Barış Portreleri Hasan Cemal'in yazısıyla devam ediyor...
Binali Korkmaz’ın 1990’da bir kızı gelir dünyaya, nüfus memurluğuna gider.
- Adı ne?
- Rojda.
- Olmaz!
- Neden?
- Çünkü içinde j harfi var.
Canı sıkılır Binali’nin. Tam kapıdan çıkarken aklına gelir, döner:
- Ama Ajda Pekkan var!
Şöyle bir bakar nüfus memuru, tamam der.
Binali hep anlatır:
- Rojda’nın adını böyle kurtarmıştık.
Binali Korkmaz Dersimlidir, Alevi Kürt, 1962 Pülümür doğumlu. Dersim kıyımı çocukken evde konuşulmaz, yasaktır. Pülümürlü bir nineyi hatırlar, mağaralarda insanların nasıl zehirlendiklerini dinlemiştir ondan. En çok etkilendiği şudur:
-Bir ana çocuğunun başını Munzur Çayı’na sokar, ağlar da askerler duyar gelir diye...
Binali Korkmaz’ın Dersim kıyımı ile ilgili aklının almadığı bir şey vardır:
- Öldürmüşler insanları, bir de ne diye yakarlar ki?
2015 yılı ekim ayı. Haber gelir partiye: Ankara’da Barış Mitingi yapılacak, İstanbul’da otobüsler kalkacak, isteyen adını yazdırsın. Suna da adını yazdırmak ister. Binali karşı çıkar. ‘’İkimiz birden gitmeyelim’’ der.
Çocukken babası onu bir Alevi dedeye gönderir, Kur’an öğrensin diye. Binali’nin çocuk aklında ürkütücü birşey kalır. ‘’Dede, su kaynayan kazanın içine bir çubuk atar, ‘Bakın nasıl da oynuyor’ derdi. İçim ürperirdi,’’ diye anlatır.
Babası geçimini topraktan kazanır. Pülümür çarşısında çökelek peyniri satar. Binali ilkokula başladığında Türkçe bilmez. Öğretmen ilk gün babasının adını sorar, Binali anlamaz ve Türkçe bildiği tek cümleyi söyler:
- Babam çökelek satıyor!
Dersim’de hayat zorlamaya başlayınca aile önce Pülümür’den Erzincan’a göç eder, oradan da İstanbul Avcılar’a. Baba Erzincan’da kalır.
Binali on iki yaşındadır İstanbul’a geldiğinde. HEP kurucularından olan büyük abisi Haydar’ın yanına yerleşir.
Binali Korkmaz’ın oğlu Eren yirmi yaşında, lise ikiden terk. Med-Nuçe TV’de kameraman. “Alaylı kameraman” diyor kendisi için. Babasını çok özlediğini, fırça atmasını, bağırıp çağırmasını, kavgalarını her şeyini çok ama çok özlediğini söylüyor. Baba-oğul Beşiktaşlı.
En son birlikte 1-1 biten Beşiktaş-Porto maçını seyretmişler televizyonda.
- Beşiktaşlıydı ama sürekli eleştirirdi, ben de takılırdım babama, sen ne biçim Beşiktaşlısın öyle diye...
Gülerek anlatıyor babasını Eren:
- Ben biraz kafa bulurdum babamla. Türküz derdim. Atatürkçüyüz derdim. Bırak bu bölücü ayakları derdim. Dersim değil Tunceli derdim. Ülkü Ocakları’ndan söz ederdim. O da ciddiye alır, sertleşirdi bana karşı.
Binali Korkmaz’ın ikinci karısı Suna araya giriyor:
- Binali Bey, Eren’in bu hallerine üzülürdü. Eren’e Kürtlüğü aşılamaya çalışırdı. Bir gece kalktım, baktım Eren İnternetin başında konuşuyor. Kulak verdim, Kürtlük vesaire... Binali Bey’i uyandırdım, bak bak senin oğlan neler konuşuyor. Dinledi, hoşuna gitti.
Oğlu Eren anlatıyor:
- Babam çok güzel alkol sofrası hazırlardı. Bir seferinde çay bardağına biraz alkol koydu, ‘Bir fırt da sen çek!’ dedi. İlk rakımı onun elinden içtim.
Avcılar’daki en iyi arkadaşı Kerem’dir. İçtikleri su ayrı gitmez. Birbirlerine ‘’amcam’’ diye hitap ederler. Bir gün Kerem sorar Binali’ye:
- Libya’daki şantiyelerde çalıştın 1987’de, 1988’de. O yıllarda oralardan dağa çok giden oldu. Sen niye gitmedin Kandil’e?
