Hasan Cemal

05 Temmuz 2013

Darbe, Mısır’da krizi derinleştirecek!

Mısır halkının yarısı yoksulluk sınırının altında. Ekonominin yüzde 54’ü kayıt dışı. İşsizlik büyük. Gelir dağılımında adaletsizlik ve devlet yönetiminde rüşvetle yolsuzluk her adım başı kendini belli ediyor.

Mısır halkının yarısı yoksulluk sınırının altında. Ekonominin yüzde 54’ü kayıt dışı. İşsizlik büyük. Gelir dağılımında adaletsizlik ve devlet yönetiminde rüşvetle yolsuzluk her adım başı kendini belli ediyor.  Özel sektör devlete bağımlı kılınmış. Mübarek ve çevresi devlet gücüyle kendi zenginlerini yaratmış, o zengin sınıf da diktatörlüğün payandası olmuş...

 

Ekonominin düze çıkması için devletten geçinme devrine paydos denmesi lazım. Ama devlet sübvansiyonları azaltılırsa halk ayaklanabilir.  Ordunun ekonomideki avanta kapılarını kapatmaya başladığında bu kez askerin sesi yükselebilir. Uzun lafın kısası, Mısır’da 30 yıllık Mübarek diktası ekonomik açıdan Mısır’ı “cehennem çukuru”na çekmiş...

 

Cumhurbaşkanı seçilen Mursi kendini bir anda böyle bir cehennem çukurunun içinde buldu ve debelendi durdu. Öte yandan Mursi yönetimi,  otoriterleşme yollarında yürüdü. Bu tutumu, bir yandan kendisini desteklemiş güçlerle arasını açarken, diğer yandan kendisine karşı olanların saflarını sıklaştırdı. Yani Mursi ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabildi.

 

Nobel Barış Ödülü sahibi El Baradey, 2011'de bana Mısır'da diktatörlüğün kaynağı olarak “ordu”yu  anlatmıştı. Ve Mısır'da asker iktidara yeniden el koydu. Bunun adı darbe! Darbenin Mısır’daki krizi derinleştirmesi çok yakın ihtimaldir. İnşallah Cezayir’leşmez!  Allah kolaylık versin Mısır halkına. Darbelere “ama”sız karşı çıkmaktan başka çare yok...

Mısır, 80 küsur milyonluk bir ülke... Halkının yüzde 44’ü okuma yazma bilmiyor. Nüfusunun yarısı yoksulluk sınırının altında, günde iki dolarla yaşamını sürdürmeye çalışıyor.

Ekonominin yüzde 54’ü kayıt dışı.

İşsizlik özellikle gençler arasında olağanüstü. Her yıl 700 bin kişiye iş bulmak zorunda Mısır.

Kişi başına milli gelir 2 bin 800 dolar.

Gelir dağılımında adaletsizlik, eşitsizlik ve devlet yönetiminde rüşvetle yolsuzluk her adım başı kendini belli ediyor.

Daha vahimi, Mısır ekonomisi bin yıldır ayağını yorganına göre uzatmadan, devletin sırtından ya da devlet babanın ağzının içine bakarak hayatını idame ettirme çabası içinde. Devletten maaş alanların sayısı 6 milyon kişi civarında.  Çalışan nüfusun yüzde 35’i son derece verimsiz devlet ve kamu işletmelerinde istihdam ediliyor.

Devlet sübvansiyonları 20 milyar dolarla bütçenin sırtındaki en büyük kambur. Ekmek, un, şeker gibi temel gıda maddeleri bedava gibi... Elektrik, benzin, doğal gaz neredeyse sudan ucuz...

 

Diktatörlük ekonomiyi 'cehennem çukuru'na çekmiş 

Bütün bunlar devlet kesesinden destekleniyor. Peki ama nereye kadar?.. Soruyorum, çünkü Mısır ekonomisi, Türkiye’nin 1980 yılı 24 Ocak öncesiyle bile mukayese edilemeyecek kadar kötü bir durumda, çok büyük bir çıkmazın içinde. Ve Mısır’da herkes maaşına, ücretine zam istiyor.

