Dış güçler Türkiye’yi bölecek, parçalayacak ve bir Kürt devleti kurulacak!
Bu korku, cumhuriyet tarihi boyunca bugünlere kadar ‘Türk devleti’nin peşini hiç bırakmadı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu babaları, koca bir imparatorluğun özellikle Batı’dan destekli milliyetçi hareketlerle nasıl parçalanıp çöktüğünü hiç unutmadılar.
Hatta, bu korkuları paranoya haline geldi.
Bu bölünme korkusu ya da paranoyası, Türkiye’de bir yandan ‘asker sorunu’nu beslerken, diğer yandan ‘birinci sınıf demokrasi’nin yolunu tıkamaya devam etti.
Ama ‘devlet’in 90 yıllık bu politikaları, ‘bölünme korkusu’nu bugüne kadar sona erdirmedi.
Kürt sorunu bitmedi, tersine gitgide derinleşti.
PKK bitmedi, tersine kökleşti, dağlardan şehirlere inerek siyasal hareket olarak güçlendi.
Kuzey Irak’ta Kürtler, Türkiye’nin ‘kırmızı çizgileri’ni berhava ederek devletleşme yolunda büyük mesafe aldılar.
Bir başka deyişle:
Türk devletinin korkuları bir işe yaramadı; korkulan neyse yıllar içinde başa gelmeye başladı.
Devlet, biz nerede yanlış yaptık diye bakacağına, dış güçler ve içerideki maşalar ezberini bozmadan doğru bildiğini okumaya devam etti.
Ama ne oldu?
Kuzey Irak’tan sonra bu sefer Kuzey Suriye Ankara’nın kapısını çaldı.
Suriye Kürtleri, ülkedeki iç savaş koşullarından da yararlanarak, PYD-YPG önderliğinde ROJAVA’da (Batı Kürdistan’da) örgütlendiler.
Rojava’da 2014 yılı nisan ayında gazetecilik yaparken, dikkatimi ilk çeken şey her yanda asılı Öcalan poster ve resimleri olmuştu.
Sadece bunlar bile PYD-YPG’nin PKK ile yakınlığına, hatta içiçeliğine açık bir işaretti.
Kendi
‘oyun planı’mızı kuralım. Kürt sorununu terör sorunu olarak görmekten vazgeçelim
Şimdi Ankara’daki devlet, Kuzey Irak’ta yapamadığını Kuzey Suriye’de yapmaya çalışıyor dört beş yıldır.
Ama başaramıyor.
Başlangıçta İŞID’ı, El Nusra’yı bunun için destekleyip Kürtlerin, PYD-YPG’nin üstüne salıyor ama olmuyor.
Kırmızı çizgiler çekiyor ama bir süre sonra bunlar da buharlaşıp kayboluyor.
Fırat’ın batısı yasak diyor ama bunun da tutmadığı ortaya çıkıyor.
Çünkü Amerika’sı da, Avrupa’sı da, Rusya’sı da Kürtleri, her zaman olduğu gibi, kendi başına bırakmıyorlar, PYD-YPG ile ilişkilerini bozmuyorlar.
PYD-YPG eşittir PKK, eşittir DAEŞ diye bas bas bağırsa da, Erdoğan’ın bu sesine pek öyle kulak verilmiyor.
Şimdi bir soru:
Ankara-Moskova arasındaki normalleşme süreci bu durumu değiştirebilir mi?
Erdoğan-Putin zirvesiyle Suriye politikasında yaşanması beklenen değişim, Türkiye’yi Kuzey Suriye’de rahatlatabilir mi?
Veyahut:
Türkiye-Rusya-İran-Esad’lı Suriye ekseni, eski deyişle mihveri kurulabilir mi?
Ve böyle bir mihver, ABD’yi Suriye’de dışlayabilir mi?
Bu sorular geçen gün, Türkiye’nin bölünmesi konusunda Amerika’yı öteden beri başdüşman olarak gören Aydınlık gazetesinin geçen günkü manşetini görünce aklıma takıldı.
