Hasan Cemal

20 Kasım 2020

Alaattin Çakıcı... Mafya yine devlet hizmetinde... Ve can sıkıntısı...

Mafya-devlet ilişkileri son bulmadıkça, hukuk da, demokrasi de kapıyı çalmaz

Can sıkıntısı kıvrılıyor içimde...
Alaattin Çakıcı...
Yeraltı dünyasından bir mafya lideri...
Dahası var:
Devlet Bahçeli'nin de dava arkadaşı...
Kılıçdaroğlu'na tehditler, olmadık hakaretler savuruyor:

Ulan dürzü...
Akıllı ol!
Köpeklik yaptığın vatan hainleri ile
Bahçeli'yi bir potaya koyarsan, 
hayatının en büyük hatasını
yaparsın, seni bakla kazığıyla
tanıştırırım. Bak Kılıçdaroğlu,
sana akıllı ol diyorum.
Bana bak dürzü!
Saray diye ifade ettiğin o Külliye
devletimizin en üst makamıdır.
Millet adına devletin yanında olmak,
Sayın Bahçeli için bir yaşam tarzıdır.

Bir mafya lideri, ana muhalefet liderine
dürzü diyor, 
köpek diyor,
"seni kazığa oturturum" diyor.
Saray'dan ses yok!
Erdoğan'dan ses yok!
Yargı'dan da ses yok sayılır,
çünkü resen başlatılmış bir soruşturma yok.
Bir tek Devlet Bahçeli ses veriyor:

Alaattin Çakıcı
dava arkadaşımdır!

Bu hakaretlerin binde biri, 
evet binde biri Saray'a, 
Erdoğan'a dönük olsaydı,
kıyamet kopar, yer yerinden oynardı.
Bu sözlerin sahibi kendini çoktan
demir parmaklık arkasında bulurdu.
Ama şimdi tık yok.
Bu saatten sonra zevahiri kurtarmak için
bir tık çıksa da değişen birşey olmaz.
Pis bir oyun sahneleniyor. 
Muhalefete gözdağı bu oyunun adı.
"Sesiniz çıkmasın,
oturun oturduğunuz yerde,
ayağınızı denk alın,
yoksa fena yaparız" deniyor
muhalif odaklara...
Bu kirli oyun ilk kez de oynanmıyor.
Mafya devlete çok çalıştı Türkiye'de,
fazlasıyla devlet hizmeti yaptı.
Devlet hukuk dışına çıkarken, 
devletin ağzı süt kokmaz zihniyetiyle hareket ederken,
"söz konusu vatansa gerisi teferruattır" anlayışını
devreye sokarken, "yeraltı dünyası"nı,
"organize suç örgütleri"ni,
yani "mafya"yı da kullandı.
Bir başka deyişle:
Türkiye'de "derin devlet" her zaman "mafya"yı elinin altında tuttu.
Google'da "Hasan Cemal, Susurluk,
derin devlet, yazılar" diye tıkladım,
ne kadar çok yazı çıktı.
Hep aynı yazılar ama değişen birşey yok!
Mafya bugün yine devlet hizmeti yapıyor.
Muhalefeti sindirmek için,
korkutmak için kullanılıyor siyasal iktidar tarafından...
Evet değişen birşey yok.
Can sıkıntım bundan kaynaklanıyor, 
ben bu filmi gördüm hissi
sarıp sarmalıyor beni yine...

27 Kasım 1996 tarihli 
Sabah gazetesindeki

yazımdan:

Kulaklarıma inanamıyorum. 
Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı'yı savunuyor,
vatansever ilân ediyor:
"Ülke uğruna, millet uğruna, 
devlet uğruna kurşun atan da, 
kurşun yiyen de her zaman için 
saygıyla anılır."
Aynen böyle diyor Başbakan yardımcısı Çiller. 


Reuters haber ajansı bu haberi dünyaya şöyle yayıyor:
"Türkiye Başbakan yardımcısı Çiller,
ünlü gangster Çatlı'yı savundu.
Abdullah Çatlı, aşırı sağcı bir kanun kaçağıydı.
1970'lerde 
yedi solcunun öldürülmesinden sanıktı.
İsviçre'de uyuşturucu kaçakçılığından
sekiz yıl hapis cezası çekerken kaçırılmıştı."
Haberde bir eksik vardı:
Çatlı-Ağca ilişkisi... 
Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca, cinayeti işledikten sonra
Abdullah Çatlı'nın evinde saklanmış, 
hapisten kaçtıktan sonra da yurt dışına çıkışını sağlayan
sahte pasaportu kendisine veren yine Çatlı olmuştu.
Sonra ne yapmıştı Çatlı?
Devlet kendisini kullanmıştı.
'Derin devlet'e dahil edilmişti Çatlı. Susurluk işte buydu.
Hukuksuzluktu. Devletin kendini hukukla bağlı saymadığı, 
kanun kaçaklarını tetikçi olarak kullandığı,
faili meçhul cinayetler için düğmeye bastığı bir dipsiz kuyuydu Susurluk.
O dipsiz kuyunun karanlığında hukuk da, 
insan hakları da kaybolup gitti.

