Ben bir futbolseverim, damardan da Galatasaray'lı...
Böyle olduğu için de, çocukluğumdan beri hem futbolu, hem Galatasaray'ı yakından izlerim.
Mahalle aralarında, çocukluğumun arsalarında peşinden koşturduğum ve uğrunda bir kez bacağımı, iki kez kolumu kırdığım meşin topa ve yeşil sahaya dönük duygusal bağlarım, yetmiş küsur yaşında hâlâ devam eder.
Çünkü futbol, bu güzel oyun aynı zamanda benim içimde kalmıştır, olmak isteyip de olamadığım bir şey...
Bu nedenle yalnız futbolu değil, futbolcuları da yakın takipte tutmaya çalışırım.
Çünkü onlar genellikle büyük şehirlerin varoşlarından gelir, dipten yükselirler.
Kimileri kaybolur, kimileri para ve şöhrete kavuşur. Kimileri para ve şöhreti taşıyamaz, kimileri taşır.
Bu yazı yazmak istemediğim bir yazı, beni üzen bir yazı.
Belki futbolun ve Galatarasay'ın hayal kırıcı hâlleriyle ilgili bir yazı olduğu için öyle, belki Arda Turan'a da dokunduğu için öyle...
Türkiye'de futbol çöküş içinde.
Kalitesi yerlerde sürünüyor.
Heyecan ve keyif vermiyor.
Ve şiddet tarafından teslim alınıyor.
Tribünler boşalıyor.
Artık Galatasaray'ın maçlarına giderken bile ayaklarım geri geri gidiyor.
Futbol ve Galatasaray bugün benim için tam bir hayal kırıklığı...
Futbol çok kötü yönetiliyor.
Galatasaray da öyle.
Yukarıdan aşağı, federasyondan kulüplere kadar kötü yönetiliyor.
Kalite çıtası düştükçe düşüyor.
Dün akşam televizyonda Makedonya-Türkiye arasındaki yavan maçı, vasat bile olmayan oyunu izlerken de, futbolun bu hüzünlü hâllerini düşündüm.
Sonra da sabah vakti internette 'Arda Turan olayı'na tanık oldum.
Gerçekten üzüldüm.
Hapisleri gazetecilerle dolu bir memlekette, haberinden dolayı gazetecilerin küfür ve dayak yemesine neden şaşıyorsun ki...
Uçakta bir meslektaşıma, Milliyet'ten, futbol seyahatlerinden yakın tanıdığım yılların spor yazarı Bilal Meşe'ye saldırmış, ağır küfürler etmiş... İyi ki Bilal'in yanında Vedat varmış...
Olacak şey değil.
Arda'yı Galatasaray'dan beri sempatiyle, severek izledim.
Bayrampaşa'dan başlayan hayat hikâyesini okudum.
Galatasaray ve milli takım kaptanlığına kadar yükselişini, 2008 Avrupa Şampiyonası'nda maçı koparıp aldığı kritik gollerini ve dünyanın en büyüklerinden Barcelona'ya sıçrayışını alkışladım.
Hatta Barça'ya giderken, içinde futbol kalmış bir futbol fanatiği olarak kendisini ne kadar kıskandığımı bu köşede içtenlikle yazdım, "Yolun açık olsun Arda!" dedim.
Sonraki yıllarda medyada, magazin haberlerinde onu izlerken, zamanla bir soru kımıldamaya başladı kafamda:
Arda Turan para ve şöhreti taşıyabilecek mi, idare edebilecek mi?..
Demek ki olmadı, yapamadı.
Yazık!
Kendi meslek hayatımdan biliyorum. Gazeteci sevilmez!
Gazeteci hata da yapabilir, yapar da... Ama bunun karşılığı küfür ve saldırı olamaz..
Arda Turan kendi eliyle, kendi kariyerine ölümcül bir darbe indirdi.
Ve ağır bir cezayı hak etti.
Milli takım kampından çıkarılması ve kaptanlığın elinden alınması bunun ilk adımı olmalı...
Şimdi diyebilirsiniz ki.
Neden şaşıyorsun?
Türkiye nasıl idare ediliyor ki, futbol idare edilsin; memleket neyse, futbol da o; her alanda değerler yozlaşırken, çıta yerlerdeyken, futbol da bu kadar olur!
Şunu da ekleyebilirsiniz:
Hapisleri gazetecilerle dolu bir memlekette, haberinden dolayı gazetecilerin küfür ve dayak yemesine neden şaşıyorsun ki...