Hasan Cemal

15 Temmuz 2020

15 Temmuz'a karşı olmak, tek başına, demokratlığın kriteri olamaz!

Gerçek demokrat olmak için yalnız "asker darbesi"ne değil, "sivil darbe"ye de karşı çıkmak şarttır

2016 yılı 15 Temmuz gecesi.
O geceyi unutmam gerçekten zor.
Bodrum'da iki hafta tatil yapacak,
Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor isimli kitabımı bitirecektim.
Ama olmadı.
Akşam vakti uçaktan inmiş, eve daha yeni gelmiştik.
Cep telefonum çaldı: 

Televizyonu aç aç,
tuhaf şeyler oluyor!

Çizgi: Tan Oral

Televizyonu açtım, karşısına çakıldım.
Ve bir darbe girişimini canlı olarak
izlemeye başladım, 48 saat hiç uyumadan...
Tam gece yarısı, TRT'de başarısız darbe girişiminin
bildirisi okunurken, henüz Erdoğan CNN Türk'te
Hande Fırat'a darbe karşıtı çağrısını yapmadan,

(Erdoğan saat 00.24'te halkı meydanlara davet etti)

şu üç tweet'i arka arkaya attım:  

16 Temmuz 00:00
Hasan Cemal @HSNCML

DARBEYE HAYIR!
DARBEYE HAYIR!
DARBEYE HAYIR!

16 Temmuz 00:04
Hasan Cemal @HSNCML

TRT'DE ŞİMDİ
DARBE BİLDİRİSİ
OKUNUYOR;
ASKERİ DARBELER
ÇARE OLMAMIŞTIR,
BUNDAN SONRA DA
OLMAYACAKTIR.
DARBEYE HAYIR!

16 Temmuz 00:09
Hasan Cemal @HSNCML

ERDOĞAN İKTİDARIYLA
MÜCADELE
ASKERİ DARBEYLE DEĞİL,
DEMOKRATİK YOLLARDAN
OLMALIDIR,
ÇARE BUDUR!

15 Temmuz'u 16 Temmuz'a bağlayan gece yarısı,
darbenin başarılı olup olmayacağı daha belli değilken,
bu tweet'leri atmış, hemen sonra oturup
DARBEYE HAYIR başlıklı
çok kısa ilk yazımı göndermiştim T24'e.

* * *

Evet, darbeye hayır!
Bu ülkede askeri darbeler çare olmadı.
Bundan sonra da olmayacaktır.
Türkiye 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 
12 Eylül'de tank sesiyle uyanmış,
ancak demokrasinin önü açılmamıştır.

Tam tersine darbeler darbeleri getirmiş,
siyaset her seferinde kutuplaşmıştır.

Darbeler, siyasette taşların yerli yerine
oturmasını engellemiş, siyasetin
normalleşmesini geciktirmiştir.

Erdoğan iktidarını, demokrasi konusunda
en sert şekilde eleştiren bir gazeteciyim.

Ancak, bu iktidarın darbeyle gitmesine kesinlikle karşıyım.
Böyle bir darbenin Türkiye'yi daha kötüye
götüreceğini düşünüyorum.

Çare, tüm zorluklarına rağmen
demokratik çizgide ve
milletin oyuyla bulunmalıdır.

Bir kez daha askeri darbeye hayır!

* * *

Bu kısa yazının arkasından 16 Temmuz sabaha
karşı, darbe girişimi çökertildikten sonra
bir yazı daha yazmıştım T24'e. 

* * *

Asker darbesi çöktü, püskürtüldü,
çok da iyi oldu. Peki ya Erdoğan darbesi?..
Gün geçtikçe derinleşmekte!
15 Temmuz, Erdoğan'ın kendi deyişiyle, 
Allah'ın bir lütfu oldu. Çünkü eli güçlendi.
15 Temmuz sayesinde muhalefet odaklarını
daha büyük bir hızla temizlemeye koyuldu.
Ben böyle düşünüyorum.
Evet, askeri darbeye hayır dedim,
Erdoğan'ın yanında durdum. Ama bu duruşum bana
"Erdoğan darbesi"ni unutturmuyor.
Unutturamaz!
Çünkü, ben asker darbeleri gibi sivil darbelere de karşıyım.
Tank sesleri ile gelen darbeleri kaç kez yaşadım.
Şimdi de "seçim sandığı"ndan çıkmış bir sivil darbeyi yaşıyorum.
Bu da "Erdoğan darbesi"dir.
Kimileri yazıyor:
"15 Temmuz Erdoğan'ın 'Reichstag yangını'dır" diye.
1933'te bir gece Alman parlamentosu Reichstag yanmıştı.
Seçim sandığından çıkmış olan Hitler,
"
Reichstag'ı komünistler yaktı!" dedi ve
bunu kullanıp son darbeyi vurarak diktasını yerleştirdi.
Reichstag'ı komünistler kundaklamamıştı,
Hitler'in kendisi yaktırmıştı.
Bu örnekten hareketle,
Ankara'da 15 Temmuz akşamı
savaş helikopterlerinden TBMM'ye atılan bombaları, 
Reichstag yangını ile kıyaslayanlar yok değil.
Ben bu iddiaya katılmıyorum.
15 Temmuz'un arkasında Erdoğan'ın
bulunduğuna ihtimal vermiyorum.
Ama bir nokta çok açık.
Reichstag yangını nasıl Hitler'e yaradıysa,
15 Temmuz da Erdoğan'a yaramış gözüküyor.
Başarısız darbe girişiminin nesnel sonucu bu...
Yazın bir kenara:
15 Temmuz'a karşı olmak,
tek başına, demokratlığın kriteri olamaz.