17 Ağustos 2004 tarihli
Milliyet gazetesindeki
yazımdan:

Yargıtay - MİT - Çakıcı... 
Doğrusu uzun yıllardır böylesini görmedim.
Yargıtay ve MİT başkanları.
Söyledikleri birbirini tutmuyor.
Birbirlerini yalancılıkla suçluyorlar.
Üstelik kamuoyu önünde...
Gerçek nedir?
Bir mafya liderinin mahkumiyetini bozdurmak
ya da geciktirmek için Yargıtay Başkanlığına
kadar uzanan bir kulis söz konusu. 
Bu kulise MİT de karışıyor veya karıştırılıyor.
Alaattin Çakıcı öylesine bir ağ kurmuş,
kendisine öylesine düzenli bir bilgi akışı şebekesi kurmuş ki,
sanki Yargıtay'ın kalp atışlarını dinliyor.
MİT'çileri işin içine sokabiliyor.
Yargı içi çekişmeler de ilginç...
Sonra,
MİT - Emniyet kavgası...
Yargıtay'ın Başkanı ile MİT'in Başkanı
birbirlerini üstelik kamuoyu önünde yalancılıkla suçlayabiliyorlarsa,
gerçeği öğrenmek kamuoyunun hakkıdır.
Ortada bir çelişki yumağı var.
Eğer hukuk devleti,
demokrasi vesaire diyorsak,
bu yumağın çözülmesi şart. 

1 Haziran 2006 tarihli
Milliyet gazetesindeki
yazımdan: 

Nedir Susurluk?
Devletin hukuk dışına çıkmasıdır.
Devletin kendi varlığına karşı 
tehlike olarak gördüğü kişi ve örgütleri,
hukuk dışı yöntemlerle 
etkisiz kılması, temizlemesidir. 
Bu amaçla kanun kaçaklarını, suçluları,
hatta katilleri kullanmasıdır.
Onlara siyasi cinayetler işletmesidir.
Bunun için suç örgütlerinden, 
mafyadan yararlanmasıdır.
Susurluk deyince şu da vardır:
Devlet adına kirli işler yapanlar, bir süre sonra
çeteleşme yoluna giderler.
Sırtlarını dayadıklarını devlet 
gücünü kullanarak kendilerine 
menfaat alanları yaratırlar. 
Devletin içinden de ortak edinirler 
ve hukuk dışılığın avantaları 
ortaklaşa yenir.
Susurluk budur.
Hukukun katledilmesidir. 
1990'ların sonlarında
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire 
Başkanlığı yapan Bülent Orakoğlu şöyle diyor: "
Dünyanın 
bütün gelişmiş ülkelerinde oturmuş bir derin devlet vardır.
Ama bu
derin devlet çok ciddi olarak parlamentonun kontrolündedir.
Derin devletin görevi,
kendi vatandaşlarını sıkıntıya sokmak, onu bunu vurmak,
hükümetleri götürmek değildir.
Türkiye'de 
derin devletin,
halkın ve ülkenin çıkarları için mücadele ettiğine ben inanmıyorum. 
Eski bir NATO yapılanması bu
Bu yapılanmanın çok büyük bir güce 
ve paraya sahip olduğu iddia ediliyor.
Ben de öyle tahmin ediyorum. 
Bu ülkede hangi olaya el atsanız, bir 
çete bağlantısı ile karşılaşıyorsunuz." 

Evet, can sıkıntısı.
Çünkü, çeyrek yüzyıldır hep aynı yazılar.
Ama bir kez daha yazın bir kenara:
Devlet-çete ilişkileri kesilmedikçe...
Çakıcı örneğindeki mafya-devlet ilişkileri son bulmadıkça...
Mafya devlet dışına, hukuk dışına itilmedikçe...
Devlet, hukuk ve demokrasiyle tanışmadıkça...
Türkiye'ye ne demokrasi,
ne de hukuk gelir.
Bir mafya lideri, bir ülkede bir ana muhalefet liderini ölümle tehdit edip
hala elini kolunu sallaya sallaya dolaşabiliyorsa, o ülkede
hukuk çoktan güme gitmiştir.