Başbakan Tayyip Erdoğan’ın halleri öyle ki, bu memleket bundan böyle artık iyiye değil, ancak daha kötüye gider.
Bir kez daha düşünün.
Başbakan’dan tokat...
Müşavir beyden tekme...
Korumalardan da dayak...
Videoları tekrar tekrar izliyorum.
Fotoğraflara bir daha, bir daha bakıyorum.
Sonra bazı yorumları okuyorum.
Açıklamaları dinliyorum.
Akıl alır gibi değil.
Ya da inanılır gibi değil.
Her şey insanın zekasıyla alay eder gibi...
Yinelemek istiyorum.
Başbakan’dan tokat...
Başbakan Müşaviri’nden tekme...
Başbakan korumalarından dayak...
Ama pek öyle ses seda çıktığı yok...
Oysa, kıyamet kopması lazım.
Kopmuyor.
Türkiye’nin pusulası Başbakan’sa
‘Başbakan artık yumruklarını da konuşturuyor. Sırada ne var?’
Başbakan’ın Soma’da protestolar eşliğinde, yuh ve istifa sesleri arasında bir markete girişini dikkatle izliyorum.
Yay gibi gerilmiş bir halde...
Yüz hatları tüm öfkesini ele veriyor.
Sonra bir itiş kakış, tekme tokat...
O arbede içinde Başbakan’ın görüntüleri...
Başbakan’ın eliyle ensesinden çekiştirdiği, sonra çığlıklar arasında korumalardan dayak yiyen mavi tişörtlü, gençten biri...
Bunların hiçbiri normal değil.
Yineliyorum:
Başbakan’ın halleri öyle ki, bu memleket ancak daha kötüye gider.
Aklı başında insanların ortak temennisi
Soma katliamı hiç kuşkusuz insan olan, vicdanı olan herkesin içini kanatmaya devam ediyor.
Bu korkunç facianın tüm sorumlularının bir an önce yakasına yapışıp onlardan elbette hesap sormak zorundayız.
Ve bir daha böylesine ‘katliam’ların yaşanmaması için uygar ülkelerde ne yapılmışsa, ne yapılıyorsa, Türkiye’de de artık hiç vakit geçirmeden yapılmalıdır.
Bunlar da her aklı başında insanın ortak temennileri, talepleridir.
Bu noktayı tekrar tekrar vurgulamaktan, takip etmekten başka çaremiz yok.
Ama ben bugün “Başbakan’ın halleri”ne projektör tutarak yazıma başladım.
Elinde pala, dilinde yıldırımlar
Çünkü, Sayın Başbakan’ın halleri normal değil.
Normal olmaktan uzak.
Yeni de değil bu halleri.
Özellikle bir yıl önce, Gezi’de başladı.
17 Aralık sonrası yoğunlaştı.
Tayyip Erdoğan’ı ben bir ara Zaloğlu Rüstem’e benzetmiştim. Elinde palası, Allah Allah diyerek yedi düvele meydan okuyan bir Osmanlı cengaveri gibiydi çünkü.
Yurt içinde, yurt dışında kendisinden farklı ses çıkaran, kendisini eleştiren kim varsa, onların başına yıldırımlar yağdırıyordu.
Bu halleri değişmiş değil.
Daha kötüye gidiyor.
Almanya Cumhurbaşkanı’na “Sen o aklı kendine sakla. Kendisini hala rahip sanıyor” diyebilen de o...
Türkiye Barolar Birliği Başkanı’na, bir törende ayağa fırlayıp, edepsiz diyen de o...
Ya da Beyaz Saray’da Amerikan Başkanı’na parmak sallayan da ondan başkası değil.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük katliamlarından birini yaşayan Roboski’ye bir kerecik olsun gitmeyen, acılı ailelerden bir özrü bile esirgeyen, soruşturmanın üstünü örten de o.
İnlerine gireceğim, cadı avı başlatacağım diyen de Erdoğan’dan başkası değil.
Tekme tokattan sonrası ne?
Şimdi, anlaşılan o ki, sıra tekme tokata gelmiş durumda.
Kerem Altan T24’teki yazısında haklı olarak soruyordu.
Başbakan’ın artık yumruklarını da konuşturduğu gerçeğini dehşet içinde kabullenmek zorunda kaldım.
O halde soruyorum…
Sırada ne var?
Bir başbakanın insanları yumruklaması neyin habercisi?
Strateji değil, ipler kopmuş!
Erdoğan’ın bu hallerine halk ihtilali gibi zırvalarla kılıf uydurmaya çalışanlara kolaylıklar
Evet, neyin habercisi?..
Bu soru beni tedirgin ediyor.
Hep söylüyoruz.
Tayyip Erdoğan bu memleketi fena halde uçlara itti, kutuplaştırdı, cepheleştirdi diyoruz.
Erdoğan’ın bu toplumsal ve siyasal çılgınlığı devamlılık kazanmış durumda.
Ben artık bu hallerinin bilinçli bir siyasal stratejinin ürünü olduğunu da düşünmüyorum.
İpler galiba kopmuş durumda!
Erdoğan her geçen gün Türkiye’yi büyük bir maceranın, dipsiz bir cehennem çukurunun içine çekmeye devam ediyor.
Erdoğan’ın bu hallerini savunmaya, halk ihtilali gibi birtakım zırvalarla onun bu hallerine kılıf uydurmaya çalışanlara Allah kolaylık versin.
Acının şehrinde
Türkiye tarihinin en büyük acılarından birini yaşıyor.
Bütün memleket yasta.
Ve o memleketin Başbakan’ı acının vurduğu şehre, acılar içindeki şehre geliyor.
Önce 19. yüzyıldan örnekler...
Kaza ve literatür söylemi derken...
Tekme tokat sille...
Gerçekten akıl alır gibi değil.
Lafı daha fazla uzatmak istemiyorum.