Efsane denizcimiz Sadun Boro’nun Pupa Yelken‘ini okumaya başladım. Bir yerinde diyor ki: “Şu deniz öyle haşin bir sevgilidir ki, bir an ihmal ve hürmette kusur ettin mi, hemen şamarını suratında bulur insan...”
12 saattir açık denizdeyiz. Mehtap ufka doğru alçaldı, yitip gitti. Açık denizde ilk günün gecesi zifiri karanlıkta seyrederken, karanlığın içinden birdenbire dev bir gemi çıkıp bizi ezip geçebilir mi duygusu uyandı içimde...
Lyon Körfezi,
10 Mayıs 2012, Perşembe,
Saat 05.00
Gece yarısı yatağa girdim ama uyku tutmadı. Açık denizde ilk gecem. Bir ara çok sallandık, tedirgin oldum.
Dışarıda, havuzlukta oturuyoruz.
Ortalık ıslak, çiğ yağıyor.
Vardiya Cüneyt’te. “Sancakta bir tekne var” diyor, “4.5 mil uzağımızda. Bizim radardaki 3 millik güvenlik zonumuza 5, 6 dakikada girebilir.”
Yıldızlar tek tük. Mehtap bir görünüyor, bir kayboluyor kara bulutların arasında.
Cüneyt:
“Kritik zona girdi bu gemi. Radar sürekli alarm veriyor.”
“Ben duymuyorum.”
“Ben duyuyorum, dümenin başına gidiyorum. 1 mil sonra geçip gidecek bizi. Tam pruvamızda. Teknenin iskele (sol taraf) ışığı gözükmüyor.”
Sadun Boro bazı kitaplarını imzalamıştı seyahat öncesi. Kısmet isimli 11 metrelik yelkenli teknesiyle 1965’le 1968 arasındaki dünya seyahatini anlattığı Pupa Yelken‘i okumaya başladım.
Denizler beni çağırıyor!
Efsane denizcimiz Sadun Abi’nin sloganı bu. Kitabın bir yerinde diyor ki:
“Şu deniz öyle haşin bir sevgilidir ki, bir an ihmal ve hürmette kusur ettin mi, hemen şamarını suratında bulur insan...”
12 saattir açık denizdeyiz. Daha 26 saatimiz var Korsika’ya. Mehtap ufka doğru alçaldı, yitip gitti.
‘Çay molası’ dedim, güldüler
Saat 05.30
Lyon Körfezi’nde tan ağırıyor.
Doğuya yöneldik, sırtımızı batıya çevirdik gidiyoruz. Cüneyt, o tekneyi izliyor radardan:
“Bize kıç gösteriyor, hafif iskele (sol taraf) kıç... Çaprazımıza gidiyor.”
Havanın ağırmasını iple çekiyorum. Güneşin ilk ışıkları görünmeye başladı. Ufuk çizgisi kızarıyor.
“Tekne, iskele baş omuzlukta. Uzaklaşıyor. Savuştu gitti. Emniyet zonundan çıktı çıkacak, çıktı. Dırt dırt etmeyecek artık radar. Bu arada radarımız da sınavını geçti” diyor Cüneyt, “Bir geceyi savuşturduk, kazasız belasız.“
Güneş doğunca bir rahatlama hissi... Karanlığa değil aydınlığa doğru yol alıyorsun açık denizde kendi başına olsan da...
Açık denizde ilk günün gecesi zifiri karanlıkta seyrederken karşımızdan, karanlığın içinden birdenbire dev bir gemi çıkıp bizi ezip geçebilir mi duygusu uyandı içimde.
Olmaz böyle şey dediler, inandım.
Açık denizde yol alırken, bazen aklıma takıldı, güldüm kendi kendime. “Şurda bir yarım saat çay kahve molası versek!“ deyince de güldüler.
Güneş, iskele baş omuzluktan doğuyor. Tam doğuya değil, 102 dereceye gidiyoruz. “Cebelitarık’tan çıkan bir tekne diyelim New York‘a gidecek. Doğru kursundan (rotası) 1 derece güneye saparak yoluna devam ederse, kendini New York yerine Güney Amerika’da bulur” diyor Cüneyt...
Ak iplik, kara iplik
Saat 06.25
Güneş altın bir portakal, kordan bir alev topu gibi yusyuvarlak doğuyor.
Günün ilk ışıklarıyla ak iplik ile kara iplik hatırıma geliyor. Birbirinden ancak hava aydınlanırken ayırt edilirler. Balıkçıların denize açılma zili çalarmış böylece...
Kaptan Neptün dümende!
Görünmez elleriyle bizi ummanda götürüyor Korsika adasına doğru.
