Hasan Cemal

05 Kasım 2013

'Beyefendi rahatsız olmasın' gazetecileri; biraz görün, biraz yazın!

Allah Allah diyorum. Toz kondurmuyorlar Tayyip Erdoğan’a. Kimler mi? Bazı meslektaşlarımdan bahsediyorum... Erdoğan kaç zamandır iktidarda. Hiç mi hatası yok? Hiç mi açık vermiyor? Geçtim eleştiriyi, eleştirinin kırıntısına bile rastlanmıyor yazılarında. Kırk yılı geçti, gazeteci olarak bu ülkede siyaseti izliyorum, yazıyorum, ama böylesine bir yandaşlık görmedim. Bizde kantarın topuzu çoktan kaçtı. Ayıptır ayıp!

Allah Allah diyorum. Toz kondurmuyorlar Tayyip Erdoğan’a. Kimler mi? Bazı meslektaşlarımdan bahsediyorum... Erdoğan kaç zamandır iktidarda. Hiç mi hatası yok? Hiç mi açık vermiyor? Geçtim eleştiriyi, eleştirinin kırıntısına bile rastlanmıyor yazılarında. Kırk yılı geçti, gazeteci olarak bu ülkede siyaseti izliyorum, yazıyorum, ama böylesine bir yandaşlık görmedim. Bizde kantarın topuzu çoktan kaçtı. Ayıptır ayıp!

Hayret ki hayret!

Gerçekten şaşırtıcı.

Bu kadarını nasıl başarabildiklerine akıl sır erdirmek hakikaten kolay değil.

Toz kondurmuyorlar.

Tek bir eleştiri yok.

Hep aynı havayı çalıyorlar:

Allah seni başımızdan eksik etmesin!

Olacak şey mi?

Tayyip Erdoğan kaç zamandır iktidarda. Yıllardır Başbakan.

Hiç mi hatası yok?

Hiç mi açık vermiyor?

Hiç mi ağzından bir şey kaçırmıyor?

Hiç mi yanlış yapmıyor?

Galiba öyle.

 

45 yıllık gazeteciyim, böylesine yandaşlık görmedim

Medyada epeyce geniş yelpazeyi oluşturan meslektaşlarıma, köşelere, kalemlere her gün bakıyorum.

Allah Allah diyorum.

Toz kondurmuyorlar Erdoğan’a.

Geçtim eleştiriyi.

Eleştirinin kırıntısına bile rastlanmıyor.

Bu kadarı da olur mu?

Kırk yılı geçti, gazeteci olarak bu ülkede siyaseti izliyorum, yazıyorum, ama emin olun bu kadarına tanık olmadım.

Böylesine bir yandaşlık görmedim.

Toz kondurmuyorlar, şöyle bir toz kondurmaya kalkanın da üstüne derhal çullanıyorlar.

Yandaşlığın bu kadarı olur mu?

Her şeyin bir ölçüsü vardır.

Bizde kantarın topuzu çoktan kaçtı gitti.

Ölçüyü gerçekten kaçırdınız.

Ayıptır ayıp!

Yarın öbür gün bu ayıplar tez konuları, kitap konuları olarak sahneye çıktığında, nedenleri, niçinleri sergilendiğinde hiç de iyi notlar düşülmeyecek hakkınızda...

Allah için hiç mi yanlışı yok bu Erdoğan’ın?..

Hiç mi hata yapmıyor? 

Neden bu kadar kapatıyorsunuz gözlerinizi?

Bu kadar görmezlikten gelinir mi?

Niçin?

 

‘Yeni Türkiye’ medyası içinize siniyor mu?

Biraz baksanız görebilirsiniz.

Bundan eminim.

Kapalı kapılar arkasında neyin olup bittiğinden birçoğunuzun haberi var.

Örneğin, medya üzerindeki ‘Tayyip Erdoğan gölgesi’nin nasıl büyüyüp koyulaştığının farkındasınız.

Bundan kuşkum yok.

Medya patronlarının zamanla nasıl çembere alındıklarını, medyanın nasıl dizayn edildiğini, medyada sadece patronların değil, sadece yöneticilerin değil, köşe yazarlarının bile nasıl belirlendiğini ve medya talimatlarının hangi kanallardan nasıl geldiğini çoğunuz biliyor.

Bunu içinize sindirebiliyor musunuz?

Bu olağan mı?

Yeni Türkiye bu mu?

Eski Türkiye’yi elbette savunmuyorum.

Ama bugün geldiğimiz noktada, bugünkü medya düzeni, medya üzerinde böylesine koyu bir başbakan gölgesi ‘eski Türkiye’de yoktu, dersem abartmış olmam.

