Üç'lü sürpriz
Kayalık bir arazide aşağı doğru inişe geçiyoruz. Düzlükte, Murat Karayılan’ın yanında Cemil Bayık’la Sabri Ok’u görünce, bir gazeteci olarak bana epeyce hoş bir sürpriz oluyor. Böyle bir talepte bulunmuştum, ama gerçekleşeceğine pek ihtimal vermiyordum.
Başkanlık da olabilir
İlk sözü Karayılan alıyor: Türkiye’de parlamenter sistem geçerliydi, ama demokrasi olmadı. Başkanlık sistemi de olabilir. Baştan retçi davranmıyoruz. Ama AKP’nin tasarladığı biçimde olamaz. Eğer gerçekten demokrasi esas alınırsa, üzerinde tartışılabilir.
Parlamenter sistemde demokrasi mi oldu?
Cemil Bayık konuşuyor: "Bu ülkede parlamenter sistemle sanki demokrasi mi oldu? Şimdi başkanlık sistemi gelince mi demokrasi gidecek? Türkiye yeniden yapılandırılırken, demokrasi açısından tüm alternatifler tartışılabilir."
Geri dönüş olur mu?
Barış sürecinden geri dönüş olur mu? Bayık, "Biz çözüm için riskleri alıyoruz. Önder Apo cesur adımlar attı. Askerlerin bırakılması... Ateşkes... En cesuru da, geri çekilme süreci... Erdoğan da cesur davranmalı! Cesur davrandığı takdirde, geriye dönüş olmaz" diyor.
KANDİL, Şehit Sara PKK Akademisi
Dağların tepelerine doğru tırmanıyoruz, öylesine ki, elimi uzatsam bembeyaz bulutları tutacağım.
Hava ılık, güneşli, püfür püfür esiyor. Kandil’in dış ilişkiler sorumlusu Ahmet Güneş keyifli:
“Tepemizde Heron’lar dolaşıyor. Bu nedenle arada bir mola verdiğimiz için gecikiyoruz. Hasan Abi, yoksa sen mi getirdin bu Heron’ları başımıza?.. Bugün köşende anons etmişsin, Çekilme Günlüğü’ne Kandil’den devam edeceğini de...”
Kandil’in zirvelerine tırmanan bu yollar Saddam Hüseyin döneminde askeri amaçlarla inşa edilmiş.
Eliyle gösteriyor, “Hemen şu ilerideki sırtlar İran. Oralarda da Kürtler, buralarda da Kürtler yaşar. İran’la Irak savaşırken orada da, burada da topu yiyenler hep Kürtler oldu. Ama artık işler değişiyor Kürdistan’da...” diyor.
Nasıl güzel, nasıl vahşi bir coğrafya.
Jipten inip bu kez dimdik, kayalık bir arazide aşağı doğru inişe geçiyoruz. Keşke elimde Gopal’ım, Şırnak bastonum olsaydı...
Düzlükte, Murat Karayılan’ın yanında Cemil Bayık’la Sabri Ok’u görünce, bir gazeteci olarak bana epeyce hoş bir sürpriz oluyor. Böyle bir talepte bulunmuştum ama gerçekleşeceğine pek ihtimal vermiyordum. Güvenlik nedeniyle üçünün bir arada uzun süre bulunmadıkları biliniyordu çünkü...
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’a, geçen 23 Mart’taki görüşmemizde yönelttiğim bir soruyu, ‘Erdoğan ve başkanlık sistemi’ni bir daha soruyorum.
Geçen sefer, “Diyorlar ki, bu sefer Kürtler Türkleri satacak ve alacakları haklar karşılığında, Erdoğan’a 'başkan babalığı' verecekler, doğru mu bu?” diye sormuştum.
Bu kez diyorum ki:
“Varsayalım, sizin ikinci aşama için (dünkü yazımda ayrıntılı olarak yer aldı bunlar) önemsediğiniz noktaları ince formülasyonlarla kapsayan bir anayasal çerçeve getirdi hükümet ve karşılığında sizden başkanlık sistemine destek istedi. Taraftar mısınız buna?”
