Hasan Cemal

13 Ocak 2021

Azledin Trump'ı, o bir Başkan değil bir haydut!

Amerika'nın önde gelen gazetelerinden: Trump'ı azledin, yargılayın, mahkûm da edin ki, bir daha siyasete kalkışmasın!

İki haftadır tek satır yazmadım.
Yazmak benim için özgürleşmek...
Hatta "pandemi"nin yalnızlığında
bir tür sosyalleşmek...
Bazen içimden yazmak gelmiyor.
Ama bir süre sonra vicdan azabıyla
daralmaya başlıyorum.
Çünkü ben bilgisayarın
başına oturmasam da
dünya durmuyor,
dönmeye devam ediyor.
6 Ocak 2021...
Televizyonun başına çakıldım.

Washington'da demokrasinin ırzına
geçilmesini, Amerikan demokrasisinin kalbi
Capitol Hill'in işgalini dehşetle izliyorum.
Başrolde Başkan Trump.
Karargahını Beyaz Saray'ın
önünde kurmuş, demokrasiye saldırıyı
kışkırtıyor, yönetiyor.

Medyayı halk düşmanı, millet düşmanı
ilan ediyor ağzı köpürerek...
Biden taraftarları Trump'ın ağzında
radikal solcu, demokrasi düşmanı oluyor.
Trump, karşısındaki azgın güruhu
ne kadar beğendiğini,
ne kadar sevdiğini söyleyebiliyor.
Ve düğmeye basıyor, Capitol Hill'e doğru
Amerika'yı kurtarma yürüyüşü başlıyor.
Korkunç görüntüler...
Gazeteciler saldırı altında...
Fotoğraf makinaları, kameralar yerlerde,
ayaklar altında...
Güvenlik önlemleri, polis çok yetersiz...
Neden?..
Azgın kalabalık Capitol Hill'e tırmanıyor,
cam çerçeve indirerek içeri dalıyor.
Kimileri, Kongre Başkanı'nın
makamına kadar girerek,
ayaklarını masasının üstüne uzatarak
hatıra fotoğrafı bile çektirebiliyor.


Auschwitz tişörtlü ırkçılar,
Hitler'ciler...

Üstünde Önce Amerika yazılı Trump
flamalarıyla saçı sakalına karışmış
yabancı düşmanı milliyetçiler...
Hep bir ağızdan Trump sloganları atarak
Amerikan anayasasının üstünde zıplıyorlar,
dünyanın en köklü demokrasisini
ayaklar altına alıyorlar.
Bir yandan not defterimi dolduruyorum.
Bazı sorular burgaç gibi kafamı oyuyor:
Amerika'nın 200 küsur yıllık
anayasası böyle tecavüze uğrarsa,
Amerikan demokrasisi uçurumun
kenarına böylesine yuvarlanırsa,
dünyanın geri kalanında neler olmaz ki?..
Demokrasi açısından dünyada
yeni bir "karanlık dönem"in
eşiğine mi geldik?..
Ya da dünyamızda hak ve özgürlüklerin
üstünü zaten örtmüş olan
şal biraz daha ağırlaşacak mı,
karanlık daha da koyulaşacak mı?..

Nokta dergisi, 23 Mart 1986 tarihli sayısında,
YÖK'ün kurucu başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı'yı
kapağına bu tasvirle taşımıştı

New York Times'ın, Washington Post'un,
Economist'in,
ProjectSyndicate'in,
Guardian'ın yazılarına bakıyorum.

Trump'ı derhal azledin,
yargılayıp mahkûm edin,
koltuğunda bir dakika bile
oturması büyük tehlikedir! 

Ülkenin en büyük sorunu,
bir büyük partimizin,
bir haydut'a teslim olmasıdır. 

Trump tam bir "faşist"tir,
ırkçı ve milliyetçi hedeflerine
varmak için şiddeti kullanan
otoriter bir liderdir.

En kötü şey, faşistleri
barışçı yola itmek için
onlara teslim olmak
ya da onları barışçı yöntemlerle
yatıştıracağını sanmaktır,
yani appeasement zihniyetidir.
Bu onları daha ileri gitmeleri için
cesaretlendirmek olur.
 