Ama nereye kadar? Yani değirmenin suyu meselesi... Mısır eğer ekonomisini düze çıkarmak, aş ve iş sorununa gerçekten el atmak istiyorsa, ekonomide devletten geçinme devrine paydos demesi, acı reçeteleri gündeme getirmesi lazım.

Bu bir düğüm, hatta kördüğüm. Bunu çözmeye koyulmak için önce işsizliğin zıplamasını, fiyatların havalanmasını, devletteki avanta kapılarının kapanmasını göze almak gerekiyor.

Ama devlet sübvansiyonlarını azaltmaya, ekmeği, unu, şekeri, suyu pahalılaştırmaya başladığın vakit halk ayaklanabilir. Bir zamanların ekmek isyanları yine kapıyı çalabilir.

Devletten geçinen 6 milyon maaşlıyı tırpanlamaya başladığında, koca bir kitle sokaklara dökülebilir.

Ekonomide devleti çaresiz küçültmeye, emekli generalleri kamu kuruluşlarından temizlemeye, ordunun ekonomideki avanta kapılarını kapatmaya başladığında bu kez askerin sesi yükselebilir.

Mısır’da asker sadece ekonomide var değil. Ülkede vilayetlerin çoğunu emekli general olan valiler yönetiyor. Yerel yönetimlerin hemen hepsinin başında emekli subaylar var. Ayrıca Mısır ordusu, ekonominin üçte birini doğrudan ve dolaylı biçimde işletiyor. Mülkiyet ilişkisini de içeren büyük bir avanta kapısı bu...

Öte yandan Mısır’da özel sektör devlete bağımlı kılınmış durumda. Mübarek ve yakın çevresi bir zamanlar devlet gücünü kullanarak kendi zenginlerini yaratmış, o zengin sınıf da diktatörlüğün payandası olmuş, siyasal gücüne aracılık etmiş...

Otoriter rejimdeki bu çıkar ortaklığı da, ister istemez ekonomiyi verimlilik rayından gitgide uzaklaştırmış.

Uzun lafın kısası, Mısır’da 30 yıllık Mübarek diktası ekonomik açıdan Mısır’ı böyle bir ‘cehennem çukuru’na çekmiş...

 

Mursi ekonomide debelendi,

demokraside dişe dokunur bir şey yapmadı 

Mısır tarihinin ilk demokratik seçimiyle Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi kendini bir anda böyle bir cehennem çukurunun içinde buldu. Ve bu çukurda debelendi durdu. Mısır’ın en büyük gelir kaynağını yaratan turizm de iflas bayrağını çektiği için ekonomideki çıkmaz derinleştikçe derinleşti.

Öte yandan Mursi yönetimi, demokrasi ve özgürlükler düzeninde de dişe dokunur bir şey yapmadı. Daha çok kendi yetkilerini arttırmaya yönelik otoriterleşme yollarında yürüdü. Bu tutumu, bir yandan kendisini daha önce desteklemiş olan güçlerle arasını açarken, diğer yandan kendisine karşı olanların saflarını sıklaştırdı.

Bir başka deyişle:

Cumhurbaşkanı Mursi, ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabildi.

 

Baradey: Mısır ordusu diktatörlüğün temel kaynağı 

Mübarek’i yıkan 25 Ocak Devrimi’nden (2011) iki hafta sonra Kahire’ye gitmiş, hatta Tahrir Meydanı’nda bir tankın üstüne de çıkıp bir hatıra fotoğrafı çektirmiştim.

2011 yılı Şubat ayında, Milliyet’te yayımlanan yazılarımı dün şöyle bir gözden geçirirken, Nobel Barış Ödülü sahibi Muhammed El Baradey’le evinde yaptığım mülakata takıldım. Halen Mısır’da aktif politikanın ön saflarında olan El Baradey özetle demiş ki:  

“Mısır ordusu son 30 değil, 60 yıldır bu ülkedeki otoriter rejimin, diktatörlüğün temel dayanağıdır. Bugüne kadar kendi içinden üç general (sırasıyla Nasır, Sedat, Mübarek) çıkarmıştır, ülkeyi demir yumrukla  yöneten... Mısır, ordu merkezli bir toplum olarak inşa edilmiştir. Merkezinde askerin yer aldığı bir devlet ve toplum...”