'Eğer demokrasi esas alınırsa başkanlık tartışılabilir'
Önce gülüyor Karayılan. KCK Yürütme Konseyi üyeleri ve yardımcıları Cemil Bayık ve Sabri Ok’la bakışıyorlar. İlk sözü Karayılan alıyor, tane tane konuşuyor:
“Türkiye demokratik bir ülke olacak. Kürtlerin özgürlüğü ile demokrasi arasında kopmaz bağlar vardır. Türkiye’de parlamenter sistem geçerliydi ama demokrasi olmadı. Başkanlık sistemi de olabilir. Baştan retçi davranmıyoruz. Bir arayıştır bu da...”
“Şu anda AKP’nin tasarladığı biçimde olamaz başkanlık sistemi. Türk tipi bir başkanlık sistemidir bu tasarlanan... Eğer gerçekten demokrasi esas alınırsa, üzerinde tartışılabilir.”
Bayık: Bu ülkede parlamenter sistemle demokrasi mi oldu?
PKK içindeki ağırlığı konusunda yaygın bir mutabakattan söz edilen Cemil Bayık bu noktada şöyle diyor:
“Türkiye madem yeniden yapılandırılacak, o zaman neden başkanlık sistemi de tartışılmasın ki? Bu ülkede parlamenter sistemle sanki demokrasi mi oldu? Şimdi başkanlık sistemi gelince mi demokrasi gidecek? Türkiye yeniden yapılandırılırken, demokrasi açısından tüm alternatifler tartışılabilir.”
Ve ekliyor Cemil Bayık:
“Nihai karar ise halkın olacak tabii...”
Şehit Sara Akademisi’nin çadırlarından birinde sohbetimiz koyulaşırken özetle şu soruyu ortaya atıyorum:
“Öngördüğünüz ‘yol haritası’nın ikinci aşaması yeni anayasa ve demokratik düzenlemelerden, sizin deyişinizle ‘yol temizliği’nden oluşuyor. Ama aynı zamanda yakınıyorsunuz hükümetin bugünkü hareketsizliğinden... Ya böyle devam ederse, Ankara sizin asgari beklentilerinizi de yapmaktan geri kalırsa, geç kalırsa ne olacak?”
“Alternatif yine silah mı olacak? Çatışma dönemi geri mi gelecek?”
Karayılan, Bayık ve Ok yine birbirleriyle bakışıyorlar, önce kim sözü alacak gibisinden. Karayılan, “Anlaşılan ben moderatörüm, sözü önce Sabri Ok arkadaşa veriyorum” diyor.
Sabri Ok temkinli bir tavırla konuşmaya başlıyor. Bardağın boş değil, dolu tarafını kollayan bir üslup ve söylem sergiliyor. Dediklerinin özeti şu:
“Tartışmayı olumlu eksende tutmak lazım. Negatif tartışma yerine pozitif olmak ya da bardağın boş değil, dolu tarafına bakabilmek... Önemli olan bu, bugün olması gereken bu... Peki, olmazsa ne olur?.. Ankara hiçbir şey yapmazsa ne olur?.. Herkes için iyi olmayacağı açık... Bugüne kadar yaşanmış olanlar iyi miydi? Elbette değildi. O zaman...”
Karayılan: Ankara’da hiçbir şey olmaması ihtimalini gözardı etmiyoruz
Sözü yine Murat Karayılan alıyor:
“Ankara’da hiçbir şey olmaması ihtimalini de gözardı etmeden yürüyoruz. Çünkü PKK tecrübeli bir örgüttür. Şunu iyi biliriz: Tarihin her döneminde devletler Kürtleri kandırmıştır. Onun için yeterince tecrübeliyiz. Böyle bir oyuna imkan vermeyecek kadar tecrübeli...”
Sonra Cemil Bayık söz alıyor. Noktası virgülü yerinde, tane tane konuşuyor:
“Amaç Kürt sorununu çözmekse, buna uygun davranmak zorunluluğu vardır. Gereken ciddiyeti ve sorumluluğu göstermek gerekiyor. İcap eden riskleri almak gerekiyor.”
Bayık: Erdoğan cesur davrandığı takdirde geriye dönüş olmaz!
“Biz çözüm için riskleri alıyoruz. AKP çok daha cesur davranmalı, eğer hakikaten sorunu çözmek ve helalleşmek istiyorsa Erdoğan... Önder Apo, cesur adımlar attı. Askerlerin bırakılması... Ateşkes... En cesuru da, geri çekilme süreci... Erdoğan da cesur davranmalı!”
Ekliyor Cemil Bayık:
“Cesur davrandığı takdirde, geriye dönüş olmaz!”