* * *

Çizgi: Tan Oral

Bu yazı da kesmemişti beni. 17 Temmuz 2016 günü
sabaha karşı bir yazı daha yazmıştım T24'e.

* * *

Askeri darbelerin içinden gelmiş,
72 yaşında 47 yıllık gazeteciyim.
Meslek hayatımda darbeler hiç eksik olmadı.
Darbelerle birlikte yaşanan acılar
beni siyasal açıdan olgunlaştırdı diyebilirim.
Bu sayede demokrasi kültürü edindim.
Bir başka deyişle:
Demokrasi ve özgürlükler konusunda neyin iyi,
neyin kötü olduğunu darbe süreçlerinde
hayatın içinden öğrenmeye başladım.
Bu beni Türkiye'nin "asker sorunu"yla haşır neşir yaptı.
Bugüne kadar yazdığım 12 kitabın
hemen hepsi büyük ölçüde
bu sorunun çerçevesinde yer alır.
2010'da çıkan kitabımın adı 
Türkiye'nin Asker Sorunu idi
ve kapağın üstüne de şu damgayı vurmuştum:

EYY  ASKER,
SİYASETE  KARIŞMA!

Bu çizgiden hiç sapmadım bugüne kadar.
Onun içindir ki, Erdoğan iktidarına karşı
özellikle 2000'lerin ilk yıllarında
asker içinde uç veren "darbe tertipleri"ne
kararlılıkla karşı çıktım.
Ama bunu yaparken de bir noktanın
altını çizmeyi unutmadım:
"Askeri darbe"ye ne kadar karşıysam,
"sivil darbe"ye de karşıydım.
Çünkü her ikisi de demokrasi ve özgürlükleri
hiçe sayıyordu.
Bu nedenle, özellikle son yıllarda 
sivil despotluk yolunda sistemli adımlar atmakta olan 
Tayyip Erdoğan'ı sert bir dille eleştirmeye başladım.
15 Temmuz akşamı televizyon başına çakılıp
darbe girişimini izlerken bütün bunlar
bir film şeridi gibi gözümün önünde geçti gitti.
Ama bir konuda herhangi bir kuşkum yoktu.
Askeri darbe girişimine
"ama"sız, "fakat"sız hayır diyecektim.
Darbelerin gerçekten tarihe karışması,
ancak demokrasi ve özgürlükler düzeninin
yerli yerine oturmasıyla mümkündür.
Darbeye hayır diyenlerin başında 
Cumhurbaşkanı Erdoğan geliyordu.
Dik duruşu ve halka yaptığı çağrılar,
darbecilerin çözülüşünde belirleyici oldu.
Elbette şu noktayı vurgulamak gerekir:
Erdoğan'ın çağrılarıyla birlikte sokakları
ve meydanları bir anda doldurmaya başlayan,
tankların üstüne çıkan ve darbeci askerlerin
üstüne korkusuzca yürüyen halk,
siyasal tarihimizde hem bir ilke imza attı,
hem de darbe teşebbüsünü tümüyle çökertti.
Polis de bu bakımdan büyük rol oynadı.
Darbenin çökertilmesinde hiç kuşkusuz
iktidar partisiyle birlikte darbeye karşı net tavır alan
muhalefet partilerinin de payı vardı.
Bunun gibi sivil toplum kuruluşları,
basın, internet gazeteleri,
özellikle televizyon kanalları
darbecilerin yenilgiye uğratılmasında
önemli rol üstlendiler.
Diğer taraftan darbecilerin halka ateş açabilmesi, 
TBMM'yi bombalamaları iğrenç ötesiydi.
Öte yandan gece yarısından sonra
aklımı devamlı kurcalayan iki soru vardı:
Askeri darbeler ve cuntalar dönemi
en nihayet kapanıyor mu?..

Yoksa 15 Temmuz'daki başarısızlık
bundan sonra başka darbe girişimlerini
tetikleyebilir mi?
Ya da tetikleyebilecek kadar
derine giden bir vaziyet var mı askerde?..