Şunu iyi bilin.

Bu yaptığınız, kimseye iyilik değil.

Bu yaptığınız, iktidar kibrini besliyor.

Bu yaptığınız, devlet benim kibrini besliyor.

Bu yaptığınız, öylesine bir iktidar, bir güç şımarıklığı ya da sarhoşluğu yaratıyor ki, bunun kimseye, hiçbir şeye hayrı dokunmaz.

Arada bir dahi olsa şöyle bir uyarın, şöyle bir dokunun.

Bundan zarar değil, yarar gelir.

Biraz uyarın, biraz dokunun ki ayakları bu kadar yerden kesilmesin.

Sadece kendi sesini dinlemesin.

Etrafını sadece ‘evet efendimciler’le doldurmasın.

Bilgisayarınızın başına oturduğunuzda, birazcık da olsa duyarlı olmaya çalışın.

Böylesine duyarsızlığın, böylesine yandaşlığın bu ülkede demokrasiye de, hukukun üstünlüğüne de, özgürlüklere de, çok sesliliğe de hayrı dokunmaz.

Bu tutum, Tayyip Erdoğan’ı daha çok yanlışa sevk eder, ondaki otoriter damarı daha çok güçlendirir.

 

'Gezi zulmü zulümden sayılmıyor mu?'

Bir kez daha vurgulamakta yarar var.

Aman Beyefendi rahatsız olmasın!” gazeteciliğinin kimselere hayrı dokunmaz.

Bugüne kadar o kadar çok örneği var ki.

Mesela, Ahmet Hakan’ın dün Hürriyet’teki köşesinde çıkan Gezi zulmü başlıklı şu satırları şöyle bir düşünün:

“HABERLER peş peşe geliyor:
Gezi’ye destek verdiler, TRT dizilerine son verdi.
Gezi’ye destek verdiler, haklarında soruşturma başlatıldı.
Gezi’ye destek verdiler, oda temsilcilikleri polis tarafından basıldı.
Gezi’ye destek verdiler, kaldıkları öğrenci yurdundan atıldılar.
Gezi’ye destek verdiler, tiyatrolarına devlet yardımı kesildi.
Gezi’ye destek verdiler, okul müdürleri haklarında inceleme başlattı.
Pardon!
Hazır, başörtüsü zulmü sona ermişken biraz da şu ‘Gezi zulmü’nden söz edebilir miyiz lütfen...
Ne yani?
Gezi zulmü, zulüm değil midir?

Zulümden sayılmamakta mıdır?
Yetim midir bu zulüm, yoksa öksüz müdür?”

 

'Gezi hezeyanının vardığı son nokta'

Ruşen Çakır da dün Vatan’daki köşesinde ‘Gezi hayaleti’nden söz ediyordu:

Karl Marx ve Friedrich Engels’in 1848 yılında kaleme aldıkları Komünist Manifesto (Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti) diye başlar ve (Avrupa’nın tüm eski güçleri bu hayalete karşı kutsal bir sürek avı için ittifak hâlindeler) diye devam eder.

Buradan esinlenerek, (Türkiye’de bir hayalet dolaşıyor: Gezi hayaleti) diye bir cümle kurabiliriz sanıyorum.

Yıllarca bu ülkeyi yönetenler toplumu hep komünizm hayaleti ile korkutmuş; kendi yarattıkları sorunların sorumluluğunu komünistlere yüklemiş; demokrasi, temel hak ve özgürlükler konusundaki her türlü ihlali, gecikmeyi vs. komünizmle mücadele bahanesiyle meşrulaştırmaya çalışmışlardı.

Bir süredir, komünizm yerine ‘Gezi hayaleti’nin devrede olduğunu görüyoruz.

Örneğin olimpiyatların alınmamasının, İstanbul’un trafik sorununun yoğunlaşmasının ardında Gezicileri arayanlar çıkmıştı.

Dün de (3 Kasım 2013) Türkiye gazetesi, Marmaray’da yaşanan aksaklıkların sorumluluğunu manşetten Gezicilere yükleyerek, bu hezeyanın varmış olduğu noktayı gözler önüne serdi.”

Kısacası:

Aman Beyefendi rahatsız olmasın!” gazeteciliğinin tırmanmakta olduğu boyutlar hiç de hayırlara vesile olmayacak!

Ve son söz niyetine bir haber:

“TGS İstanbul Şubesi, Gezi direnişi boyunca 22 gazetecinin işten çıkarıldığını, 37 gazetecinin de istifaya zorlandığını açıkladı. Şube başkanı Durmuş, 'Medya en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor' dedi.”

 

Twitter: @HSNCML