İlk sorum:
Cumhuriyet’i 90 yılda ne kadar demokratikleştirebildik?..
Her yıl 29 Ekim’de Cumhuriyet bayrağını övünçle sallarken, demokrasi ve hukuk devletini ne kadar umursadık?
İkinci sorum:
Bu ülkede demokrasi ve hukuk devleti 90 yıldır birinci sınıf olabildi mi?
Olamadıysa neden?
Bu açıdan, 90 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti kurulurken yapılan hataların payı nedir?
Bu konuyu ne kadar önemsedik?
Ne kadar düşündük?
Üçüncü sorum:
“Kürt yok, Türk var!” derken atılmadı mı?
Bırakın Kürtçenin öğrenilmesi, konuşulması bile yasaklanırken atılmadı mı?
Anadolu’da ne kadar Müslüman varsa, hepsini Türkleştirme politikalarıyla atılmadı mı Kürt sorununun temelleri?
Ve bugüne kadar 29’uncusu halen devam eden Kürt isyanları neden çıktı?..
Ve en başta Kürt sorunu değil mi, bu ülkede Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren 90 yıl boyunca demokrasi ve hukuk devletinin birinci sınıflığa terfi etmesini önleyen?
90 yıl sonra bugün bile öyle değil mi?
Dördüncü sorum:
90 yıl önce Cumhuriyet rejimi kurulurken yapılan temel yanlışlardan biri de, dinde devlet kontrolü değil mi?
Bir başka deyişle:
Dinin ‘devletleştirilmesi’ değil mi?
Veyahut otoriter laiklik anlayışı değil mi?
Dine saygılı olmayan laiklik uygulamaları değil mi?
Tarikatları, tekkeleri kapatarak onları yeraltına itmek değil mi?
Sünni olsun, Alevi olsun insanların din ve inançlarını serbestçe yaşamalarını engelleyen devlet uygulamaları, baskılar değil mi?
Ya İskilipli Atıf Hoca’yı 1930’larda ‘Şapka Devrimi’nden dolayı idam sehpasına gönderen de aynı zihniyet değil mi?
Bu konularda, 90 yıl önce Cumhuriyet kurulurken yapılan yanlışlar değil mi, bugün hâlâ birinci sınıf demokrasi ve hukuk devletinin yollarını tıkayan?
Sünnilerin yakınmaları tam olarak bitti mi?
Alevilerin yakınmaları bitti mi?
Hâlâ cemevi demiyor mu Aleviler?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kabul gören bazı istekleri hâlâ Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından görmezlikten gelinmiyor mu Alevilerin?
Söyler misiniz?
90 yıl önce Cumhuriyet kurulurken benimsenmiş olan ‘otoriter laiklik anlayışı’ değil mi, bir yandan bu ülkeyi yıllar boyu gerdikçe geren, diğer yandan demokrasi ve hukuk devletinin birinci sınıf olmasını engelleyen?
Beşinci sorum:
Ne kadar hatırlıyorsunuz ya da biliyorsunuz, 1930’lu yılların Trakya’sında Yahudileri hedef almış olan pogrom benzeri şiddet, yağmalama ve sürgün olaylarını?..
1942’nin Varlık Vergisi’ni?..
1955’in 6-7 Eylül’ünü?..
Bu yanlışlık ve haksızlıklar bu ülkede 90 yıl sonra hâlâ varlığını korurken, aynı zamanda demokrasi ve hukuk çıtasının yükselmesini engellemiyor mu, geçmişte engellemedi mi?
Altıncı sorum:
Adını ister kıyım, ister Ermeni soykırımı, ister tehcir, ister trajedi koyun, Osmanlı tarihinin en kanlı, en kepaze sayfası olan 1915’in hesabını İttihat ve Terakki’den sormak yerine onu üstlenmek, 90 yıl önce Cumhuriyet’i kuranların bir başka vahim hatası değil mi?
Bu İttihat ve Terakki zihniyetinden kaynaklanan hortlaklar değil mi, 90 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca peşimizi bırakmayan?
Dersim 1937 ve 1938’de hortlayan o zihniyet değil mi?
Said Nursi’nin mezarını yok eden aynı hortlaklar değil mi?
O İttihat ve Terakki zihniyeti değil mi 27 Mayıs’tan 28 Şubat’a tüm askeri darbeleri yapan?
Her darbeyle demokrasi ve hukuk devletini çektiği kırmızı çizgiler ile ikinci sınıflığa mahkûm eden?
Ya Susurluk, Ergenekon?..
Hrant Dink cinayeti?..
Bir kez daha soruyorum:
90 yıl önce Cumhuriyet devleti kurulurken İttihat ve Terakki bütün günahlarıyla birlikte reddedilseydi, 1915 gibi insanlığa karşı işlenmiş büyük bir suçun hesabı İttihatçılar’dan adalet önünde sorulsaydı, demokrasi ve hukuk devleti açısından, barış ve iç huzur açısından bugün çok daha iyi bir yerde olmaz mıydı Türkiye Cumhuriyeti?