Şöyle devam etmiş El Baradey:


“Örneğin Mısır’da vilayetlerin çoğunda valilik yapanlar, emekli generallerdir. Yine kamu kuruluşlarının, iktisadi devlet teşekküllerinin başında da emekli generaller yöneticilik yapar. Bu arada, ekonominin birçok alanında bizzat sahip olduğu, kendisinin yönettiği işletmeleri de vardır Mısır ordusunun... Öte yandan, her yıl Amerika'dan orduya yardım olarak gelen 1.5 milyar doların yıllardır nasıl harcandığı Wikileaks belgelerine kadar yansıyan ve incelenmesi gereken ayrı bir konudur. Şunu da unutmayın. Hakkında yıllardır yazılması yasaktır askerin. Lehte ya da aleyhte yazılamaz askerin... Diktatörlüğün esas dayanağıdır ama arka plandadır.”

El Baradey, Mısır ordusunun nasıl devlet içinde devlet olduğunu da anlatmıştı bana.

Son sözü de şu olmuştu:

Mısır’da gerçek barış ancak demokrasiyle yakalanır.”

2011 Şubat ayında öteden beri Mısır’da iktidarın sözcüsü sayılan ve Arap aleminin etkili gazetesi olan El Ahram’da iki genç gazeteciyle sohbet etmiştim. Asker ve siyaset konusunda farklı görüşleri vardı. Ama ikisi de Mısır’da askerin rejimdeki yerini koruyacağında mutabıktılar.

Askerin siyaset içinde olmasını savunan bir meslektaşımın şu sözlerini yazmıştım:

“Asker siyasetin içinde başrolde olmayacak ama mutlaka olacak. Görevi sadece sınırları korumak olmayacak. Evet, geçmişte Mısır ordusunun yapılan zulme, haksızlığa sessiz kalmış olması yanlıştı. Ama bakın bugün bizde asker, Türkiye örneğine doğru gidiyor. On yıl sonra da Mısır’da bir fesat olursa, Türkiye’deki gibi el koyar iktidara...

 

Darbelere 'ama'sız karşı çıkmaktan başka çare yok 

On yıla kalmadı, iki buçuk yıl sonra iktidara el koydu Mısır’da asker. Halkın oylarıyla seçim sandığından çıkmış olan Cumhurbaşkanı Mursi, ordunun başına kendi elleriyle getirdiği General Abdülfettah el-Sisi tarafından önceki gün devrildi.

Anayasa askıya alınırken, Anayasa Mahkemesi Başkanı yemin ederek Cumhurbaşkanı oldu. Ordu ilk günden yargıyla el ele çalışmaya koyuldu. Mursi’nin ve Müslüman Kardeşler’in iktidar temeline darbe indiren operasyonlar yapılmaya başlandı ülke çapında…

Bunun adı darbe!

Bize hiç yabancı olmayan çizgilerde gelişen bu askeri darbeden kaç tane yaşandı Türkiye’de. Önceki akşam darbe haberi gelince hemen şu tweeti attım:

Mısır: Darbe çare değil ve olamaz!

Evet öyle. Darbe, siyaseti olağan rayından uzaklaştırır, siyaseti normalleşme yörüngesinden çıkarır ve topluma daha beter kutuplaşma, cepheleşme tohumları atar.

Bunları 27 Mayıs sonrasından itibaren Türkiye’de hep yaşadık, istikrarsızlığı körükleyen acı sonuçlarıyla…

Şimdi de, ne yazık ki, Mısır böyle bir yola giriyor. Darbenin Mısır’daki krizi derinleştirmesi çok yakın ihtimaldir.

İnşallah Cezayir’leşmez!

Allah kolaylık versin Mısır halkına...

Son söz:

Darbelere ‘ama’sız karşı çıkmaktan başka çare yok, evet öyle.

 

Twitter: @HSNCML