Murat Karayılan sözü AKP’nin üslubuna getiriyor:
“AKP’nin üslubu çok rahatsız edici. Barışçı bir dili bir türlü tam benimseyemiyor. 'Teröristler', 'Teröristbaşı', 'Cehenneme kadar…'”
Sabri Ok:
“Evet öyle. AKP hâlâ Kürt sorunu da diyemiyor doğru dürüst. Tayyip Erdoğan Kürt sorunu demeyi 2005’te, Diyarbakır konuşmasıyla bıraktı gibi... AKP, kendi çözüm projesi nedir Kürt sorunu konusunda, hâlâ net olarak ortaya koyabilmiş değil.”
Cemil Bayık araya giriyor:
“AKP’nin bu tavrı, çözüme direnenleri güçlendiriyor.”
Ok: Görüşmelerin gizli yapılması muhalefetin elini güçlendiriyor
Sabri Ok devam ediyor:
"AKP kendi projesini açıklamıyor. Görüşmeler var, ama gizli görüşmeler... Bu da muhalefetin işini kolaylaştırıyor. İşlerin gizli kapaklı gitmesi, AKP’nin net bir proje ortaya koymaması, bir yandan muhalefetin elini güçlendiriyor, diğer taraftan Kürtlerde kaygı ve soru işaretlerine yol açıyor."
Karayılan: Bizim kendi bağımsız irademiz var
Murat Karayılan, moderatör olarak sözü bir kez daha kendine veriyor:
“Çözüm isteniyorsa, her iki tarafta da güçlü irade ve kararlılık şart. Bu bizim tarafta vardır. Biz PKK’nin ne kadar bağımsız bir iradeye sahip olduğunu gösterdik. 'Güvercin-şahin' dediler... 'İran-Suriye' dediler... 'Dış bağlantıları var' dediler... Hiçbiri tutmadı... (Cemil Bayık’a bakıyorum, belli belirsiz bir gülümseme geçiyor yüzünden). Bizim kendi bağımsız irademiz var. Kürt sorunu temel bir sorundur. Bugüne kadar hep dış mihrak arandı, 1925’teki Şeyh Said İsyanı’ndan beri... Orada da İngiliz parmağı yoktu. Patladıktan sonra İngilizler yararlanmak istediler isyandan, Musul’a el koymak için...”
“İrade ve kararlılık Ankara’da da vardır, yok değildir. Operasyonlar olmuyor, bazı adımlar atılıyor. Ama şu ana kadar atılmayan adımlar var. Bazı yasal düzenlemeler henüz yapılmadı. Üslup, dil değişmedi.”
Ve ekliyor Karayılan:
“Ankara’nın bu durumu nereye kadar devam edecek?”
"Çadırda sofra hazır" diyorlar.
Yemek molası...
İçi pilavlı kaburga fırın, ciğer ve kuzu kavurma, tereyağlı İran çilavı, acılı Adana, bol sarmısaklı cacık ve ince mis gibi kokan yufkalar...
Yarın, Kandil’den Çekilme Günlüğü'nün 10. yazısında şunlar yer alacak:
PKK’nın yanlışları ve özeleştirisi... Yüzleşme ile Hakikat ve Adalet Komisyonu... Öcalan’ın özgürlüğü... Karayılan’dan Yalçın Akdoğan’a yanıt... Aleviler ve PKK... Suriye, İran, Amerika ve PKK...
Konular çok. Bakalım bunların hepsini Çekilme Günlüğü'nün 10. yazısına sığdırabilecek miyim?
Pazar günü bu köşede yine buluşmak üzere, iyi hafta sonları...
Twitter: @HSNCML
______________________________________________________________________________
Hasan Cemal'in Çekilme Günlüğü:
- Bu yıl bahar bitmek bilmemiş, yağmur altında dağa tırmanıyoruz!
- Kadın gerilla Savuşka’nın burukluğu: Yine çekiliyorsun yurdundan, niye peki!
- İkinci grup da döndü, soru aynı; AKP demokrasi açılımı yapacak mı?
- Parisli Agit evine dönebilecek mi?
- 14 yıldır dağda olan Fuat'a göre, bu çekilme neden 1999'dan daha farklı?
- Dağlardaki Mahir'ler ve Ulaş'lar hangi etkiyi yansıtıyor?
- Neden geldim bu dağlara, niye elinde silah olanların nabzını tuttum?..
- 'Türk askeri düşmanımız değil, Türk analarının acılarını paylaşıyoruz...'