Hasan Cemal

23 Kasım 2013

Başbakan, MİT Müsteşarı, yargıçlar ve telefonları dinlenen gazeteciler...

MİT, Taraf yazarları ve yöneticileri ile Mehmet Altan'ı sahte isimlerle dinlemeye alır. Olay ortaya çıkınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, MİT elemanları hakkında soruşturma izni talep eder. Gerekçe, 'sahte isimle yapılan başvurularla yargının zan altında bırakılması, resmi evrakta sahtecilik yapılması ve görevin kötüye kullanılması'dır.

MİT, Taraf yazarları ve yöneticileri ile Mehmet Altan'ı sahte isimlerle dinlemeye alır. Olay ortaya çıkınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, MİT elemanları hakkında soruşturma izni talep eder. Gerekçe, 'sahte isimle yapılan başvurularla yargının zan altında bırakılması, resmi evrakta sahtecilik yapılması ve görevin kötüye kullanılması'dır.

Savcılığın soruşturma izni talebinin reddi istenen MİT yazısında, “MİT, sahte isimlerle mahkemeleri kandırarak değil, hâkimleri koordine ederek dinleme kararları çıkartmıştır" denir. Ve Başbakan soruşturma izni vermez. MİT hâkimleri koordine ediyor, peki kuvvetler ayrılığı nerede?  "Türkiye'nin Watergate'i" soruşturulmuyor, hukuk devleti nerede?

 

Bu memleketin ‘adalet’le sınavı hiç bitmiyor, bitecek gibi de gözükmüyor.

Yargı konusunda vicdanlar sürekli kanama halinde.

Mahkemelerden adalet bekleyenlerin hayal kırıklıkları tükenmiyor, tükenecek gibi de değil.

Ne yazık ki öyle.

Bu köşede dün vicdan azabı çekerek yazdığım bir yazı yer aldı. “12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın vücudundan çıkan 13 kurşun” başlığını taşıyan bu yazı, yargıdaki bozuk düzen ile ilgiliydi.

T24’ün bürosunda bu yazımı yazarken, yine bu ülkede ‘hukuk’un en üst düzeyde nasıl boşlanabileceğini gösteren bir haber geldi.

Bu kez işin içinde yalnız yargı yoktu. Yargıyla birlikte devlet de vardı.

Hükümet de vardı.

İstihbarat örgütü de vardı.

Hatta Başbakan da vardı.

Daha vahimi, bunların arasındaki ‘işbirliği’nin varlığıydı.

Böyle bir işbirliğinin, eğer hukuk devleti diyorsak, hukukun üstünlüğü diyorsak, kuvvetler ayrılığı diyorsak olmaması gerekiyordu.

Böyle bir işbirliği, demokrasileri demokrasi yapan bütün bu temel ilkelere aykırıydı çünkü...

 

Sahte isimle dinleme için hâkimleri koordine etmek!

Fazla uzattın Hasan Cemal!

Anlatayım.

Kısa adı MİT olan Milli İstihbarat Teşkilatı, Mehmet Altan dışında çoğunluğu Taraf’tan olan yazarın telefonlarını gizlice dinlemeye karar verir. Ama bu yazarlar gerçek değil, sahte isimlerle dinlemeye alınacaktır.

2008 ve 2009’daki dinleme sürecinde Ahmet Altan için Caşit ve Hossain Seyfullah, Yasemin Çongar için Elizabeth ve Arashi Quarzad, Amberin Zaman için Demi ve Quaramaddin Fatimi, Mehmet Altan için Pastör ve Quaramaddin Fatimi gibi sahte isimler kullanılır.

MİT tarafından sahte isimle dinlenenler arasında gazete yazarlarından Mehmet Baransu’yla Yayın Koordinatörü Markar Esayan da vardır.

Bu dinleme olayı 2012’de Mehmet Baransu’nun haberiyle Taraf’ta patlar. Dinlemenin ‘sahte isimler’le çıkarılan mahkeme kararına dayandığının ortaya çıkması üzerine suç duyurusu yapılır.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bazı MİT elemanları hakkında soruşturma izni talep eder. Gerekçe olarak, sahte isimle yapılan başvurularla yargının zan altında bırakılması, resmi evrakta sahtecilik yapılması ve görevin kötüye kullanılması gösterilir.

