm'in yerine sosyalizm; ancak 'sosyalizm'le demokrasi gerçeklik kazanabilir diyorlar.
Kimileri, Çin'deki gibi otoriter ya da devletçi kapitalizm'le yol alınır görüşünü savunuyor.
Kimine göre de, liberal demokrasi henüz bitmedi; rekabete dayalı pazar ekonomisi demokrasinin hala en iyi 'alt yapısı'dır; ancak küreselciliğin vahşi yanı, tıpkı geçen yüzyılda kapitalizmin uğradığı değişim gibi, mutlaka törpülenmelidir; bir başka deyişle, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki gibi pazar ekonomisinin sosyal boyutu güçlendirilmeli, ekonomik büyümeyle birlikte işsizlik, varsıl-yoksul uçurumu, toplumsal eşitsizlik alanlarında sistemli iyileştirmeler yapılmalıdır; demokrasi, hukuk ve özgürlük mücadelesi daha örgütlü bir hale getirilmelidir; böylece siyaset meydanı zaman içinde 'kötüler'e kalmaktan kurtulur.
İnşallah!
Başımı kitaptan kaldırıp denizin maviliğine dalıyorum.
Evet, deniz büyük bir özgürlük. İnsanı zamanın esaretinden kurtardığı için belki de...
Kargıcık Koyu da çok güzel.
Ama ben bu cennetin ortasında nelerle uğraşıyorum.
Galiba sen adam olmayacaksın eyy HC!