İki dümen, birbirine paralel bağlı, oynaşıyorlar birbirleriye gayet uyumlu. GPS’den alıyor talimatı. GPS, Global Positioning System’in kısaltılmışı. Dünyadan bir adım yukarı çıkıp, uydu aracılığıyla dünyadaki her şeyin koordinatlarını sağlayan bir sistem.
GPS, 11-16 uydudan kendi konumunu alıyor; rotasına göre, kendi sapmalarına göre düzeltmeler yapıyor. Dalga, rüzgar gibi nedenlerle tekne rotadan saptı mı, Sadun Boro’nun deyimiyle Kaptan Neptün’ün görünmez eli, azıcık sancak (sağ), azıcık iskele (sol) yaparak gerekli düzeltmeleri yapar.
Güneş bulutlara kaçtı!
Menzil-i maksuda koşu
Saat 10.30
Sekiz buçuğa doğru yattım. İki saat deliksiz uyku iyi geldi.
Rüzgar kırılmış, güneş parıldıyor.
En güzeli, puruvamızda kara şekillenmeye başladı. Daha 20 saate yakın yol var ama...
Gökhan Kaptan olta atmış. Balık gelirse, Cüneyt çiğ balık yapacak.
Deniz ve gökyüzüyle başbaşa. Denizin rengi koyulaşmış, çivit mavisi ama çok güzel, insanın içini rahatlatıyor.
Teknenin dalgaların üstünde yükselmesi, yalpalaması, içeride yürümeyi netameli kılıyor. Dikkat etmezsen, gerektiği gibi tutunmazsan, oranı buranı sürekli çarpıyorsun. Sadun Boro, “İnsan sallanmayan yatağı bir süre sonra yadırgıyor” der Pupa Yelken‘de.
Şöyle devam eder:
“Soluk almadan esen kıvırcık rüzgar ile şişmiş ikiz yelkenlerimiz, bir çift Arap atı gibi tekneyi sürüyor. Dümencimiz Neptün‘ün görünmez elleri, yekeyi bir sağa bir sola çekerken, Kısmet ağzında bir kemik, tazı gibi menzil-i maksuduna koşmakta...”
19 saattir açık denizdeyiz.
İlk kez kumruya benzer bir kuş Peace’nin etrafında vals yapmaya başladı.
Masmavi gökyüzü, lacivert deniz, beyaz köpüklü dalgalar, pırıl pırıl güneş... Denizle açık mavi gökyüzünün kesiştikleri keskin çizgi bizden hep uzaklaşıyor.
Saatlerdir telefonlar da çekmiyor.
Kumru geldi, bir anda kendini havuzluktan içeri atıverdi. Yorulmuş anlaşılan... Nerede bu yunuslar?..
Deniz çarşaf gibi oldu birden, rüzgar yok.
Uzandım, gökyüzünü seyre daldım. İpince tül gibi uçuk beyaz bulutlar salınıyor tepemde. Allah’tan kork Hasan Kaptan, daha ne istiyorsun ki...
Bir de pazar günü Saraçoğlu’nda şampiyonluk kupasını kaldırabilirsek...
Yunuslar oynaşmaya başladı
Saat 13.05
Kumrumuz geldi, biminin (tentenin) üstüne kondu. Çevremizde ilk yunuslar oynaşmaya başladı Peace’yle.
Bu arada kuzeydoğuya, denizin ufuk çizgisine sıradağlar gibi kopkoyu, simsiyah bulutlar gelip oturdu.
Biraz korkutucu, hızla yaklaşıyorlar. Fırtına mı?
Gökhan Kaptan anlatıyor:
“Alçak basınç bize doğru yaklaşıyor. Kuvvetli yağmur barındırır bu bulutlar. Bize gelirse, hırpalar, ıslatır. Şimdi etraf, salon, kamaralar neta olsun, (devrilecek bir şeyler olmasın anlamında, neta, temiz olsun, HC) Fırtınaya hazırlıktır neta yapmak. Bu hava bize ancak 3 saate gelir, o da gelirse...”
Deniz böyle birşey.
Ne kadar öngörebilsen de, ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Futbol topu gibi yani...
Bulutlar kâbus gibi geliyor
Saat 13.45
Karabulutlar bize doğru hızlandı.
Mecburi rota değişikliği.
Korsika’da Ajaccio yerine Bonifacio limanına dümen kırıyoruz. Böylece bu fırtınamsı havanın ucundan sıyırarak tüyeceğiz emniyetli sulara. Cüneyt’in hoşuna gitmedi hava vaziyeti.