Türkiye-Rusya-İran anlaştı:
PKK’NIN SONU GELİYOR!
Görüşmelerin merkezinde Suriye’nin toprak bütünlüğü var.
Bölgesel işbirliği adımları, ABD’nin kara gücü PKK’nın sonunu getirecek süreci başlatıyor.
Satır aralarını da okuyarak şu noktalarda özetlenebilir Başbuğ Paşa’nın açıklamaları:
1- ABD’dir Türkiye’yi bölmek isteyen esas güç.
2- Bunun için Türk Silahlı Kuvvetleri’ni güçsüzleştirmek, itibarsızlaştırmak ister.
3- Gülen Cemaati’ni Balyoz ve Ergenekon’da bu amaçla kullanmıştır.
4- 15 Temmuz’un arkasında da ABD vardır; 15 Temmuz’un başarısız olacağını bile bile Fetullahçılar eliyle darbeyi desteklemiş, böylece TSK’yı güçsüzleştirmek istemiştir.
5- Bunların temel hedefi, Türk ordusunu güçten düşürmek, dibe vurdurmaktır. Bunun nedenini ise Suriye meselesinde, sınırların yeniden çizilmesinde aramak gerekir.
6- Güçsüz bir TSK’nın terörle mücadelede zaafa düşeceği görüşünü taşır ABD.
7- Suriye'nin kuzeyinde oluşmakta olan Kürt koridoru Türkiye’ye bir güvenlik tehditidir.
8- PYD-YPG, Fırat'ın batısına geçemez dedik ama geçmektedir.
9- Çare, ABD’yi de çok fazla dışlamadan, Suriye konusunda İran, Rusya ve Suriye hükümeti ile birlikte hareket etmektir.
Türk
devletinin korkuları bir işe yaramadı; korkulan neyse yıllar içinde başa gelmeye başladı
Ankara’nın yeni yol haritasının da genel olarak özetlemeye çalıştığım bu noktalardan oluştuğu söylenebilir.
Peki, bu yeni bir reçete mi?
Hem evet hem hayır.
Evet, çünkü Rusya ve İran’la birlikte Amerika’ya mesafe koyan, Esad hükümetine yaklaşan yeni bir politika söz konusu.
Hayır, çünkü Kuzey Irak’ta iflas etmiş bir siyaset anlayışı yine bu yeni ‘reçete’nin özünde yatıyor.
Nasıl Irak’ın toprak bütünlüğü dedik ama olmadı.
Nasıl Irak’da federasyona hayır dedik ama olmadı.
Bunlar Irak’ta nasıl olmadıysa, Suriye’de de olmaz.
Nasıl Irak’ta Kürtleri, Amerika başta olmak üzere dış güçler kendi kaderleriyle başbaşa bırakmadılarsa, Suriye’de de bırakmazlar.
Nasıl Amerika iç cebinde ‘Kürt kartı’nı hep tuttuysa, Rusya da, İran da farklı davranmadı ve davranmayacaktır.
Onun içindir ki:
Irak’ta, Kuzey Irak’ta yaşadıklarımızı bir defa da Suriye’de, Kuzey Suriye’de yaşamayalım.
Kendi ‘oyun planı’mızı kuralım.
Kürt sorununu terör sorunu olarak görmekten vazgeçelim.
Bir yandan hem kendi Kürtlerimizle, hem de özellikle Suriye dahil bölge Kürtleriyle barış yaparken, eş zamanlı olarak, Türkiye’de tam demokrasi yolunda somut adımlar atalım.
İmralı’yı da devreye sokarak Kandil’le yeniden ‘masa yolu’nu açalım.
Ve bu çözüm sürecinde TBMM’nin kesin devrede olması, CHP ve HDP’nin büyük rol üstlenmesi gerektiğini gözardı etmeyelim.
Türkiye ancak böyle bir kapsamlı oyun planı yapabilirse, uygulayabilirse, dış güçler ve bölünme korkusundan kurtulur.
Yoksa, geçmişte olduğu gibi yine değişen birşey olmaz, korktuklarımız sonunda başımıza gelir durur.