Zarok, Kürtçe çocuk demek.
Bir dil bir insan.
Çocukların kanalı kapatıldı.
Bunu anlamak güç.
Vaktiyle çektiğim belgeselle ilgilenip beni programlarına davet etmiş olan kanallar da kapatıldı.
Böylece yine gördük ki çok sesli değiliz.
Ve diyalog olmazsa önümüzü göremeyeceğiz.
Zarok TV’ye sorular hazırlarken izlediğim (aşağıda yer alan) videolar iletişime açılan kapıdır.
O kapıdan girmezsek etraf puslu, karanlık kalacak.
Kültür ağaçta kolaycacık yetişmiyor.
Ha deyince susturulup ho deyince yok edilmiyor.
Dileğim bu günlerin geldiği gibi gitmesi ve şemmame oynamak el ele. Zarok TV’ye sordum:
Zarok TV yayın hayatına ne zaman başladı?
2014 yılının Temmuz ayında test yayınına başladık. Mart 2015’te hazırlıklarımızı tamamlayıp yayına başladık.
Zarok TV yayın kurulunda kimler var?
Yayın kurulumuz gerçekten çok geniş. Başlarken kendimize şöyle bir söz verdik; diğer çocuk kanalları gibi olmayacağız dedik. Çocuklara sürekli bir şeyleri dikte eden, “Şöyle yapmalısınız”, “Böyle yaparsanız ‘uslu’ çocuklar olursunuz” gibi önermelere hiç girmedik. Biz bunun tersi bir şey yaptık, yayınımıza çocukların hayalleri, istekleri yön versin istedik. Dolayısıyla özellikle test yayını süresince ve sonrasında da ulaşabildiğimiz tüm çocukların önerilerini aldık. Arkadaşlarımızın çocuklarına, yeğenlerine, kardeşlerine, komşu çocuklarına ve ulaşabildiğimiz tüm çocuklara, “Hangi çizgi filmi izlemek istersin”, “Hangi program olsa güzel olur” diye sorduk. Bu yaklaşımımızı yayın hayatımız boyunca hep sürdürmeye çalıştık. Çocukların isteklerini, onların yüzlerini güldüren üretimleri çok ciddiye aldık. Yani bütün çocuklar yayın kurulumuzun doğal birer üyesi oldu. Sonuçta ortaya çıkan Zarok TV yayını, büyük oranda çocukların belirlediği bir yayın oldu.
Ancak, teknik konularda ya da resmi görüşmelerde görev alan, çocuklarla yaptığımız konuşmaları bir süzgeçten geçiren kurulumuz da -ki daha çok pratik işleri organize etme amaçlı- var. Bu da genel yayın yönetmeninden, rejiden ve teknik alt yapı çalışmalarını sürdüren bir arkadaşla birlikte program müdürümüzden oluşuyor. Fakat bu ekibin yaş ortalaması da oldukça genç.
Ekibiniz kaç kişilik peki?
Ekibimiz oldukça kalabalık ve sektörün çeşitli dallarından iş arkadaşlarımızdan oluşuyor diyebilirim. Bu ekipte, filmlerimizin dublajlarını yapan, bunları teknik olarak yayına hazırlayan, programlarımızın senaryolarını yazan, çeken, montajını, kurgusunu yapan, yine televizyonda her gün mesai yapan arkadaşlarımız var.
Zarok çocuk mu demek?
Evet. Kürtçe dilinde “zarok”, “çocuk” demek.
Hangi niyetle yola çıktınız?
En büyük amacımız Kürt çocuklarını, dünyadaki yaşıtlarının izlemekten mutlu olduğu çizgi filmler, klipler ve programlarla ana dillerinde buluşturmak.
İstedik ki Kürtçeyle, anadilimizle neler yapabileceğimizi çocuklarımız görsün ve kendileriyle, içinde yaşadıkları toplumla ama en başta da dilleriyle barışık büyüsünler.
Biz çocukken Şirinler'in Türk ya da İngiliz olduğunu falan düşünürdük. Aynı şey Tom&Jerry, Sünger Bob ve diğer çizgi filmler için de geçerli.
Çizgi film karakterlerini Kürtçe konuşturmak, o kahramanları Kürt çocuklarının dünyalarına biraz yakınlaştırmak anlam taşıyor. Rüyasında Sünger Bob ya da diğer kahramanlarla Kürtçe konuşan, yolculuklara çıkan, hatta bazen kavga eden izleyicilerimiz var.
Anadilin bu şekilde kullanımının çocukların hayal dünyalarını geliştirdiğine tanıklık ettik şimdiye kadar. Özellikle ilk yayına başladığımızda aileler çocuklarının sürekli kendilerini çağırıp “Anne bak Şirin Baba Kürtçe konuşuyor” ya da işte “Patrick (Sünger Bob’un arkadaşı) Kürtçe konuşuyor” deyip ekranın karşısına zorla oturttuğunu anlattılar ya da en az çocuklar kadar büyükler de bizleri izledi.
