Mülkiye direnişini izliyorum.
Cebeci Kampüsü anababa günü.
Cumhuriyet manşet çekmiş:
Önce ihraç, sonra dayak!
Akademi ayaklar altında!
Bilim çıktı, TOMA girdi!
Sloganlar atılıyor:
Kahrolsun istibdat,
yaşasın hürriyet!
Akademisyen cübbeleri polis postalı altında.
Akademisyenlerin okula girmeleri gazla, copla engelleniyor.
Gaz yiyenler, coplananlar arasında Mülkiye'nin hocalarından, sevgili dostum Baskın Oran da var.
Bu yapılanlar, Nazi
Almanya'sının sivil ölüm denilen
uygulamasıdır.
12 Eylül'de de bu tip
uygulamalarla karşılaştık.
Karanlık Nazi rejimini
uygulamalarını Türkiye
Cumhuriyetinde görmek son
derece hüzün verici bir durumdur.
Sanki
hep aynı filmi seyrediyoruz.
Sanki, hayat
bu memlekette kendini tekrar edip duruyor
Cumhuriyet'teki direniş fotoğraflarına bakıyorum.
Hem içim acıyor.
Hem içim ısınıyor.
İçim acıyor, çünkü devletin acımasız hoyratlığını, gaddarlığını görüyorum.
İçim ısınıyor, çünkü direniş var.
Haksızlığa karşı direniş...
Özgürlük için direniş...
Akademik haklar için direniş...
Boğaziçi Üniversitesi'nde dayanışma pankartı açılmış:
Üniversiteye saldırı,
topluma saldırıdır!
Kabul etmiyoruz,
arkadaşlarımızın yanındayız!
Genç insanlar çığlık çığlığa polislerin arasında sürükleniyor.
CHP milletvekilleri itilip kakılıyor.
Genç bir kız, kendisine hırlayan bir bir kurt köpeğinin ve yüzleri siyah maskeli polislerin karşısında dimdik meydan okuyor.
Neye meydan okuduğu çok açık.
Haksızlığa isyan ediyor.
Bilimsel özgürlüğün ayaklar altına alınmasına karşı isyan ediyor.
Devlet şiddetine karşı isyan ediyor.
Aklın tutsak alınmak istenmesine karşı isyan ediyor.
Direnen kalabalığın içinden gelen gür sesler var:
Biz saraylara girmeyiz,
kimsenin önünde cübbemizi
iliklemeyiz.
Cehalletten beslenenler,
üniversiteleri düşman görmeye
devam ediyorlar.
Üniversiteyi üniversite yapan
değerleri buradan atmaya
kimsenin hakkı yoktur.
Sizin karanlığınıza teslim
olmayacağız,
size boyun eğmeyeceğiz
Tam bir kargaşa, polis saldırıyor, gaz bombası atılıyor, plastik mermi atılıyor, coplar inip kalkıyor.
Acıklı manzaralar.
Tarih paçamızdan çekmeye devam ediyor.
Çoğu hocam, arkadaşım emekli Mülkiye hocaları bildiri yayımlıyor. İsimleri okuyunca bir yumru gelip boğazıma oturuyor:
Cevat Geray, Rona Aybay,
Tuncer Bulutay,
Korkut Boratav, Mete Tunçay,
Cem Eroğul, Yılmaz Akyüz,
Baskın Oran.
12 Eylül askeri yönetimi
tarafından 34 yıl önce
görevlerinden uzaklaştırılmış
öğretim üyelerinden hayatta
olanlar, aşağıdaki duyuruyu...
Sanki, hep aynı filmi seyrediyoruz.
Sanki, hayat bu memlekette kendini tekrar edip duruyor.
Sanki, hep boşa kürek çekiliyor.
Anlaşılan o ki, 'filmin sonu'nu biz de göremeyeceğiz.
Hazin ama gerçek.
Yine de isyankar sesler var.
Kulak veriyorum, bir kez daha içim ısınıyor.
CHP milletvekili Selin Sayek Böke özgürlüğü boğmak isteyen karanlığın içinde bir mum yakıyor:
Sizin karanlığınıza teslim
olmayacağız,
size boyun eğmeyeceğiz!