Bütün bu yaşananlardan sonra
asker içinde böyle tetiklemelerin
hiç de kolay olmayacağının farkındayım.
Ama şunu da biliyorum:
Darbelerin gerçekten tarihe karışması,
ancak demokrasi ve özgürlükler düzeninin
yerli yerine oturmasıyla mümkündür.
15 Temmuz askeri darbe teşebbüsü
yenilgiye uğratılmıştır, iyi de olmuştur.
Peki ya sivil darbe ne olacak?
Bu soruyu soruyorum, çünkü Erdoğan 
sivil despotluk yolunda
bildiğini okumaya devam ederken,
Türkiye'yi demokrasi ve hukuk devleti
sularından uzaklaştırdıkça uzaklaştırıyor,
toplumu böldükçe bölüyor,
koca ülkeyi kutuplaştırdıkça kutuplaştırıyor.
Bu süreçte, Tayyip Erdoğan'a kaç zamandır 
askeri darbe uyarıları yapılıyordu.
Kulak asmadı.
Ve kâbus gibi bir 15 Temmuz yaşadık.
Hep birlikte darbeye hayır dedik.
İyi de yaptık.
Ama Erdoğan bu kafayı değiştirmezse ne olacak?
Sorular tükenmek bilmiyor.


Çizgi: Tan Oral

* * *

Evet, dört yıl önce, 2016 yılının o korkunç  
15 Temmuz gecesiyle 16 Temmuz sabahı
altı yedi saat içinde attığım tweet'ler
ve yazdığım iki yazı ile 17 Temmuz sabaha karşı
yazdığım üçüncü yazı böyle.
Bugün de bu yazılarımın yanında duruyorum.
Elbette soracaksınız:
Peki ya FETÖ parmağı?
15 Temmuz FETÖ darbesi değil mi?
15 Temmuz'un gerçek arka planı nedir?
Bu soruların yanıtlarını 15 Temmuz gece yarısıyla
16 Temmuz sabahına kadar geçen altı yedi saat içinde
daha kim biliyordu ki ben bileyim?
Bu konuda, Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor isimli kitabımın
393. sayfasında şu satırlar vardır:

15 Temmuz darbe girişimini televizyondan izlerken,
16 Temmuz günü sabaha karşı yazdığım
iki yazıda kafam netti.
Bu korkunç, kanlı girişime "ama"sız, "fakat"sız karşı çıkıyordum.
Ancak saatler geçtikçe kafam karışmaya başladı.
Darbeyi Fethullahçılar yaptı!
Buna önce ihtimal veremedim.
Bazı ayrıntılar geldikçe, bir "FETÖ'cü darbe"nin
hiç de yabana atılır bir ihtimal olmadığını
düşünmeye başladım.
Kafam tam net olmasa da, saatler ilerledikçe
darbe teşebbüsündeki Fethullahçıların rolü
git gide belirginleşiyordu.

Bugün kafam daha net, evet,
15 Temmuz'da FETÖ damgası var.
Ama ne kadar var, nereye kadar var?
Belgeler...
İtiraflar...
Bunlar ne kadar var?..
Asker ve sivil bürokrasideki
örgütlenmenin derinliği
tam olarak açığa çıktı mı?
Bu açılardan siyaset kurumu içindeki,
özellikle AKP'deki işbirlikçiler kimlerdir?
Bir zamanlar Fethullahçılar için,
"Ne istediler de vermedik?" diyebilmiş olan Erdoğan'ın
bu işbirlikçiler konusunda tavrı nedir, ne olabilir?
Bugün hâlâ çok fazla soru var, cevapsız olan...
Ve şunu yazın bir kenara:
Bütün bu soruların karşılıkları sadece
savcı iddianamelerinden, mahkeme tutanaklarından,
kararlarından çıkmaz, çıkamaz.
15 Temmuz'un gerçek yüzünün tüm çıplaklığıyla
ortaya çıkması için daha zamana ihtiyaç var.
15 Temmuz'la ilgili uzun yazımı noktalarken,
bir noktayı bir kez daha vurguluyorum.
15 Temmuz Erdoğan'a yaramıştır,
kendisinin de dediği gibi 15 Temmuz
onun için Allah'ın bir lütfu olmuştur.
Erdoğan 15 Temmuz sayesinde,
özellikle 2013 yılında Gezi'den itibaren
hız alan kendi "sivil darbe"sini derinleştirmeye başlamıştır.
20 Temmuz "sivil darbe" yolunda büyük bir adımdır.
O tarihte ilan ettiği Olağanüstü Hal (OHAL) ve
Kanun Hükmündeki Kararnameler rejimiyle
parlamentonun yetkilerine el koymuştur.
Onun için son söz olarak tekrar ediyorum ve diyorum ki:

15 Temmuz'a karşı olmak, tek başına,
demokratlığın kriteri olamaz!
Gerçek demokrat olmak için yalnız
"asker darbesi"ne değil,
"sivil darbe"ye de karşı çıkmak şarttır.