Fırtınanın rüzgarını hissetmeye başladık. Kara bulutlar kabus gibi geliyor. Anlaşılan, sıkı bir yağmur da yiyeceğiz.
Saat 16.20
Yaşasın!
Karabulut kuşatması yarıldı.
Hava sıcak, deniz çarşaf. Vardiya Hasan Kaptan‘da ama dümen nasıl olsa Kaptan Neptün’ün ellerinde...
Serçeye benzer bir kuş daha gelip kondu. Kumru da kımıldamadan oturuyor. Gökhan Kaptan bir tabağa makarna, bir çukur tabağa su koydu kuşlar için.
Ton balıkları oltaya gelmiyor
Saat 16.35
Tek başımayım havuzlukta. Dümenlerden birine sırtımı dayadım, bacaklarımı uzattım.
Vardiya, nöbet.
Yunus mu, köpekbalığı mı iskelede?
Kucağımda, Sadun Boro’nun bu yakınlarda “Hasan’la Ayşe Cemal’e güzel günler dilerim” diye imzaladığı Pupa Yelken kitabı, (Denizler Kitabevi). Sayfaların arasında dolaşırken, arada bir gözlerimi burna dikiyorum, hiçbir şey görünmüyor.
Yola çıktığımızdan beri 24 saat dolmak üzere. Sabaha karşı radarımıza yakalanan ve bir süre “dııt dııt” sesiyle alarm veren hayalet tekneden başka şimdiye kadar başka bir şeye rastlamadık açık denizde.
Öyle dalıyorum.
Peace’nin çarşaf gibi denizi yararken çıkardığı fışırtılı sesi dinliyor, lacivert denizde belli belirsiz köpüklü dalgaları seyrediyorum. Gökyüzü ise sütbeyaza dönüyor.
İşim gücüm yok!
Harikulade bir sessizlik ve muhteşem bir yalnızlık içinde kaybolmuş gibiyim.
Serçe yanıma kadar geliyor, hoplaya zıplaya... Aa, sancakta (sağ tarafımızda) kocaman, kabuklu birşey yüzüyor, deniz kaplumbağası...
Sadun Boro, kitabında sanki bizi yazıyor:
“İlk iki gün rüzgar yok denecek kadar azdı. Hatta daima güneyden gelen ölü dalgalar dahi pek hafif, denizin üstü çarşaf gibi. Tekne sürünür gibi ağır yol alıyor. Etrafımızda ton balıkları oynaşıyor, ama bizim oltaya tenezzül eden yok.”
Gökhan Kaptan’ın oltası da farklı değil, ona da tenezzül eden yok henüz.
Yakamozdan duvak peşimizde
Saat 20.15
Günün sonuna doğru güneş iyice alçaldı ve yine dümen suyumuza geldi, incelmeye başladı. Ama denizin üstü hâlâ som gümüşten.
Sadun Boro şöyle der:
“Kısmet, yakamozdan duvağını peşinden eksik etmez.”
Peace de öyle olacak galiba.
Saat 21.00
Muhteşem bir gurup, nasıl da kızardı. Yunuslar sancak tarafında oynaşıyor. Köpekbalıkları çoğaldı.
Yüzgeci suyun yüzüne vurarak geçip yitiyor biri.
“Gökhan Kaptan seyir fenerlerini yaktın mı?”
Muhteşem batan gurubu bir kadeh buzlu rakıyla seyre koyulduk en nihayet, Sadun Abi’nin Pupa Yelken’deki sesine kulak vererek:
“Haydi dostlar vakit kaybetmeyin, ileride bugünleri de arayabilirsiniz. Geç kalmadan ‘vira bismillah’ deyip engin ufuklara basın yelkeninizi ve o apayrı gizemli dünyaya bir an evvel adımınızı atın.”
Kumru tenteye konuverdi
Yılların amatör denizcisi Cüneyt Solakoğlu ile güvertede ayaklarımızı uzattık oturuyoruz. İlk kez bir kuş Peace’nin etrafında vals yapmaya başladı. Havuzluktan içeri atıverdi kendini; kumru... Tentenenin üzerine kondu. Çevremizde ilk yunuslar oynamaya başladı. Allah’tan kork Hasan kaptan, daha ne istiyorsun ki...
Gökhan kaptan havanın bozacağını söylüyor: “Alçak basınç bize doğru yaklaşıyor.”
Ve de Hasan Kaptan’ın objektifine bir yunus yakalanıyor.Ve de Hasan Kaptan’ın objektifine bir yunus yakalanıyor.
T24 Notu: Hasan Cemal'in bu yazısı, Milliyet gazetesindeki 30 Mayıs 2012 tarihli köşesinden alınmıştır.