- Yaa amcam, ben korkağın tekiyim!
Kerem’den dinliyorum: İstanbul’da İSKİ’nin arıtma bölümünde çalışırken lakabı ‘’Kürt’’müş Binali’nin. Kürt aşağı, Kürt yukarı. İSKİ’de çalışan Kürt çokmuş ama Binali’yi bellemişler ‘’Kürt’’ olarak. ‘’Artık dayanamıyorum, Kürtlüğüme çok hakaret ediyorlar, diye anlatırdı Amcam,’’ diyor Kerem, ‘’Ben de ona susacaksın derdim emekliliğine kadar, dayan derdim.”
Binali, İSKİ’de yakın takiptedir. Bilgisayarından Hakkari’nin Yüksekova Haberleri’ni, Amed’i, kızı Rojda’nın çalıştığı Dicle Haber Ajansı’nı izlediğini tespit ederler. Şuna dertleniyor Kerem:
- Habire sürgün ettiler onu. İstanbul’un neredeyse bütün İSKİ’lerini dolaştı.
Karısı Suna, Sünni.“Biz Şafi Kürdüz!” diyor,“Binali Bey Kürt Alevi, Zaza.” Devam ediyor:
- Bana gülerek derdi ki, yok yok sen onlardan değilsin, sen başkasın. Ben arka tarafta namazımı kılarken, o ön tarafta alkolünü içerdi.
Arkadaşı Kerem araya giriyor:
- Sen Kızılbaş Kürtsün, ben de Şafiyim.
Binali bir gün Kerem’e takılır:
- Seni Şafi Yahudi seni!
- Neden öyle diyorsun?
- Biz küçükken Şafileri çok tehlikeli bellemiştik.
Dinle pek arası yoktur Binali’nin. Suna:
- Bir gün Binali Bey, ‘Sen Sünni, ben Alevi-Zaza. Biliyor musun biz kimin sayesinde evlendik? PKK’nin, Apo’nun...’ demişti bana.
Suna Liceli. Evlenirlerken, Kerem takılır Binali’ye:
- Bak bütün geçmişini, her şeyi anlat Suna’ya, bunlar Licelidir, topuğundan vururlar adamı...
Askerliğini denizci olarak yapar Binali. Şöyle anlatır:
- Bir gün bir komutan gördüm. Selam durup tekmil verdim. Tunceli doğumlu Binali... Bir de baktım gerçek komutan değilmiş, gemi kaptanıymış. Güldü bana dedi ki: Tuncelililer terörist olur!
Kızı Rojda’yı çok sever. Çünkü o okumuştur. Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne kaydını yaptırmaya bizzat gider, oradaki Kürt öğrencilere kendi eliyle emanet eder Rojda’yı.
Bir gün Rojda takılır babasına:
- Sen çok oportünistsin baba!
Binali, memleketi Ağrı-Patnos olan Kerem’e sorar:
- Amcam, ne demek oportünist?
- Faydacı, menfaatçi, orta yolcu...
- Vay imansız kız vay!
2013 yazında, çatışmasızlık zamanı. Suna’yla Binali Lice’ye, Suna’nın memleketine giderler. PKK mezarlığını ziyaret ederler. Bir dut ağacının altında otururken bir grup gerilla gelir yol kenarına... Gidip şöyle bir görürler gerillayı. Suna’nın abisi takılır Binali’ye:
- Karını da dağa götürmesinler?
- Amcam, patlattım dilekçeyi... Doksan yaşına kadar ben bu devletin parasını yiyeceğim.
Ama ne acıdır ki bu emeklilik ancak 2015’in ekim ayının onuncu gününe kadar sekiz ay sürecektir.
Suna’yla birlikte HDP’de çalışırlar. Binali, Avcılar Gümüşpala’da Mahalle Komitesi Başkanıdır. Birlikte gösterilere katılırlar. Bir seferinde Suruç katliamını protesto için Galatasaray Lisesi’nin önünden Taksim’e yürürler. Binali der ki Suna’ya:
- Ayrı ayrı yürüyelim. Bomba falan patlarsa, ikimiz de gitmeyelim.
Binali, kendisi gibi Dersimli olan Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geçmesinden etkilenir. Bir defasında şöyle der Kerem’e:
- Ben de Aleviyim, Aleviliğimle gurur duydum.
Bir gün de, CHP’nin Kürt sorununu çözebileceğini söyler. Ve ekler:
- Biz Kürtler, CHP’li Kürtlerle yaşayabiliriz ama AKP’li Kürtlerle olmaz bu...
