Hasan Cemal

18 Şubat 2016

Bugünkü ikinci yazım: Teröre lanet olsun!

Türkiye’yi Irak’laştıracak, Suriye’leştirecek korkunç tehlike...

Evet, terör saldırılarına lanet olsun!
Herhangi bir ayrım yapmadan, tüm terör ve şiddet eylemlerini kınıyorum.
Vicdanı olan, insanlıktan nasibini almış olan herkesin farklı düşüneceğine ihtimal vermiyorum.
Terör ve şiddetin siyaset aracı olarak kullanılmasını reddediyorum.
Ankara’da Silahlı Kuvvetler mensuplarını hedef alan terör saldırısını kim yaptıysa, arkasında hangi örgüt varsa, onları da protesto ediyorum.
Hükümetin açıkladığı gibi, saldırıyı YPG yaptıysa YPG’yi...
Arkasında PKK varsa PKK’yı...
Ya da IŞİD yaptıysa IŞİD’i...
Veya varsa, başka odakları...
Hepsini şiddetle kınıyorum.

Ankara’daki terör saldırısını kim yaptıysa; YPG, PKK ya da IŞİD veya varsa başka odaklar... Hepsini şiddetle kınıyorum

Terörle, şiddetle barış gelmez.
Huzur yolu açılmaz.
Terör nereden gelirse gelsin derken bir nokta unutulmasın.
Bunun içinde devlet terörü de vardır.
Devletin uyguladığı terör ve şiddet de barış yolunu kısaltmıyor, uzatıyor.
Bunun da altını çizmek gerekir.
Soğukkanlı düşünmek zorundayız.
Çünkü, şiddet şiddeti doğuruyor!
Kanlı kısır döngü gitgide derinleşiyor.
Kan gölü büyüyor.
Dipsiz bir cehennem kuyusu Türkiye’yi şiddet ve terör yoluyla her geçen gün içine doğru çekiyor.
Bu bir tuzak aynı zamanda.
Kanlı bir tuzak!
Bu tuzak son olarak Suriye’de kuruldu.
Bu tuzak Ankara’nın vahim hatalarıyla da gitgide derinleşti.
Şimdi bu tuzağın tam eşiğindeyiz.
Ramak kaldı tuzağa düşmeye, oyuna gelmeye...
Soru:
Türkiye’yi Irak’laştıracak, Suriye’leştirecek korkunç tehlikenin farkında mısınız?
Ankara’daki son terör saldırısı, kanlı zincirin en önemli, en son halkalarından biri.
Birileri ya da bazı karanlık odaklar Türkiye’ye gel gel yapıyor.
Türkiye’yi tuzağa çekiyor.
Yineliyorum:
Bu tuzağa düşecek miyiz?
Bu tuzağın adı macera...
Bu tuzağın adı bataklık...
Bu tuzağın adı savaş...
Bugün eğer başkentin göbeğinde, en duyarlı merkezinde böylesine korkunç terör saldırısı yaşanabiliyorsa, Erdoğan iktidarının, hükümetin ve elbette devletindir en büyük sorumluluk.

Türkiye'yi onlar yönetiyor çünkü.
Suriye politikasında, Kürt sorununda onların yapmış oldukları vahim hatalardır, bugün kan gölünü büyüten.
Uzun lafın kısası:
Sorumluluk, en başta ‘siyasal iktidar’a aittir.
Şiddetin şiddeti doğurduğu bu sürece dur demekten ve aklın yolunu bulmaktan başka çare yok.
Bu yangın herkesi, hepimizi yakacak.
Başkan Bush’un 13 önce Irak Savaşı’yla birlikte ilan ettiği ‘teröre karşı küresel savaş’ta tam 1.6 trilyon dolar harcandı. Usame bin Ladin (El Kaide) ve Cihatçı John (IŞİD) dâhil önde gelen 101 terörist lider öldürüldü. Sonuç, sıfıra sıfır elde var sıfır. Bugün dünya 2003’e göre çok daha kötü durumda terör açısından, güvenlik açısından... (Hernando de Sato, Özgürlük ve Demokrasi Enstitüsü Başkanı, project-syndicate’de çıkan 14 Ocak 2016 tarihli yazısından)
Bugünkü ikinci yazımı uzatmak istemiyorum.
Terör, şiddet, savaş çıkmaz yol.
Barış namlunun ucunda değil.
Derhal frene basıp, şiddetin şiddeti doğurduğu tuzaklardan bir an önce kurtulmalıyız.
Silahla, bombayla değil, diplomasi ve siyasetle barış yolunu açmalıyız.
Bu yalnız Türkiye için değil, Amerika’sından, Avrupa’sından Rusya’sına kadar her devlet ve güç için geçerli bir çağrıdır.