Hasan Cemal

09 Eylül 2015

Ankara’ya, İmralı’ya, Kandil’e: Bu yolun sonu cehennemdir!

Hep aynı şeyi yapıp farklı sonuç bekleyene ne mi denir? Ahmak!

Böyle zamanda söylenir mi?
Evet söylenir.
Asıl böyle zamanlarda söylenir.
Çünkü, çok büyük acılar yaşanıyor.
Çünkü, oluk gibi kan ve gözyaşı akıyor.
Çünkü, memleket bir ‘iç savaş’ın içine çekiliyor.
Çünkü, Türkiye bu sefer ‘Türklerle Kürtler’in birbirine kırdırılacağı bir ‘kardeş kavgası’na itiliyor.
Kör müsünüz, bir cehennem çukuru kazılıyor Türkiye’nin önünde.
Bunun için soruyorum:
Hep aynı şeyi yapıp farklı sonuç bekleyene ne mi denir?
Ahmak!
Evet aynen öyle.
Ne yazık ki bir türlü akıllanmıyoruz.
Ne büyük acılar yaşadık, yıllar boyu oluk gibi kan ve gözyaşı aktı.
Ama hâlâ ders çıkartamadık.

Bugün gelinen noktada tek çare, derhal ateşkes ilan etmektir. Öcalan’ın ateşkes için devreye girmesidir

1990’lar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçip gidiyor.
Ne korkunçtu o yıllar.
Şimdi bir daha, öyle mi?
Kan ve ateşle daha nereye kadar?..
Denenmedi mi bu yollar?..
1990’larda düşmedik mi bu cehennemin içine?..
Tanrı aşkına söyleyin:
Bu yolun tam bir çıkmaz yol olduğunu hâlâ göremeyecek kadar kan mı bürüdü gözleri?..
Bu yoldan ‘barış’a yürünmez.
Yürünemez.
Bu yoldan çözüm çıkmaz.
Çıkamaz.
Bu yol ‘kardeş kavgası’na açılıyor.
Bu yolun üstünde, Türkiye’yi iç savaş cehennemine yuvarlamak isteyenlerin kanlı tuzağı yatıyor.
Türkiye’ye yazık olacak.
Kör müsünüz?
Bu sefer Türklerle Kürtler birbirine düşürülmek isteniyor.
Şimdi yapılmakta olan, bu ‘büyük ihanet’in provalarıdır.
Biliyorum, farkındayım.
Sözün hükmü bitti gibi.
Galiba ne desek boş...
Ne yazık ki öyle.
Ama yazmaktan başka elimden ne gelebilir ki?..
Bugüne kadar dört kitap yazdım.
Binlerce de makale...
Hepsi barış üzerine...
Hepsi Kürt sorunu ile ilgili...
Ama barış da gelmedi.
Sorun da çözülmedi.
Hepsini buz üstüne mi yazdım?..
Umutlandığım zamanlar olmadı değil.
İyimser yazılar da yazdım.
Ama sonra kapımı hep hayal kırıklıkları çaldı.
Her seferinde böyle oldu.
Bugün de farklı değil.
Çok büyük hayal kırıklığı yaşıyorum.
Yaşanmakta olan acıları iliklerime kadar hissediyorum.
Çaresizlik yüreğimi dağlıyor.
Çığlıklarım bir dipsiz kuyuda yitip gidiyor.
Acı, bizim bu toprakların insanı için alınyazısı mı?
Kader mi?
Kimbilir kaç defa sordum kendime:
Bu topraklarda yaşamak için ille de acı çekmek mi gerekiyor?..

Soruyorum:
Ahmaklığa son verme zamanı bu korkunç acıların yaşandığı zaman hâlâ gelmediyse, Allah aşkına, ne zaman gelecek?

Yineliyorum:
Ne yapabilirim ki yazmaktan başka?..
Barış çağrıları yapmaktan başka?..
Bu seferki çağrım hem Ankara’ya...
Hem İmralı’ya...
Hem Kandil’e...
Üç merkeze birden...
Bugün gelinen noktada tek çare, derhal ateşkes ilan etmektir.
Hiç gecikmeden ‘parmakları tetikten çekmek’tir.
Öcalan’ın ateşkes için devreye girmesidir.
Akmakta olan kan ve gözyaşını durdurmanın ilk adımı budur.
Barışa giden yolda ilk adım budur.
Yazık bu ülkenin insanlarına...
Çıldırdınız mı?..
Kan ve ateşle bugüne kadar nereye gidebildik ki, bundan sonra gideceğiz?
Bu kan ve ateş yolu denendi.
Hem de çok.
Bu yol çıkmaz yol!
Kör müsünüz?
Kan ve ateşle her geçen gün bir ‘cehennem çukuru’na yuvarlanıyor koca memleket...
Hâlâ farkında değil misiniz?..
Gaflet uykusundan uyanın!
Bunca acı çekildi.
Ne korkunç şeyler yaşadık.
Hâlâ akıllanmadık mı?
Hâlâ olgunlaşamadık mı?
Hani acılar insanı olgunlaştırırdı?
Hani şiddet ve terör dönemi bitmişti?
Hani silahın kullanım süresi dolmuştu?
Hani silahlara veda zamanı gelmişti?
Ne yazık!
Hâlâ gerekli dersleri çıkaramadık mı yaşadığımız acılardan?
Ne hazin!
Tekrar soruyorum:
Hep aynı şeyi yapıp farklı sonuç bekleyene ne denir?
Ahmak!
Soruyorum:
Ahmaklığa son verme zamanı bu korkunç acıların yaşandığı zaman hâlâ gelmediyse, Allah aşkına, ne zaman gelecek?