Tayyip Erdoğan’ın AKP’sinden ise hiç hazzetmez. Binali, Erzincan’dayken 1990’ların başında doksan beş gün hapis yatar. Çok da dayak yer. Bu hapisliğiyle övünür, “Biz de yattık 3 nolu’da” diye anlatır çakırkeyif zamanlarında. Suriye’de IŞİD’in zulmünü öğrendikçe, İnternette gördükçe, çok tedirgin olur, hatta bazen tepkisini şöyle gösterir:
- Bu dini yasaklamak lazım!
Sesler onu çok ürkütür. Çocuklar sokakta maytap patlatır, o güm sesiyle havalara sıçrar. ‘’Amcam, çok korkuyorum’’ der. Kerem bana doğru eğiliyor, çayla birlikte Binali’nin çok sevdiği sıcacık poğaçaları yerken:
- Korktuğu başına geldi amcamın!
2015 yılı ekim ayı. Haber gelir partiye: Ankara’da Barış Mitingi yapılacak, İstanbul’da otobüsler kalkacak, isteyen adını yazdırsın. Suna da adını yazdırmak ister. Binali karşı çıkar. ‘’İkimiz birden gitmeyelim’’ der.
Canı sıkılır karısının ama ses etmez. Akşam Ankara’dan telefon açar karısına. Zazaca konuşurlar. ‘’Allah yolunuzu açık etsin’’ deyince Suna, o da ‘’Haqo Haqo (Allah Allah)’’ diye Zazaca karşılık verir. Yüzünde hüzünlü bir ifade Suna’nın, diyor ki:
- İşte o kendi başına gitti Ankara’ya, gidiş o gidiş...
Kerem o akşam arar Binali’yi:
- Amcam nerdesin?
- Partideyim, Ankara’ya Barış Mitingi’ne gideceğiz. Kardeşin Nuri de gelecek.
- Ne işiniz var Ankara’da. Ortalık karışık. Provokasyon olur, bomba patlar.
"’Hadi sen de gel’ dedi, ama sonra, ‘gelme gelme’ diye ekledi, ‘sen bize daha lazımsın’’’ diye hatırlıyor şimdi Kerem.
Kızı Rojda o tarihte Mersin’de, DİHA’da muhabir olarak çalışmaktadır. Babasını Ankara yolunda yakalar telefonla:
- Babacım, Ankara’nın simidi meşhurdur, unutma!
Miting alanına, Ankara Garı’nın önüne gelirler. Tarih, 10 Ekim 2015. Kerem’in kardeşi Nuri, Ankara simidi ve çay almaya gider. Ve muazzam bir patlamayla birlikte ortalık bir anda anababa gününe döner. Binali, kanlar içinde yüzükoyun yere düşer, kafasının arkasında kocaman bir şarapnel deliği... Her tarafta et parçaları vardır, ağaçlarda, yerlerde, insanların üstlerinde.
Bir ara, ‘’Nefes alamıyorum’’ diye inler Binali, gözlüğünü çıkarıp atar, Tabipler Birliği’nden orada bulunan bir doktor gelir. Nabız çok düşüktür. Beş on saniye sonra ‘’Başınız sağolsun’’ der. Acı haberi ilk Kerem duyar kardeşi Nuri’den:
- Binali abiyi kaybettik!
Kerem, hemen aileyi, Suna’yla Eren’i toplar, Ankara’ya doğru yola koyulurlar. Binali Bey’in öldüğünü daha bilmeyen Suna yol boyu dua eder:
- Yatalak olsun, ben ona yine bakarım, yeter ki yaşasın!
Binali Korkmaz’ı Dışkapı Eğitim Hastanesi’nde bulurlar. Morga girene kadar onun öldüğüne inanmaz Suna.
- Sanki sapasağlam yatıyor taşın üstünde... Ama sırtında, montunun üstünde o kadar çok bilye vardı ki... İçim öyle bir daraldı ki...
Eren’in yüzü kederli:
- Babam benimle küs öldü. Lise ikiden terketmeme çok üzülmüştü. Okumamı isterdi. Ankara’dan gelince, okula kayıt işlerini yapacaktım. Barış Mitingi’nden dönemedi. Küs gitti benimle... O kadar içim yanıyor ki Hasan abi.
Küçükçekmece’de, Kanarya Mezarlığı’nda toprağa verilir Binali Korkmaz. Suna Hanım bana dönüyor bunu anlatırken:
- Rahmetliyle bir hayalimiz vardı, barış geldiğinde Kandil’e gidecektik.
Hasan Cemal bu yazıyı, kurucu başkanı olduğu P24'ün hazırladığı 101015ankara.org sitesindeki 'Barış Portreleri' dizisi için kaleme aldı...