Hasan Cemal

11 Haziran 2014

Bayrak yarışı, milliyetçilik yarışı!

Çok ilginç; asker frene basarken, sivil siyasetçiler neredeyse yangına körükle gidiyor, ‘milliyetçilik yarışı’na çıkıyor...

Devlet Bahçeli’yi izliyorum.
Yüzü takallüs etmiş, burun delikleri fena halde gerilmiş, avazı çıktığı kadar bağırıyor kürsüden:
- O bayrağı indiren o şerefsiz var ya, o şerefsizi alnının ortasından vurup indirmek vardı, diye avazı çıktığı kadar bağırıyor kürsüden.
Bayraklar sallanıyor.
Alkış kıyamet.
MHP’nin Meclis Grup salonu miting meydanı gibi dalgalanıyor.
Tayyip Erdoğan’ı izliyorum.
Bahçeli’den farkı yok.
Ağzından köpükler saçılıyor.


 

Askere, polise basıyor fırçayı:

Çıkacak birisi, garnizonun duvarlarını aşacak, Türk bayrağını indirecek, oradaki görevliler seyredecek.
Neymiş, çözüm sürecini sekteye uğratmayalım!
Ne demek yaa?..
Ne demek çözüm süreci?..
O garnizonun içine girip de bayrağı indireni, orada her halükarda indirip gereğini yapacaksın.

Görüntüler  hazin

Kemal Kılıçdaroğlu’nu izliyorum.
Onun da diğerlerinden farkı yok.
O da üfürüyor kürsüde.
Ama onun halleri biraz keyifli gibi.
- Ben bağırıp çağırmasam kılınız bile kıpırdamayacaktı, demeye getiriyor.

Türk bayrağını indirip kaçan yüzü maskeli bir Kürt genci ortalığı birbirine katıyor. Müthiş bir milliyetçilik yarışı patlıyor

Sanki ilk tepkiyi vermenin keyfini sürüyor Kılıçdaroğlu…
Akıl alır gibi değil.

Tel örgülerle sarılı bir askeri garnizondaki Türk bayrağını indirip kaçan 15-16 yaşlarında, yüzü maskeli bir Kürt genci ortalığı birbirine katıyor.
Müthiş bir milliyetçilik yarışı patlıyor.
Liderler kendilerini kürsülere atıp ne kadar sıkı birer Türk milliyetçisi olduklarını sergileme gayreti içine düşüyorlar.
Görüntüler gerçekten hazin.

Bu partiler Kürt sorununu nasıl çözebilir?

Bir kez daha aklıma takıldı.
İktidarıyla muhalefetiyle bu partiler, bu liderler, sorunların anası olan Kürt sorununu (‘sorunların anası’ deyimi dün Ruşen Çakır’ın Vatan’daki güzel yazısında vardı) nasıl çözebilirler diye…
Klasik deyiştir, bu gibi durumlarda, “Zor dostum zor!” denir
Türk milliyetçiliği virüsü genlerde öylesine yer etmiş, muhafazakârlık ve her yere sızmış Kemalizm öylesine kök salmış ki, bu zihniyet dünyasındaki siyaset erbabının Kürt sorununu çözüm rayına oturtup Türkiye’de barış kapısını açması güç gözüküyor.
Gerçekten öyle.

Genelkurmay daha makul çizgide

Bayrağı indirmek kınanması gereken bir saygısızlıktır. Ama bundan dolayı, çirkin milliyetçi havalar çalmak bir başka büyük yanlıştır

Dikkat ettiniz mi? 
Genelkurmay’ın açıklaması, siyasetçilere kıyasla çok daha soğukkanlıydı, çok daha makul çizgiler taşıyordu:
Sadece uyarı ateşi açılması…
Bayrak indirenin çocuktan biri olarak görüldüğü için daha sert tepkiden kaçınılması…
Daha sert tepkinin, provokasyon peşindeki odakların değirmenine su taşıyabileceği vs…
Çok ilginç.
Asker frene basarken, sivil siyasetçiler neredeyse yangına körükle gidiyor, bir seçim öncesinin bildik ‘milliyetçilik yarışı’na çıkıyorlar.
En iyisi, yine Allah akıl versin deyip geçelim.

Kutsala saygısızlık kınanmalı, ama...

Elbette kutsallar vardır.
Çok çeşitlidir.
Bu ‘kutsallar’dan bazıları milli, bazıları dini nitelik taşır.
Bunlara saygı göstermek gerekir, barış ve huzur adına en azından…
Ya da ‘kutsallar’a saygısızlık etmemektir doğru olan…
Bu bakımdan, Türk bayrağını indirmek hiç kuşkusuz kınanması gereken bir saygısızlık olmuştur.
Ama bundan dolayı, “Şerefsiz alnından vurulmalıydı!” diye çirkin milliyetçi havalar çalmak bir başka büyük yanlıştır.
Kışkırtıcılık’tır, insanları daha beter sokağa dökecek bir kışkırtıcılık…
Aynı zamanda, bu eylemin arkasında eğer provokasyon tezgâhı varsa da, oyuna gelmektir.
Şunu bir kez daha tekrarlıyorum:
İktidar ve muhalefet liderleri bu oyuna gelmeye başladılar bile…

O Kürt çocuğu yakalandığında derse ki...

Bir kez daha aklıma takıldı; iktidarıyla muhalefetiyle bu partiler sorunların anası olan Kürt sorununu nasıl çözebilir diye

Son bir nokta…
Yüzü sarılı o çocuk yaşındaki Kürt kim, bilmiyorum.

Bir provokasyon aleti mi?..
Yoksa bir anda kendiliğinden bir eylemi sahneleyen biri mi?..
Bunu da bilmiyorum.
Ama o genç insana yıldırımlar yağdıran siyaset erbabı bir an durup düşünmeli.
O Kürt çocuğu yakalandığında derse ki:

O bayrağın altındaki güçlerin işledikleri ‘faili meçhul cinayetler’de benim yakınlarım öldü.
O bayrağın altındaki güçler, benim ailemin yaşadıkları mezraları, köyleri yaktı.
O bayrağın altındaki güçler, benim büyüklerimi zorla göç ettirdi.
O bayrağın altındaki güçler, benim abilerime, anama, babama işkence yaptı.
O bayrağın altındaki güçler, benim abilerimi, ablalarımı şehit etti dağlarda.
O bayrağın altındaki devlet, benim dilimi, Kürtçe’yi inkâr etti.

Çözüm süreci diyen, barış diyen, Türk bayrağı diyen herkesin bu noktayı düşünmesini diliyorum.