Hasan Cemal

16 Eylül 2019

Bir çöküş gümbür gümbür geliyor!

Gürültüler, uğultular... Duyuyor musun? İrkiltici sesler kulağına çarpıyor mu?

Gürültüler...
Duyuyor musun?
Duymamak imkansız.
Her taraftan geliyor.
Gittikçe yaklaşan uğultular...
Bu bir çöküş...
Bir 'çöküş'ün irkiltici sesleri gün geçtikçe kulakları tırmalıyor.
Ne yapsan nafile.
Biat medyası ne kadar çabalasa da...
Evet efendimci yakın çevre ne kadar tozpembe resimler çizse de...
Gerçek değişmez.
Gerçeğin üstünü örtemezsin.
Nedir mi gerçek?
Çığ gibi büyüyen işsizliktir.
Enflasyondur.
Hayat pahalılığıdır.
Mutfaktaki yangındır.
Küçülen ekonomidir.
Gelir dağılımında adaletsizliktir.
Nedir mi gerçek?
İşsizlerin çığlığıdır.
Anaların çığlığıdır.
Pazarda filesini dolduramayan, mutfakta tenceresini kaynatamayan anaların çığlığı...
Bak, kaç yıldır 'tek adam'sın.
Ama barış hâlâ kapımızı çalmadı.
Analar hâlâ ağlıyor.
Yedi düvelle kavgalıyız.
Baksana:
Hukuk da uzağımızda.
Adalet de uzağımızda.
Özgürlük de uzağımızda.
Demokrasi de uzağımızda.
Bütün bunlar gerçek.
İşte bu gerçeklerden yükseliyor o gürültüler, kulak tırmalayıcı sesler...
Şu gerçeği iyi bil:
Bu gerçeklere rağmen ayakta duramazsın.
Ya da 'çöküş'ü engelleyemezsin.
Çünkü bunca yıl sonra değişemezsin.
Değiştim desen de, birkaç göstermelik adım atsan da inandırıcı olamazsın.


Bir zamanlar seninle birlikte aynı saflarda siyaset yapanlarla ara sıra sohbet ettiğimde, onlar da benzer gerçekleri sıralıyor.
Ekonomi sorunu diyorlar.
Özgürlük sorunu diyorlar.
Hukuk sorunu diyorlar.
Adalet sorunu diyorlar.
Barış sorunu diyorlar.
Ve bu açılardan partinin bugün geldiği yer için de, daha çok acıklı, hazin sözcükleri ağızlarından çıkıyor.
Seviniyorlar mı?
Hayır, sanmıyorum.
Birlikte kurdukları, omuz verdikleri, iktidara taşıdıkları bir partinin bugünkü perişan halleri onları üzüyor.
Partinin içinde, partinin tabanında yaşanmakta olan çözülmeyi, dağılmayı en iyi onlar görüyor.
Bir başka deyişle:
Hepsi yaşanmakta olan 'çöküş'ün yakın tanıkları...
Eski 'dava arkadaşları'nın içini acıtan bir konu daha var.
Bir zamanlar partiyi kapattırmak için hukuk dünyasında imza toplayanların, partiye karşı darbe kumpaslarında rol oynayanların -ya da demokrasiden hiç hazzetmeyen Ergenekon'cuların- bugün sizinle aynı saflarda buluşmuş olmaları...
Bu da eski 'dava arkadaşları'nı fazlasıyla üzüyor.
Evet, bugün Türkiye'nin ciddi insanları bir büyük siyasal 'çöküş'ün gümbür gümbür geldiğini görmekte.
Bu bakımdan 31 Mart ve 23 Haziran tarihlerini de yerli yerine oturtuyorlar.
Ama özen gösterdikleri bir başka nokta var:
'Çöküş'ün mutlaka yumuşak geçişle olması...
Siyasal normalleşmenin bir uçtan öbür uca savrulmak yerine, demokrasi ve hukuk kurallarının çizdiği bir çerçeveye oturması...
Yani sancılı değil sancısız bir geçişin sağlanması...
Ama bu bakımdan sana pek güven duyulmuyor.
Ayakta kalmak için işleri daha beter yokuşa sürebileceğine, sertleşebileceğine dair beklentiler var çünkü...
Öyledir.
Tek adamlığa veda tereyağdan kıl çeker gibi olmaz, olmamıştır.
İnşallah bu kez bizde bir istisna yaşanır.
'Çöküş'ün bütün bu gürültüleri arasında bu 'istisna'yı örgütlemek gerekiyor.
Bunun için de çok akıllı diyaloglar örmek, demokrasi ve hukuktan yana liderlere düşen büyük bir sorumluluktur diyerek yazımı noktalıyorum.

Thomas Cole’un New-York Historical Society’de asılı 5 resimlik ‘The Course of Empire’ (İmparatorluk Yolu) serisinden, ‘Destruction’ (Yıkım) isimli dördüncü tablo.