Hasan Cemal

01 Mayıs 2014

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakan kalkıyor, demokrasiyi savunanları yerden yere vuruyor, yolsuzluk dosyasını kapatmak için kanun çıkartıyor, oğlunu kaybeden anneyi yuhalatıyor...

Bir başbakan kalkıyor, kendi adının da, kendi oğlunun da karıştığı yolsuzluk dosyalarını kapatmak için yargı bağımsızlığını yerle bir ediyor.

Yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını hiçe sayan kanunlar çıkarıyor.

Bir işadamı hakkındaki beraat kararını mahkûmiyete çevirmek için kendi adalet bakanını Yargıtay nezdinde devreye sokuyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakan kalkıyor, Danıştay Başkanlığı’na o adayın değil, filanca adayın seçilmesini sağlıyor.

Kamunun hesap kitap işlerine dair Sayıştay raporlarını Meclis denetiminden kaçırıyor, yani ‘millet egemenliği’ni takmıyor.

Yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık dosyalarını kapatmak için savcı talimatı dinlemeyen polisleri sahneye çıkarıyor.

Kendisinin de, bazı bakanlarının da karıştığı yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet soruşturmalarını karartmak için yargı bağımsızlığını, Anayasa’yı hiçe sayılarak Adli Kolluk Yönetmeliği’ni bir anda değiştiriyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakan kalkıyor, ihaleyi bir işadamından alıp öbürüne verdiriyor.

Bir başbakan kalkıyor, hukukun üstünlüğünü savunan bir Anayasa Mahkemesi başkanını yerden yere vuruyor!

Veyahut önce ihale yaptırıyor, sonra bu ihaleleri ‘devlet, hazine güvencesi’ne bağlayabiliyor.

‘İhaleye fesat karıştırma’ suçu işliyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakan kalkıyor, telefonla haber attırıyor, telefonla gazeteci kovduruyor, telefonla televizyonda program sansürletiyor, telefonla medya patronu azarlıyor, hatta ağlatıyor.

Yandaş medyasını güçlendirmek için devletten ihale verdiği işadamlarından ‘para havuzu’ oluşturuyor.

Kendi iktidarını destekleyecek televizyon ve gazeteleri ‘yandaş işadamları’na dağıtırken, bunların yönetimlerini kendine tabi olanlara teslim ediyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakan kalkıyor, medyaya nizam veriyor, neyin haber olup neyin olmayacağına, kimin televizyon programına çıkıp kimin çıkmayacağına karar veriyor, kimin köşe yazarı olup kimin olmayacağı konusunda son sözü söylüyor.

Huzuruna kendisini rahatsız edecek sorulardan kaçan, kendi deyişiyle ‘omurgalı’ gazetecileri alıyor.

Bir punduna getirip içinde yolsuzluk, özgürlük, demokrasi gibi rahatsız edici sözcüklerle yüklü sorular soran gazetecileri azarlıyor, susturuyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakan kalkıyor, Twitter’ı kapattırıyor.

Facebook’u kapattırıyor.

İnternetin dilini kesmek için yasal düzenlemeler yapıyor.

Baas benzeri bir ‘muhaberat devleti’ne kapıyı açan ve MİT’i kendi iktidarının arka bahçesi haline getirecek olan yeni bir MİT Kanunu çıkarıyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakan kalkıyor, yargıyı yürütmeye tabi kılarak kuvvetler ayrılığını tümüyle yok edecek HSYK Yasası’nı iptal eden Anayasa Mahkemesi’nin başkanını yerden yere vuruyor.

Twitter yasağını iptal eden yüksek mahkemenin başkanını yerden yere vuruyor.

Bir başbakan kalkıyor, hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını, ifade özgürlüğünü, farklı hayat tarzlarını, yani demokrasiyi demokrasi yapan tüm değerleri savunan Anayasa Mahkemesi’nin başkanını yerden yere vuruyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakanın müsteşarı kalkıyor, yani devletin en yüksek bürokratı kalkıyor:

- Kırın kapısını, alın o gazeteciyi, diye buyuruyor valiye.

Vali mırın kırın edince:

- Savcı arama izni vermiyorsa, savcıyı da atın içeri, gerekirse yasa çıkartırız, diyebiliyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakan kalkıyor, neredeyse kendisi gibi düşünmeyen herkesi ‘vatan haini’ ilan ediyor.

Mütareke basını, iç düşmanlar, vatan hainleri, casuslar, milli orduya kumpas gibi söylemlerle Türkiye’yi hızla kamplara bölüyor, cepheleştiriyor.

Seçim meydanlarında Alevi bir annenin evlat acısını yuhalatıyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakan kalkıyor, “İnsanların nasıl bir yaşam tarzını benimsemeleri gerektiğine ilişkin bir müdahale söz konusu olduğunda, hayatları üzerinde daha güçlü bir gizli servis kontrolü amaçlandığında, sokak protestoları zor kullanılarak bastırıldığında, hatta bu yüzden insanlar canından olduğunda...

İtiraf ediyorum, bu gelişmeler beni korkutuyor” diyen Almanya Cumhurbaşkanı’na papaz diyerek, rahip diyerek bir ‘nefret söylemi’yle karşılık veriyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakan tüm bunları yaparken sadık tetikçileri de güç şımarıklığıyla tehditler savuruyor

Bir başbakan kalkıyor, “İnternet ve sosyal iletişim ağlarına erişimin kısıtlandığını; eleştirel bakış açısına sahip gazetecilerin işten çıkarıldığını, hatta yargılandığını; gazetelere yayın yasağının getirildiğini ve yayıncıların hukuki baskı altına alındıkları zamanı yaşıyoruz. Kimsenin hayat tarzına zorla müdahale edilemez” diyen Almanya Cumhurbaşkanı’na yıldırımlar yağdırıyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Bir başbakan kalkıyor, demokratikleşmek yerine devletleşiyor, ‘devlet benim’ zihniyetiyle bu memleketin tepesinde ‘çoğunluk despotluğu’ kurma yolunda hızla ilerliyor.

O başbakanın sadık tetikçileri de, sırtlarını devlete dayamanın rahatlığı ve güç şımarıklığıyla, “İki kere iki dört: Hangi yöntemlerle devlete savaş açtıysanız, karşılığını aynı yöntemlerle ve daha ağır olarak alacaksınız” diye tehditler savuruyor.

Demek bunun adı halk ihtilâli!

Öyle mi?..