Hasan Cemal

15 Ocak 2016

Devlet şiddeti, PKK şiddeti... İkisine de hayır derken, İrem’in acısını yaşamak...

Şiddet, terör çıkmaz sokaktır. Şiddet şiddeti doğurdukça, barış uzaklaşıyor

Diyarbakır Çınar’da, PKK’nın bombalı saldırısında hayata veda eden polis Mehmet Çiftçi’yle dört yaşındaki kızı İrem Çiftçi’nin cenaze törenini, o küçücük tabutun gözler önünden hüzün verici geçişini izliyorum sabah vakti televizyon ekranında.
İçim acıyor.
PKK’nın Çınar saldırısını kınıyorum.
Lanet olsun.
Barış gitgide uzaklaşıyor.
Ne yazık.
Sakın unutmayın.
Yalnız PKK şiddeti yok, devlet şiddeti de var.
Ve bu nokta unutulursa, barış değil savaş yolu daha da uzar gider.

 


 

‘PKK şiddeti’nin yol açtığı acılar kadar, hatta daha fazlası, kaç zamandır ‘devlet şiddeti’nden kaynaklanıyor.
Sur’daki, Cizre’deki, Silopi’deki, Silvan’daki, Nusaybin’deki, Dargeçit’teki savaş manzaralarıyla büyük acıların arkasındaki devlet terörü göz ardı edilmesin.
Bu devlet şiddeti, ne hukuk tanıyor, ne de insan hakları...
Şiddet şiddet doğuruyor!
Acı gerçek bu.
Üstelik, bu realite yalnız bugüne ait değil, çok uzun yıllardır yaşanmakta.
Her seferinde öylesine kanlı bir kısır döngünün içinde kıvranmaya başlıyoruz ki, sözün hükmü kalmıyor.
Bir yanda devlet, bir yanda PKK, elde silah ve şiddet, öteki tarafı dize getirebileceğini sanıyor.
Ama değişen birşey olmuyor.
Bunun bir çıkmaz sokak olduğunu, acıları derinleştirmekten başka bir işe yaramayacağını göremiyorlar.
Evet öyle.
Kaçıncı defadır yaşıyoruz.
Ama yine de acıya, trajediye doymuyoruz.
Daha kötüsü, acılara dur demek isteyen, barış diye haykıran, müzakere ortamı isteyen akademisyenlere hapishane kapıları açılıyor.
Sesleri kısılıyor.
Özgürlükleri ellerinden alınıyor.
Akıl alır gibi değil.
Saray’daki Sultan konuşuyor.
Akademisyenleri yerden yere vuruyor.
Saray düğmeye basınca, savcılar harekete geçiyor, gözaltı kararları çıkıyor.
Ceza Kanunu’nun çoktan beri unutulmuş ünlü 301. maddesi sahne alıyor.
Barış isteyen 1128 akademisyen hakkında Saray kanadından öylesine bir linç kampanyası yaratılıyor ki, mafya babaları bile kan kan kan diye ses veriyor.
Bazı üniversite yönetimleri o malum kraldan çok kralcı tavra giriyor.

Yazın bir kenara.
Bu kafayla Türkiye şiddet sarmalından kurtulmaz.
Bu dehşet verici kısır döngüyü kıramaz.
Bu kan ve gözyaşını durduramaz.
Devlet bu kafayla gittikçe...
Saray’daki Sultan frenlenmedikçe...
Ya da Davutoğlu hükümeti, Saray’a dur diyemedikçe...
PKK da şiddete, teröre devam ettikçe...
Daha çok acılar yaşayacağız demektir.
Yıllardır hep aynı şeyleri tekrar tekrar yazmak usanç verici.
Ama elimden başka birşey gelmiyor.
Fazla değişen birşey olmasa da yazmaya, çizmeye, söylemeye devam...
Devlet şiddeti... PKK şiddeti...
İkisine de hayır!
Şiddet, terör çıkmaz sokaktır.
Barış namlunun ucunda değildir.
Şiddet şiddeti doğurdukça, barış uzaklaşıyor.
Silahın kullanım süresi çoktan doldu.
Çare, parmakların tetikten çekilmesidir.
Ateşkesle birlikte ‘masaya oturmak’tır.
Bunun için Öcalan’ın bir an önce devreye sokulması da, Ankara-İmralı-Kandil arasında diyalog üçgeninin yeniden kurulması da şarttır.
Bana bu yazıyı, Çınar’daki PKK saldırısında polis memuru babasıyla birlikte hayata veda eden dört yaşındaki İrem’in acısı yazdırdı.
Çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın!