Hasan Cemal

18 Kasım 2014

Çözüm süreci ya da yoğurdu üfleyerek yemek!

Ankara’nın nihai bir oyun planı olduğundan kuşku duymaya devam ediyorum. Keşke yanılsam...

Genel seçimlere yedi ay kaldı.
Ve çözüm süreci yeniden canlandırılıyor.
Erdoğan iktidarı düğmeye basmış durumda.
Tayyip Erdoğan’ın sözcüleri ve yandaş kalemler hep birlikte yakın geleceğe dönük iyimser bir hava pompalamaya başladılar.
İyi güzel.
Her seçim öncesi dönemde olduğu gibi beklenti çıtası yine yükseltiliyor.
Özetle deniyor ki:
“Artık sıra ‘silahsızlanma’ya geldi; Öcalan önümüzdeki mart, nisan aylarında PKK’nın Türkiye sınırları içinde silah bıraktığını açıklayacak.”
Arkasından da ekliyorlar:
“Tabii Kandil taş koymazsa... ”
HDP’nin İmralı heyeti ise daha ihtiyatlı konuşmakla birlikte, Öcalan’dan böyle bir silahsızlanma çağrısının belli koşullar altında gelebileceğini belirtiyorlar.
‘Çözüm süreci’nde gelinmiş olan nokta böyle özetlenebilir.

 


Seçim hesaplarıyla gerçekler karıştırılabilir

Her seçim öncesi dönemde olduğu gibi çözüm sürecinde beklenti çıtası yükseltiliyor. Ama temkinli olmak lazım

Ateşkesin devamı...
PKK’nın Türkiye’de silahsızlanması...

Dağdan inmesi...
Ve silahsız siyaset yapması...
Önümüzdeki bahara kadar?..
Keşke.
Keşke diyorum, çünkü bu, barış yolunda hiç kuşkusuz çok büyük bir adım olur.
Ama altını çizmekte yarar var.
Temkinli olmak lazım.
Zira bu konuda özlemlerle gerçekler karışabilir.
Veyahut:
Seçim hesaplarıyla gerçekler, iktidar odaklarında bilinçli olarak birbirine karıştırılabilir.
Yaşadık bunları.
Bu durumun hayal kırıcı örneklerine yakın geçmişte, seçim dönemlerinde tanık olduk.
Bu gerçeği hiç kuşkusuz İmralı da, Kandil de, HDP de biliyor.
Bu yüzden, yoğurdu üfleyerek yedikleri söylenebilir.

Hayal kırıklığı boşluğunu
Yine kan ve gözyaşı doldurabilir

Şunu yineliyorum.
Bu temkinli tavır -ya da yoğurdu üfleyerek kaşıklamak- ne çözüm karşıtlığı, ne de barış düşmanlığıdır.
Aksine gerçekçiliktir.
Şu noktayı bir daha vurguluyorum:
PKK’nın silah bırakması ve Kürt sorununun silahla bağını kopartıp barışçı çözüm rayına oturtulması, pek öyle, oldu da bitti maşallah havasında olabilecek bir iş değildir.
Çünkü gerekli dikkat ve itina gösterilmezse, demin belirttiğim gibi, büyük hayal kırıklıkları yaşanabilir.
Daha kötüsü, bu hayal kırıklıklarından kaynaklanabilecek boşlukları yeniden kan ve gözyaşı doldurabilir.
Bu kötü ihtimale işaret etmek, pişmiş aşa su katmak değil, meselenin çapraşıklığını, karmaşıklığını bir kez anımsatmaktır.

 

‘Dağa piknik yapmak için çıkmadık’

Dağa piknik yapmaya çıkmadık’ sözünü unutmuyorum. Kandil’de hep şu izlenimi edindim: Biz insek başkaları inmez! Neden çıktık, niye iniyoruz sorusuyla gelirler‘

Çözüm süreci’nde Kürt sorununun silahla bağını koparma aşaması ne zaman güncelleşse, hep aynı şey aklıma gelir.
2009 yılı Mayıs ayıydı.
İlk kez Kandil’e gittim.
Murat Karayılan’ın sözünü unutmuyorum:
“30 yıl önce elde silah dağa piknik yapmak için çıkmadık.”
Daha sonraki yıllarda, 2011’de, 2013’te Kandil’e her gidişimde Murat Karayılan olsun, Cemil Bayık olsun lider kadrosundan herkes, elde silah dağa piknik yapmak için çıkmadıklarını vurguladılar.
Her seferinde de kendilerinden şu izlenimi edindim:
“Biz insek, başkaları inmez! Neden çıktık, niye iniyoruz sorusuyla karşımıza gelirler.”
Bu nokta hiç unutulmasın.

Tuzaklardan uzak durmak

Bu nokta eğer göz ardı edilirse, demin altını çizdiğim hayal kırıklıkları uç verir.
Çözüm yolunun, barış yolunun üstünde olmadık çukurlar açılır.
Bunu belirtmek, tekrar ediyorum, çözüm ya da barış karşıtlığı değildir.
Gerçekçiliktir.
Gerçeklerle özlemleri birbirine karıştırmaktan özenle kaçınmaktır.
Gerçeklerle seçim hesaplarını birbirine karıştırabilecek tuzaklardan uzak durmaktır.

Keşke yanılsam

Perde arkasında ne olup bittiğini bilmiyorum.
Ama ‘Erdoğan iktidarı’nın, Ankara’nın gerçek ve kalıcı bir barışı getirebilecek nihai bir oyun planı olduğundan da, dün olduğu gibi bugün de, kuşku duymaya devam ediyorum.
Keşke yanılsam...
Onun için de, yoğurdu üfleyerek yemekten yanayım.