Bu memleket sürekli acı biriktiriyor.
Çünkü bu memlekette adalet yok.
Çünkü bu memlekette hukuk işlemiyor.
Çünkü bu memlekette acıların hesabı sorulmuyor, sorulamıyor.
Yazıklar olsun!
Bu memlekette acılara sebebiyet verenlerin yakasına yapışılmadığı için yazıklar olsun.
Bu memlekette acılar karanlıkta bırakıldığı için yazıklar olsun.
Bu memlekette vicdanlar hep kanatıldığı için yazıklar olsun.
Bunun içindir ki, bu memlekette gerçek barış ve huzur kapımızı bir türlü çalmıyor.
Barışa hasret yaşıyoruz.
Adalete hasret yaşıyoruz.
İçimiz sevinçle hiç dolmuyor.
Şimdi aklımda Cumartesi Anneleri var.
Bunca yıldır acıyı içlerinde biriktirmiş Cumartesi Anneleri var.
Tam 700 haftadır Galatasaray Meydanı'nda her öğlen buluşup acılarını haykıran o anaları saygıyla selamlıyorum.
12 Eylül askeri darbe döneminde oğlunu 'faili meçhul cinayet'te kaybeden, tam 33 yıl boyunca oğlunun hiç değilse kemikleri bulmak için mücadele eden, her hafta Galatasaray Meydanı'nda, "Anan geldi Cemilcan, nerdesin?" diye haykıran, yitik oğlunun kemiklerini bile bulamadan bu dünyaya veda eden, sesi dipsiz kuyularda yitip giden Berfo Ana'nın acısını paylaşıyorum.
Hanım Tosun'un hikayesi içimi acıtıyor.
Kardeşi 1992'de Lice'de bir çatışmada öldürülür.
On ay sonra babası faili meçhul cinayete kurban gider.
1993'te Lice'deki köyleri yakılır, Diyarbakır'a göç ederler.
Diyarbakır'da sekiz ay boyunca evleri sürekli basılır.
Bu süreçte hapis olan eşi Fehmi Tosun cezasını 1994'te tamamlar, İstanbul'a göç ederler.
36 yaşındaki Fehmi Tosun 1995'de bir gün Avcılar'daki evinin önünden ellerinde telsiz ve silah olan kişiler tarafından kaçırılır.
Olay, Hanım Tosun'la beş çocuğunun ve mahallelinin gözleri önünde yaşanır.
Gözaltında kaybolan kocasından o günden sonra bir daha haber almaz.
Olayla ilgili soruşturma açılır, polislere görev ihmalinden soruşturma açılır ama değişen birşey olmaz.
Hanım Tosun'un kocasından bir daha ses seda çıkmaz.
Hanım Tosun eşini kaybettiğinde 29 yaşındaydı.
Türkçe bilmiyordu.
En küçüğü 3, en büyüğü 14 yaşındaki iki kız, üç oğlan çocuğuyla İstanbul'da kendi başına kaldı.
Ama bir Cumartesi Annesi olarak, bir yandan kocasını aradı, her hafta Galatasaray Meydanı'ında acısını haykırdı, diğer yandan çok zor şartlarda geçinmeye, çocuklarına bakmaya, ayakta kalmaya çalıştı.
Evet, bu memleket acı biriktiriyor.
Acıların hesabı sorulmuyor bu memlekette.
Ercan Kesal'ın yazısını okuyorum Cumhuriyet'te.
Kokular galiba, hafızamızın en inatçı izsürücüleri. Her şeyi unutabilirsiniz belki ama, kokuları asla.
Artık yatağa bağımlı olmuş hasta babamın başında bekleyen annemi fırsat buldukça arardım.
Telefonun ahizesini “Ercan guzum!” diye kaldırırdı.
“Yav anne nerden biliyorsun belki başkasıdır arayan, ayıp olur sonra!” dediğimde, “Yok guzum senin kokun da geliyor telefonun ucundan” derdi.
18 Eylül 1980’de, Bingöl’deki evinden “ifadesini alıp bırakacağız” denilerek götürülen lise öğrencisi Hüseyin Morsümbül’den 38 yıl oldu, haber alınamadı. Hüseyin’in annesi Fatma Morsümbül, “Oğlumun kemiklerini bulsam, omzumda taşıyacağım. Çünkü kokusunu çok özledim” diyordu hiç durmadan.
Fatma Anne, 2016 yılında hayatını kaybetti. Oğlunun kokusuna hasret gitti.
Bu memlekette hâlâ hukuk değil, adalet değil, söz konusu vatansa gerisi teferruattır yasası geçerli olmaya devam ediyor
Türkiye'nin Asker Sorunu isimli kitabımın "Faili Meçhul Cinayetler" bölümünün ara başlıklarını okuyorum.
"JİTEM çatısı altında illegal bir oluşuma gidildi."
"İnsanları adalete teslim etmek yerine, faili meçhul şekilde öldürmeyi yöntem olarak benimsemiştik, böyle talimat alıyorduk."
"Diyarbakır ve çevresinde PKK ile ilişkili olduğundan şüphelediğimiz hemen herkesi infaz etme yetkimiz vardı."
"Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde yalvarıyordum ama ölüm bile elime geçmiyordu."
13 ayrı faili meçhulden yargılanan Albay'ın intiharı...
Türkiye'de geçerli "suskunluk yasası"nı delik deşik etmek...
Bu memlekette bu suskunluk yasası bugüne kadar yırtılamadı.
Yırtamadık.
Bu yasayı tarihin çöp tenekesine atıp bu memlekette demokrasi ve hukukun üstünlüğü düzenini kuramadık.
Bu memlekette hâlâ hukuk değil, adalet değil, söz konusu vatansa gerisi teferruattır yasası geçerli olmaya devam ediyor.
Ne yazık ki öyle.
İçimiz bir türlü sevinçle dolu olarak yaşayamıyoruz.
Adalet kapımızdan uzak.
Hukuk ve özgürlüğün, insan haklarının hiçe sayıldığı karanlık devirler bitmek bilmiyor.
İşte Cumartesi Anneleri!
Tam 700 haftadır adalet ve hukuk diyerek Galatasaray Meydanı'nda toplanan Cumartesi Anneleri'nin acısına ortak olun, bir adet kırmızı karanfille...
Unutmayın!
Günün birinde bu memleketin kapısını eğer hukuk ve demokrasi çalarsa, Cumartesi Anneleri'nin adı da tarihin güzel sayfalarına yazılacak.