Bir yandan yuh sesleri...
Bir yandan alkışlar...
Bağırış çağırış...
Burası, TBMM Genel Kurul salonu.
Yeni Cumhurbaşkanı yemin edecek.
Meclis Başkanı, CHP milletvekilleri tarafından protesto ediliyor.
Bir iç tüzük kitapçığı başkanlık kürsüsüne doğru havada uçuyor.
CHP milletvekilleri yuh sesleri arasında genel kurul salonunu terk ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan alkışlarla salona giriyor.
Yuh sesleri, alkışlar...
Elbette hoş bir başlangıç değil.
CHP ille de boykot etmek zorunda mıydı?
Ya o kitapçığın fırlatılması...
Bunlar olmayabilirdi.
Keşke olmasaydı.
CHP, Çankaya’ya ilk adımını atarken hukuka meydan okuyan, bir zamanlar ‘asker’in yaptığı gibi kendini hukukun üstünde gören bir cumhurbaşkanına karşı daha yaratıcı ve etkili protesto yolları bulabilirdi.
Analizin böylesi
CHP, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nı boykot etmek zorunda mıydı? Ya o kitapçığın fırlatılması... Bunlar keşke olmasaydı
Yorumculara kulak veriyorum.
CHP hedef tahtasında.
Biri çok öfkeli, uçuyor:
“CHP kendini batırdı!”
Klasik tepki:
“Meclis iradesine saygısızlık!”
‘Beyaz Türkler’e çatan da var:
“Ben beyaz Türküm, ben elitim, ben ne dersem o olur. Bu devir kapandı artık.”
Biri ekliyor:
“Yeni Türkiye başka Türkiye...”
Hepsi müthiş rahat, keyifli.
İktidar olmanın, iktidara yaslanmış olmanın rahatlığı...
Güç şımarıklığı belki de...
Mimik ve jestlerden kibir akıyor.
Televizyonda duymadıklarımız
CHP’yi böylesine eleştirenleri, hemen her fırsatta ‘yeni Türkiye ve tarihi bir gün’den dem vuranları izliyorum.
İma yoluyla bile olsa şöyle bir eleştiri yok.
Tüm kanallar güzelleme içinde.
O kadar.
Şaşırtıcı değil.
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan daha ilk günden bir parti lideri gibi konuşarak Anayasa’yı çiğnemiş...
Muhalefete veryansın etmiş...
Partiler üstü kalmamış...
Tarafsız olmamış...
Bununla da yetinmemiş.
Yargıtay Başkanlar Kurulu’nu ‘ihanet’le suçlamış...
Yüksek yargıçlara Haşhaşi çetesi diyebilmiş...
HSYK’ya da fena halde vurmuş...
Bu konulara değinen yok.
Daha ilk adımda
Anayasa tanımayan bir Erdoğan var meydanda...
Anayasayı baypas edip fiili başkanlık sistemi için düğmeye basan bir Erdoğan...
Hukuka meydan okuyan bir Erdoğan...
Bağımsız yargıyı es geçen bir Erdoğan...
Güçler ayrılığını hiçe sayan bir Erdoğan...
Bir başka deyişle:
Daha Cumhurbaşkanlığı’na ilk adımını atarken kendini Anayasa’nın, hukukun üstünde konumlandıran Tayyip Erdoğan...
Konuşan konuşana...
Ama bu konularda çıt yok.
CHP’ye veryansın edenler, gözlerinin önünde çırılçıplak duran bu hukuksuzluğa lütfedip bakmıyorlar bile...
En ufak bir eleştiri çıkmıyor ağızlarından.
Şöyle bir de olsa sorgulamak akıllarına bile gelmiyor.
İtiraz ediyorum
Erdoğan’ı halk seçti diye, o her istediğini yapabilecek, öyle mi?
Medyada yandaşlığın, Nilüfer Göle’nin deyişiyle müşavir yazarlığın bu kadarına pes doğrusu.
Gerçekten yazık.
Erdoğan gölgesi bir heyula gibi medyanın üzerine çöktükçe çöküyor.
Yine soruyorum:
Yeni Türkiye bu mu?
Yeni Türkiye hukuksuzluk temelinin üstünde mi inşa edilecek?
Demek Erdoğan’ı halk seçti diye, o her istediğini yapabilecek, Anayasa’yı baypas edip parlamenter sistemi rafa kaldıracak ve başkan baba olacak.
Öyle mi?..
Ve çıt çıkmayacak.
Buna bir kez daha itiraz ediyorum.
Sandığın yanı sıra
Seçim sandığı, milletin oyu olmadan elbette demokrasi olmaz.
Ama demokrasi yalnız seçim sandığından ibaret değildir.
Kim bilir kaç kere vurgulandı.
Demokrasi aynı zamanda hukukun üstünlüğüdür.
Hukuka saygıdır.
Bağımsız yargı demektir.
Güçler ayrılığı demektir.
Bunlar olmadan sandıktan da çıksan, demokrasi olmaz.
Kulağa güzel sözler çalınsa da
Erdoğan’ın Çankaya konuşmasını dinliyorum, kulağıma güzel sözler çalınıyor. Ama sözün hükmü çoktan beri kalmadı
Evet, bütün bunları daha Çankaya Köşkü’ne ilk adımını atarken boşlayan bir cumhurbaşkanına itirazım var.
Bu itirazımı, 10 Ağustos günü Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na elli maddelik manifesto başlıklı yazımda ayrıntılarıyla açıklamıştım.
Halk tarafından seçilmiş ilk cumhurbaşkanı da olsa, bu Tayyip Erdoğan zihniyeti ile Türkiye’yi güç günler beklediğini bir kez daha belirtiyorum.
Bu satırlarımı yazarken, bir yandan da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çankaya’daki konuşmasını dinliyorum.
Kulağıma bazı güzel vaatler, sözler çalınmıyor değil.
Ama artık inandırıcı olmaktan uzak.
Sözün hükmü çoktan beri kalmadı.
Allah Türkiye’ye kolaylık versin.