Hasan Cemal

27 Nisan 2020

Bir türlü bitmeyen bir kâbus tefrikası...

İki hafta boyunca her gece, odadaki hoparlörden sabaha dek işkence sesleri dinletmişlerdi

Bu memlekette yazarların, gazetecilerin çilesi bitmek bilmiyor.
Bu memlekette devlet kendisine kafa tutanlara, kendisini sorgulayanlara ezelden beri
hoyratça, düşman gibi davranıyor.
Yazar çizerin kendisine Padişah'ın kulu gibi davransınlar, ona biat etsinler istiyor.
Fazla ses edersen ensene biniyor.
Hapse atıyor.
Eziyet ediyor.
Mehmet Altan'la telefonda bu konuları konuşuyorduk.

Çetin Altan, İlhan Selçuk,
Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak...

İlhan Selçuk (solda) ve Çetin Altan

Ve daha birçok isim bir kâbus tefrikası gibi akıp gitti sohbetimizde...
Hatıraların salıncağına bindik.
Gençliğimizin kahramanlarını, Çetin Abi’leri, İlhan Abi’leri, Doğan Bey’leri konuşurken,
sanıyorum, biraz da duygulandık.
Telefonu kapattım.
Posta kutuma bir yazı düştü, sevgili Memo göndermiş.
Bugün köşemi Çetin Abi'nin İlhan Abi'yle ilgili 23 Mart 2008 tarihli Milliyet'teki son yazısına bırakıyorum.

* * *

Bir türlü bitmeyen
bir kâbus tefrikası

Geceyle gündüzün yeniden eşitlenmiş olduğu bir pazar sabahının o yumuşak gerinişli gevşekliğine, kaşları çatılmamış satırlarla katılmak mı; nerede, ne mümkün...                                               

* * *

1953 yılında, Kore’ye gönderilen askeri birliğin azaldıkça tamamlanacağını, yani "standart bir birlik" olduğunu ve Türkiye’de NATO üsleri dışında ABD’nin özel üsleri de bulunduğunu yazdığım için; bir amiral beni karşısına çekmiş:

- Sen Türk müsün, bir Türk böyle     
şeyler yazmaz,
diyordu.

* * *

2008 yılının 22 Mart sabahı...
Hürriyet’in sürmanşeti:

12 MART’TAN
21 MART’A
12 Mart 1971 darbesinden sonra
Ziverbey Köşkü’nde işkence görüp
tutuklanan Cumhuriyet Gazetesi 
Başyazarı 83 yaşındaki İlhan Selçuk,
Ergenekon soruşturması kapsamında
dün sabah saat 4.30’da evine yapılan 
polis baskınıyla gözaltına alındı.

* * *

Bizim kuşaktan arta kalmış 4-5 kalem emekçisinden biri de İlhan Selçuk.
Üstelik can güvenliği tehdit altında görüldüğü için; 2 resmi koruma görevlisi verilmiş kendisine.
Ve...
Ve sabaha karşı saat 4.30’da evini polisler basıyor, kendisini de gözaltına alıp sorgulamaya götürüyorlar.

12 Mart 1971 darbesinden sonra tutuklanan ve ve Ziverbey Köşkü'nde işkence gören İlhan Selçuk (sağda), Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Oktay Kurtböke ile mahkemede

* * *

Geceyle gündüzün eşitlendiği, ağaçların çiçeklenmeye başladığı bir pazar sabahına layık düşecek bir yazı özeni için; olanak mı var oligarşik, yeterince "gelişmemiş"ler dünyasında?

* * *

Geçtiğimiz salı akşamı Canan Barlas ile Mehmet Barlas’ın 40’ıncı evlilik yıldönümlerini kutlama davetinde, İlhan’la yine karşılaşıp sarmaş dolaş olmuştuk.
İkimiz de 40 yıl önce Canan’la Mehmet’in kıyılan nikâhlarında, nikâh şahitleriydik.
Geçip giden yıllar, ikimizin de saç örgüsü anılarla dolu gençliğini silip süpürüp götürmüştü.

* * *

12 Mart’ta bendenizi de bir sabah vakti evden alıp Selimiye Kışlası’na getirmişler, kapısının üstünde "Sorgu odası" diye yazılı, yatağı da bulunan büyükçe bir odaya tıkmışlardı. İki hafta boyunca her gece, odadaki hoparlörlerden sabaha dek işkence sesleri dinletmişlerdi.

* * *

İki hafta sonra da Selimiye Kışlası’ndan alıp, Kartal’daki askeri cezaevine götürdüler.
İlhan Selçuk da oradaydı.
Birbirimizi görünce ne kadar çok sevinmiş ve kahkahalarla eğlenmeye başlamıştık.

* * *

Sonra aramıza daha kimler getirilmedi ki; Aziz Nesin, Sabahaddin Eyüboğlu;
kadınlar bölümüne Azra Erhat, Tilda Gökçeli...

Çetin Altan, 12 Mart 1971 darbesini izleyen süreçte yazıları nedeniyle iki kez tutuklandı, bir yıl cezaevinde kaldı

* * *

Nedense yüz yılı aşkın bir süreden bu yana; aşırı bir şair, yazar, gazeteci, sanatçı düşmanlığı vardı Hazine’den geçinmeli "mevki sahipleri"nde.
Oysa kimsenin pek de bir şey okuduğu yoktur yeterince gelişmemiş olan dünyalarda.
21. yüzyılın başında bile hâlâ 20 kişiye 1 gazete, 6 kişiye de 1 kitap düşüyor.
Japonya’da ise 2 kişiye 1 gazete düşüyor; AB’de de 1 kişiye 12 kitap.

* * *

Sabaha karşı saat 4.30’da İlhan Selçuk’un evini basarak, kendisini gözaltına almak...

* * *

1958 yılında 82 yaşındaki Hüseyin Cahit’i de, bendeniz götürmüştüm cezaevine.

* * *

Ağaçların çiçeklenmeye başladığı bir pazar sabahına layık, şöyle espri fıkırtılı bir yazı özenine bile olanak yok; 20. yüzyılı da tümden ıskalamışlar ve her yağmur yağışta "sellere teslim olanlar" ülkesinde. İlhan’cığım;
Ne diyeyim bilemiyorum ki, geçmiş olsun.

* * *

Bu kez de bir fıkrayla bitirelim yazıyı.
Bektaşi babasına sormuşlar:
- Sence şu bizim "mevki sahipleri" neye benziyor?
Baba erenler:
- Piknik yapan turistlerin çadırlarına, demiş.
- Nasıl yani?
- Biliyorsun piknik çadırları çevresine kazıklar ata ata kurulur; bizim "mevki sahipleri" de, aynen öyle kuruluyorlar koltuklarına.