MİT, Müsteşar Hakan Fidan imzasıyla gönderdiği bir yazıyla savcılığın soruşturma izni talebinin reddini isterken, “MİT, sahte isimlerle mahkemeleri kandırarak değil, hâkimleri koordine ederek dinleme kararları çıkartmıştır" diye özetlenebilecek şu gerekçeyi dile getirir:

"Kod isim uygulamasının, Başbakan imzasıyla yürürlüğe giren MİT’in Kuruluş, Görev, Yetki ve Sorumlulukları Yönetmeliğinin ilgili maddelerinde ifadesini bulan 'görevle ilgili çalışmalarda gizli faaliyet usul, prensip ve tekniklerin kullanılabileceği' hükmüne dayandığı, mahkemeleri aldatma kastı olmadığı gibi aksine, gizli servis faaliyetlerinin -doğası gereği- gizli yürütülmesinin zorunlu olduğunu bilen/takdir eden hâkimlerle kurulan koordinasyon çerçevesinde tatbik edildiğinin anlaşıldığı, bunların kod isim olduğunun zaten talep yazılarında ve mahkeme kararlarında açıkça belirtildiği, dolayısıyla resmi evrakta sahtecilikten de söz edilemeyeceğinin değerlendirildiği..."

 

Türkiye'nin Watergate'i soruşturulmuyor, hukuk nerede? 

Dava dosyasına da giren MİT’in yazısında bir başka nokta Başbakan Erdoğan'la ilgilidir.

Özeti şudur:

Başbakan Erdoğan, MİT Müsteşarlığı’nın talebini kabul etmiş, yani MİT personeline ilişkin savcılık soruşturmasına izin vermemiş ve bunu kendi imzasıyla bildirmiştir.

Şimdi bir kez daha sorabilirsiniz:

Hukuk devleti bunun neresinde?

Kuvvetler ayrılığı bunun neresinde?

MİT, hâkimleri koordine ediyor.

Savcılık soruşturma istiyor MİT personeli hakkında.

Başbakan ise soruşturma izni vermiyor.

Ve avukat Ergin Cinmen, bu dinleme faaliyetinin ‘hâkimlerin koordine edilerek’ yapıldığına dair MİT yazısı ve bu dava dosyası için “Türkiye’nin Watergate’idir” diyor.

Sahte isimle dinlenen yazarlar arasındaki Mehmet Altan’ın avukatı olan Ergin Cinmen’in değerlendirmesi şöyle:

“Burada çok önemli olan bir asli sorun daha var. Sahte isimlerle yapılan dinleme işi bittikten sonra siz bunu yıllarca öğrenemeyeceksiniz.

Normal mevzuatta dinlenen kişiyle ilgili olarak dava açılmadığında, size bildirim yapılması ve bu bildirim eşliğinde yapılan o dinleme kayıtlarının imha edilmesi gerekir.

Fakat yasanın bu açık hükmüne rağmen sahte isimle yapılan bu dinlemede dinlenen gerçek kişiler hiçbir zaman haberdar olamayacaklar.

Biz, soruşturma izni verilmemesi kararı üzerine Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz ettik. Ağır Ceza Mahkemesi de takipsizlik kararını onaylayınca, bireysel başvuru için Anayasa Mahkemesi’ne gittik. Şu anda o başvurumuz Anayasa Mahkemesi’nde bekliyor.

 Ayrıca, Başbakanlık yönetmeliğine dayanarak soruşturmaya izin vermeme kararının iptali için Başbakanlığa karşı idari yargıda dava açtık.

Üçüncü olarak, MİT’e karşı İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nde dava açtık.

Dördüncü olarak, yargıçların bu kararları nedeniyle, bu tür davalarda birinci derece mahkemesi olan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde ‘devletin sorumluluğu’ çerçevesinde bir dava daha açtık.

Bunların dışında hâkimlerle ilgili olarak disiplin soruşturması için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) başvurduk, bekliyoruz. 

Bu olay Türkiye’nin Watergate’idir.

Son söz:

Hukuk devleti acaba bu memleketin kapısını ne zaman çalacak?

 

Twitter: @HSNCML