Nevşin Mengü.
Gözleri çakmak çakmak...
Halk TV'de Özlem Gürses'in sorularını yanıtlıyor.
Her iki meslektaşım da öfkeli.
Eleştirdikleri konu, sosyal medyada gemi azıya almış durumdaki organize tehdit çeteleri...
Nevşin Mengü, bu çetelerin sosyal medyada iktidar eliyle örgütlendiğini söylüyor.
Tecavüz çağrıcıları diye niteliyor bu çeteleri:
Her Allah'ın günü hakaret var, tecavüze teşvik çağrısı var.
İktidardan ise ses çıkmıyor.
Bizim çocuklar havası esiyor iktidar taraflarında...
Özlem Gürses, "200 binin üzerinde silah kayıp" diyor.
Nevşin Mengü'nün ağzından tedirgin edici bir söz çıkıyor:
Paramiliter örgütlenmeler...
Şunu da ekliyor:
Unutmayın, paramiliter örgütler sonunda iktidarların elinde patlar.
Nevşin Mengü'nün şu sözlerini dinlerken içim ürperiyor, fena oluyorum:
Prof. Dr. unvanı olan kravatlı bir zat
Akit TV'de konuşuyor.
Bir kadının vücudunun en güzel olduğu çağ 12-17 yaş arasıymış...
Dolayısıyla bu yaşlarda eş edinmeliymiş…
Düşünebiliyor musunuz, 12 yaşında bir kız çocuğunu…
Nevşin burada bir vurgu yapıyor:
IŞİD zihniyetidir bu...
Bunlar da kravatlı IŞİD'liler...
Ve Türkiye'de bu insanların sırtları sıvazlanıyor.
Devam ediyor:
Tehdit ediliyoruz her Allah'ın günü.
Saldırılar, linç tehditleri "ifade özgürlüğü" içine sokuluyor.
Yani korunmuyoruz.
Hepimiz potansiyel ölüyüz!
Sürekli tacize, lince maruz kalan bir
gazeteci olarak korkuyorum.
Yazın bir kenara:
Başıma eğer bir şey gelirse, bunun sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir.
Daha başka nasıl söylenebilir ki?
Türkiye'nin bugün içinden geçtiği karanlık, ürkütücü zamanlar bundan daha iyi nasıl sergilenebilir ki?
İki meslektaşımı da kutluyorum.
Bu kadar yürekli olabildikleri için...
Sözcükleri hiç eğip bükmeden birtakım acı gerçekleri dan dan dan dile getirdikleri için...
Türkiye'nin hukuk ve özgürlükten hızla uzaklaştığı bir dönemi kendi meslek yaşantıları üzerinden hiç gözlerini kırpmadan sergiledikleri için...
Evet, bu memlekette hâlâ gazeteciler var!
Nevşin'le Özlem'i Halk TV'de izledikten sonra bir kaç konu aklımı burgaç gibi oymaya devam etti:
Organize medya çeteleri...
Paramiliter örgütlenmeler...
İktidar tarafında esmekte olan kayıtsızlık ya da “bizim çocuklar” havası…
Sonra da YouTube'a girdim.
Kristallnacht yazdım.
Ve 9-10 Kasım1938'de, Hitler Almanya'sında Naziler'in iki gün boyunca Yahudilere yaptığı insanlık dışı zulmü, korkunç saldırıları içim acıyarak seyrettim.
Arkasından 6-7 Eylül yazdım YouTube'a.
Ve 1955'in o rezil İstanbul Pogromu'nda, özellikle Rum vatandaşlarımıza devlet eliyle iki gün boyunca yaşatılan büyük acıları izledim.
Sonra da düşündüm:
Tarihten çıkan tek ders, acaba, tarihten hiç ders çıkmaması mı?..