Yedinci sorum:
90 yıl önce, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren bu ülkedeki tarih yazımı bir başka büyük hata değil mi?
Bugünlere kadar gelen bu resmi tarih yazımı, gerçeklerden çok icat edilmiş bir tarih yazımı değil mi? Gerçeklerden çok ‘güzellemeler’den oluşan bir tarih yazımı değil mi?
Kurtuluş Savaşı tüm boyutlarıyla var mı bu tarih yazımında?
1915 nasıl var?
İstiklal Mahkemeleri ne kadar var?
Kürtler var mı; varsa, nasıl var?
Aleviler ne kadar, nasıl var?
Liste uzatılabilir ama gerekmiyor.
Yoksa bizdeki resmi tarihin gerçek hedefi, Cumhuriyet kuşaklarını daha çok yalanda yaşatmak mıydı?
Sekizinci sorum:
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren eğitim sisteminde ilk basamağından son basamağına kadar tepeden dikte edilmiş olan anlayış değil mi, yine bu ülkede demokrasi ve hukuk devletini birinci sınıflıktan yoksun kılan?
Bu topraklardaki dinsel olsun, mezhepsel olsun, etnik olsun tüm renkleri ve farklılıkları yok sayarak, tek tip milliyetçi anlayışa, Kemalist-Türk milliyetçiliğine indirgeyen eğitim sistemi, 90 yıl öncesinden başlayarak bir ‘deli gömleği’ni Türkiye’nin sırtında tutmaya çalışmadı mı?
Bu gömlek orasından burasından patlamaya başladıkça, Türkiye’de yalnız ‘Türkler’in yaşamadığı ortaya çıktıkça, bu toprakların tarihinin hiç de okullarda, üniversitelerde okutulduğu gibi tekdüze ve basit olmadığı anlaşıldıkça, kafalarımızla birlikte Türkiye de her geçen gün karışmadı mı?..
Bugün bile, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri 90 yılın geride kalmasına rağmen ders kitaplarında Kürtler, Ermeniler nasıl geçmeye devam ediyor, biliyor musunuz?
Kürtler, Kürt sorunu... Aleviler, Alevi sorunu... 1915... Dersim 1938... Sadece bu konularda Türkiye üniversitelerinde ne kadar bilimsel araştırma yapıldı? Ya da bu konuların araştırılması, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren nasıl, hangi yasaklara tabi tutuldu?
Örneğin, 1915-1916 sürecinde Ermenilerin mal ve mülklerine el konulmasının Türkiye’de sermaye birikimine ya da ‘Türk burjuvazisinin oluşumu’na yaptığı katkı niye üniversitelerde araştırılmadı? İktisat tarihçileri bu konuya ne kadar eğildiler, yoksa genellikle es mi geçtiler?
Dokuzuncu sorum:
Cumhuriyet’in kuruluşundan beri 90 yıl geçti ama Atatürk neden hâlâ eleştirilemiyor, neden hâlâ sorgulanamıyor, neden hâlâ kanunla korunuyor?
Neden hâlâ tabu Atatürk?..
Ayıp değil mi?
Birinci sınıf demokrasilerde bu olabilir mi?
Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte bazı temel tercihlerde büyük yanlışlar yapıldığına, bu yanlışların bugün bile Türkiye’yi paçalarından çekmeye devam ettiğine ve 90 yıl öncesinin bu yanlışları yüzünden Türkiye’de demokrasi ve hukuk devleti bir türlü birinci sınıf olamadığına göre, bütün bunlardan dolayı Atatürk’ün de eleştirilmesi ve bir tabu olmaktan çıkarılması gerekmez mi?
Onuncu sorum:
90 yıl ama henüz geçmiş değil!
Yani geçmiş, geçmiş değil.
Çünkü bugün hâlâ o geçmiş, 90 yıl önceki kuruluşta, başlangıçta yapılan ve hâlâ devam eden o hatalar paçalarımızdan çekiyor.
Çünkü o ‘prangalar’dan hâlâ tam olarak kurtulabilmiş değiliz.
Çünkü bugün hâlâ o geçmişle yüzleşebilmiş ve o geçmişten gereken dersleri çıkarabilmiş değiliz.
Bunu başaramadığımız için de, birinci sınıf demokrasi ve hukuk devletinin taşlarını 90 yıl geçmesine rağmen bir türlü yerli yerine oturtamıyoruz.
Oturtamadığımız için de barış ve huzuru, gerçek istikrarı yakalayamıyoruz bu ülkede...
Onuncu sorumu unutmadım:
Elbette başarıları da var Cumhuriyet’in ama, 90 yıl geçmiş olmasına rağmen daha hâlâ tam olarak demokratikleştiremediğimiz Cumhuriyet’i sadece sevapları ile değil, büyük günahları ile de anacağımız yıllar hiç gelmeyecek mi?..
Twitter: @HSNCML