Suriye'de, Fırat'ın doğusunda silahlar patladı patlayacak derken, son anda frene basıldı.
İyi de oldu.
Sorun çözüldü mü?
Elbette hayır.
Ama silahların şimdilik de olsa susması hiç yoktan iyidir.
Hangi noktadayız?..
Kapalı kapılar arkasında neler döndüğünü, baş oyuncuların kafalarının arkasında nelerin oynaştığını ve sahadaki gelişmeleri şöyle bir bilmeden iddialı yorumlar yapmak yanıltıcı olabilir.
Bölgesel oyun karmaşıktır.
Oyun içinde oyunlar çoktur.
İnce dengeler bıçak sırtındadır.
Ama eğer kalıcı barışa dair bazı temel ilkeler varsa kafanda, nihai bir oyun planı, İngilizce deyişle bir end game kurabilmişsen, o zaman taşlar daha yeri yerine oturabilir.
Her şeyden önce barış namlunun ucunda değildir, diyebilmelisin.
Yani çözüm için savaş değil barış çizgisinde olmalısın.
Savaş tamtamlarının sesi kesilmişken, bazı noktaları serinkanlılıkla bir kez daha vurgulamak istiyorum.
PKK-PYD-YPG'yi Amerika'nın tekeline bırakmak yanlıştır.
Bunun gibi bu üçlünün Rusya, İran ve Esad Suriyesi'nin etki alanı içinde yer alması da Türkiye açısından akıllıca bir iş değildir.
Kuzey Suriye'deki ya da Suriye Kürdistanı'ndaki PKK-PYD-YPG realitesi'ni Türkiye olarak gözardı edersen, bölgesel oyuncu olarak manevra alanın daralır, etkin azalır; kendi elinle hedef büyütmüş olursun.
Çünkü bu üçlü, bölgede oyunu olan her gücün oyun planı içinde yer alıyor.
Amerika'sının da, Rusya'sının da, İran'ının da, Esad Suriyesi'nin de, İsrail'in de oyun planlarında PKK-PYD-YPG'nin rolü baştan beri büyüktür.
Öyledir, çünkü Kuzey Suriye'de, Kürtlerin içinde en köklü, en etkili örgüt bu üçlüdür.
2012'deki son görüşmelerimde Irak'lı Kürd liderler Talabani'yle Barzani, Suriye'deki iç savaşla birlikte PKK-PYD-YPG'nin Kuzey Suriye'deki o kadar çabuk kurdukları hakimiyete şaşırdıklarını söylemişlerdi.
Türkiye'nin bu üçlüyü -ya da bu üçlünün damgasını bastığı Suriye Demokratik Güçleri'ni- gözardı etmesi gibi, Esad Suriyesi'ni de bu saatten sonra dışlaması hatadır, (Kılıçdaroğlu, CHP olarak düzenleyeceklerini açıkladığı Suriye Konferansı'nda haklı olarak Şam'a yer açarken, PKK-PYD-YPG üçlüsünü dışlarsa bu da bir yanlış olacak)
Türkiye olarak gerçek, kalıcı bir barışa dair nihai bir oyun planın, bir end game'in varsa, onun içinde bütün bölge Kürtleri olacaktır.
Türkiye Kürtleri deyince de, o oyun planında PKK-Kandil de, İmralı-Öcalan da, Demirtaş-HDP de olacaktır.
Bu 'realite'ler reddedilerek, bu realiteler sadece terör ile eş anlamlı kılınarak Türkiye'de barış yolu açılamaz.
Ama şu da var:
Barış yolunun açılması için PKK'nın da, Öcalan'ın da şiddet ve terörü kesin olarak reddetmeleri, silahlı mücadele döneminin çoktan kapandığını olanca açıklığıyla söylemeleri gerekir.
HDP'ye gelince...
Şiddet ve teröre karşı olduklarını, silahlı mücadelenin eski deyişle miadını doldurduğunun altını HDP sözcüleri uzunca zamandır çizmekteler. Ancak silaha şiddete itiraz eden, karşı çıkan bu noktayı bundan böyle daha kuvvetle vurgulamalarında yarar vardır.
Bunların kolay olmadığını biliyorum.
Barış yapmak savaş yapmaktan zordur!
Alnına kolayca hain, terörist damgası da vurulur.
Olabilir.
Ancak, Türkiye çok uzak olmayan geçmişte, Erdoğan-Gül ikilisinin döneminde bu nazik konuları olanca açıklığıyla konuşmuş, tartışmıştı.
Hatta Erdoğan Başbakan olarak kendi özel temsilcisini, şimdiki MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı Oslo'ya göndermiş, Kandil'den gelen PKK temsilcisinin karşısına oturtmuştu.
Böylesine süreçler yaşandı.
Farkındayım, şimdi bunlardan söz etmek bile tehlikeli...
Ama çare yok, barış diyorsak, bu konular günün birinde yine gündemdeki yerini alacak.
Barıştan değil savaştan korkun!