Hasan Cemal

17 Temmuz 2020

Bu memlekette evladına hak, hukuk, adalet istemek...

Ya da bir başka memlekette cumhurbaşkanına, “Sen benim bir çalışanımsın!” diyebilmek...


Bağıra bağıra yürüyor:

19 yaşındaki askeri öğrenciye darbe yaptı diye bu müebbeti vermek hak mıdır?

Sesi çınlıyor:

Adalet istiyorum!

Caddede tek başına yürüyor:

Hukuk istiyorum!

Elini göğsüne vuruyor:

Hak istiyorum! Ben evladımı istiyorum

Polisler kadına doğru yaklaşıyor:

Gelmeyin üstüme!
Ben çocuğumu istiyorum!
Adalet istiyorum!

İki polis koluna giriyor, itiş kakış başlıyor.

Gelmeyin üstüme gelmeyin!
Bıktım artık, yoruldum artık.
Bırakın beni.
Ben adalet istiyorum!
Hukuk istiyorum!
Çocuğumu istiyorum.

Polis bağırıyor, eliyle kameranın üstünü kapatıyor:

Çekmeyin kardeşim, çekmeyin!

Caddenin ortasında tek başına protestosunu yapan, adaletsizliğe kafa tutan, hak hukuk diye feryat eden başörtülü genç kadın gözaltına alınıyor.
İçim acıyor.
HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu tweet'inde soruyor:

Sadece ve sadece hakkı, hukuku istiyor, zulmen müebbet hapis cezasına
çarptırılmış çocuğuna özgürlük istiyor.
Gözaltına alınmış...
Ne zamandır çocuğu için adalet
istemek suç?.. El insaf yahu!

* * *

Halk TV ve TELE 1'in ekranları karartılıyor.
TELE 1'in Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ'dan bir tweet:

RTÜK, 5 gün ekran karartma kararını yine haftanın son günü TELE 1'e tebliğ etti. Yürütmenin durdurulması için hemen mahkemeye başvuruyoruz. RTÜK'ün tarafsızlığını yitiren çoğunluk üyeleri, anayasal hak olan düşünce ve ifade özgürlüğünü ihlal etmeyi sürdürüyor.

* * *

Sanatçılar Girişimi'nden bir bildiri geliyor:

Cumhuriyetimizin değerleri alt üst edilmiş. Monarşi hayranlığı körükleniyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun birkaç yüz yılı kapsayan aydınlanma çabaları göz ardı edilerek en karanlık, en gerici, en baskıcı dönemleri ve kişileri baş tacı ediliyor.
Barolar ayaklar altında.
Hukuk güvenilirliğini yitirmiş.
Büyük Millet Meclisi işlevinden uzaklaştırılarak etkisizleştirilmiş.
Emekçinin kıdem tazminatı yağmalanmakta…
Sıradan ve kimileri cinayet, yaralama gibi yaşama hakkına yönelik cürümlerin sanıkları serbest bırakılırken, düşüncelerinden ötürü yargılanan aydınlar, gazeteciler, siyasetçiler cezaevlerine kapatılmış. Ölümle, sakatlanmayla sonuçlanan, bu nedenle de daha çok cinayete benzeyen iş kazalarında ve yanı sıra da annemiz, eşimiz, kızımız, kardeşimiz, sevgilimiz, canımız olan kadınlara karşı işlenen alçakça cinayetlerde, bütün dünya ülkeleri arasında korkarız ki en ön sıralardayız.
Bütün bu haksızlıklar karşısında suskun kalamayan; duyarlı insan olma gereğini, sorumluluğunu yerine getiren, her zaman halkının yanında yer almış olan sanatçılar, yazarlar, gösteri ve dinletilerin yasaklanmış olması ve yayın dünyasının geçmekte olduğu dar boğaz nedeniyle, maddi olarak da her zamankinden daha çok sıkıntı içinde kalmış durumdadır.
Özel tiyatrolar perdelerini tamamen kapatma tehdidiyle karşı karşıyadır.
Pek çok müzisyen, ressam, heykeltıraş, çağdaş sanatçımız günlük yaşamlarını sürdürme konusunda çözümsüz sorunlar yaşamaktadırlar.
Korkmuyoruz, evet.
Korkusuzluğumuz sıradan ve temelsiz bir cesaret değil, halkımızın ve ülkemizin yüksek değerlerine inancımızın sonucu olan sevgi ve bilinç birikimiyle ilgilidir.
Korkmuyoruz.
Bütün yurttaşlarımızı daha cesur daha özgüvenli, daha inançlı ve kararlı olmaya çağırıyoruz.
İktidar güçlerini başta düşünceyi açıklama özgürlüğü olmak üzere evrensel insan haklarına, ülkenin insan ve doğa kaynaklarına saygılı olmaya önemle davet ediyor; muhalefetteki güçleri de daha kararlı, daha cesur ve daha etkin olmaya çağırıyoruz. Türkiye sahipsiz değildir.

* * *

Ve Paris'ten bir haber.
Cumhurbaşkanı Macron 14 Temmuz Milli Gün törenleri sonrasında karısıyla birlikte yürüyüşe çıkar.
Kendisini bir anda protestocu bir grubun arasında bulur, Macron istifa sloganları atılır.
Biri bağırır Cumhurbaşkanı'na:

Motosikletli polisleri neden sokağa çıkardınız?

Cumhurbaşkanı Macron:

Bunun kararını veren ben değilim.

Biri laf atar Cumhurbaşkanı Macron'a:

Sizin gücünüz var, kaldırın o polisleri!

Cumhurbaşkanı Macron:

Sakin ol, bağırma! Bugün tatil ve ben burada karımla yürüyüşe çıktım, sizler beni durdurdunuz.

Biri aradan başını uzatıp bağırır:

Sayın Cumhurbaşkanı, siz benim çalışanımsınız.

* * *

Alıntılarla bir yazı.
Yorum size kalmış...