Trump'ın seçim yalanlarıyla
taraftarlarını sokağa dökmesi
korkunç...

İçimizdeki faşistlere karşı
ayağa kalkmanın
tam zamanıdır. 

Demokrasiye yönelik
bu saldırı
hiç unutulmasın. 

Trump'ın
başarısız darbesi...

6 Ocak,
Amerikan demokrasisinin
en karanlık günü olarak
tarihe geçecek.

Amerikan demokrasisinin kalbine
yapılan saldırının
yazarı Trump'tır.

Düşünüyorum.
Yeni şeyler değil.
Demek, sadece seçim sandığından
çıkmak demokrasi değil.
Demek, sadece milletin oyuyla
seçim kazanmak demokrasi değil.
Demokrasinin bir ön koşulu daha var:
Seçimi kaybettiğin zaman
koltuğunu uslu uslu kazanana
devretmek de var demokraside.
Bir başka deyişle:
Demokrasisinin demokrasi olabilmesi için
iktidarın barışçıl biçimde devri de gerekir.
Başkan Trump'ın yanaşmadığı budur.
Seçim sandığında kaybettiği iktidarı
darbeyle elinde tutmak istediği içindir ki,
demokrasiye ölümcül bir darbe
indirmeye kalkışmıştır.

Günlüğümün sayfalarını karıştırıyorum.

New York, 9 Kasım 2016.
Amerikan başkanlık seçimleri...
Yazımın başlığı:

Trump: Hem Amerika,
hem dünya için
korkunç bir Başkan!
Başkan Trump’la
dünya artık çok daha tehlikeli! 

NEW YORK
Televizyonda penisinin boyunu konuşan...
Kadın düşmanı...
Kadına bok gibi muamele edeceksin
diyen... Irkçı...
Hitler’in konuşmalarını yatağının
başucu kitabı yapabilen...
Yahudi düşmanı...
Siyahlara tembel damgası vuran...
Meksikalıları ırz düşmanı ilan eden...
Göçmen düşmanı...
Müslümanları İslamcı terörist sayan...
Entelektüel deyince
tüyleri diken diken olan...
Sınıf nefreti körükleyen...
Korumacılıktan yana.
Ticaret duvarlarının
yükseltilmesini savunan.
Amerika’nın dünyadan
elini ayağını çekip kendi evine
kapanmasını isteyen...
Milliyetçilikle oynayan.
Demokrasinin dayandığı
değerler sisteminin altını oyan...
Cahil... Adı Donald Trump olan böyle bir
adamı Amerika, 45. Başkan 
seçmiş bulunuyor. Akıl alır gibi değil.
Trump kâbusu gerçek oldu.
Yalnız Amerika için değil,
bütün dünya için bir kabus...

Dört yıl önceki satırlarım böyleymiş...
Bunları yazarken, demokrasinin
sadece seçim sandığından,
sadece oydan ibaret olmadığını da
belirtmişim.
Oy sandığı olmadan
demokrasi olamayacağının altını
çizerken, demokrasinin
başka "olmazsa olmazları"nı da
vurgulamışım:

Bağımsız yargı...
Kuvvetler ayrılığı,
yani yasama, yürütme,
yargı ayrılığı...
Bağımsız, özgür medya...
Güçlü sivil toplum...
Güçlü yerel yönetim...
Eleştirel düşünceyi
esas alan eğitim...
Demokrasi kültürü...
Adaletsizlik ve
yoksullukla mücadele...

Bunlar olmadan demokrasinin
ete kemiğe bürünemeyeceğini de
hep hatırlamışım.
Trump'ın 2016 yılı Kasım ayında
Başkan seçilmesiyle birlikte
demokrasiler nasıl ölüyor
sorusu yalnız dünyada değil
Amerika'da da güncelleşmeye
başlamıştı.
Paul Krugman'ın New York Times'taki
dünkü köşe yazısının başlığına bakıyorum:

Trump'ın bu darbe girişimi
on yıllardır
oluşum halindeydi!

Demokrasi notları'nın ikincisi yarına...