Büyükler çocukken Türkçe izledikleri filmleri Kürtçe izlemenin mutluluğunu yaşadı. Yaşadıkları duyguları bizimle paylaştı. Zarok TV tam da bu nedenle bizler için bir çocuk kanalı olmasının ötesinde manevi, kültürel değeri çok büyük olan bir değer haline geldi.
Zarok TV'yi kurmaya nasıl karar vermiştiniz?
Bu proje tabii ki büyük bir ihtiyaçtan doğdu aslında. Çünkü Kürtlerin kendi dillerinde yayın yapan birçok kanalı vardı. Fakat hepsi büyükler içindi. Çocuklar için -ki bizce toplumun en önemli parçası- yapılan böylesi bir çalışma yoktu. Kanalımızın sahibi Behçet Sevim; kendisi yirmi yıldan fazladır bu sektörde. Özellikle Kürtçe yayıncılığa çok önem veren ve bunun için bedeller de ödemiş bir iş insanı. Böyle bir fikri ortaya atınca biz de büyük bir heyecanla çalışmalarına başladık.
En çok hangi programlar ilgi görüyor(du)?
Tabii ki Şirinler... Aslında bütün çizgi filmlerin hemen hemen hepsi ilgiyle izleniyordu ama Kürtlerin deyim yerindeyse 7’den 70’e büyük bir zevkle izlediği film Şirinler.
Kendi yaptığımız bir program vardı adı Mori. Bununla da biz çocuklara çok temel konularda felsefi bir bakış açısı kazandırmayı hedefledik. Sevgi, dostluk, kıskançlık, korku ve cesaret gibi çeşitli başlıklarda çocuklarda bir sorgulama düzeyi oluşturmak istedik. Bu da epey izlenen programlarımızdan biriydi.
Yine bir kukla programımız vardı. “Ximşe û Pixko”. Bu da içerik olarak Mori’yle benzer. Bunu da izleyicilerimiz severek izliyordu.
Zazaca ve Kürtçe değil mi yayınlar?
Evet biz Kürtçenin Kurmanci ve Kirmancki (Zazaca) lehçelerinde yayın yapıyorduk. Bu da dünyada bir ilk. İzleyenlerimiz aynı anda tüm programları hangi lehçede isterlerse izleyebiliyorlardı.
Çocuklardan nasıl geri dönüşler alıyordunuz?
Biz hemen hemen dünyanın hangi ülkesinde yaşıyor olursa olsun tüm çocuklardan çok olumlu geri dönüşler aldık, tabii genellikle aileleri aracılığıyla. Çocukların Kürtçe konuşma konusunda artık ısrarlı olmaları hatta ailelerini bile bu konuda zorladıklarını anlatıyordu aileleri çokça. Bu da bizler açısından çok önemli. Özellikle kapatıldıktan sonra oluşan yoğun tepkiden de bir kez daha anladık ki neredeyse bizi izlemeyen çocuk kalmamış. Bir şekilde herkesin bilgisi vardı ve programlarla ilgili söyleyecekleri birkaç sözü.
Kanalınızın vizyonu nedir?
Çocukların zihinlerinde ayrımcı, hiyerarşik, toplumsal cinsiyetçi algıların oluşmasına asla zemin olmamak temel hedefimiz. Özgür düşünceli, eleştiren, düşünce geliştirebilen bir neslin yetişmesinde küçük de olsa ne payımız olacaksa gücümüz yettiğince çalışacağız. Bildiğiniz üzere toplumsal roller çocuklukta kazanılmaya başlanıyor ve sonrasında bunların dışına çıkabilmek oldukça zor. Mesela biz asla programlarımızda kız çocukların ve erkek çocukların izleyebileceği filmler gibi bir ayrıma gitmedik. Bunun için çok da zorlandık.
Deseniz ki başarabildiniz mi, tam olarak değil. Ama elimizden geleni yaptık. Bunun için aylarca işe gider gibi oturup sabahtan akşama kadar çizgi film izlediğimi hatırlıyorum. Ve bu tarzı aslında hep süreklileştirmeye çalıştık. Ama çocuk “piyasası” o kadar cinsiyetçi ve ayrımcılık içeren bir şey ki en uygun programları seçmekte epey zorlandık. Örneğin dünyadan çok izlenen yüzlerce çizgi filmi satın almaktan vazgeçtik. Kız çocukları pembe giyer, bebekle oynar. Erkek çocuk kamyon veya tabancayla etrafta koşturur. Baba ayaklarını uzatmış gazete okuyordur, anne ise o sırada yemek yapar. Yine örneğin, alt metninde, “rekabet yanındakini yok etmekten geçer” mesajı içeren çizgi filmlerden arkamıza bakmadan kaçtık. Pedagoglarla konuştuk, psikologlarla tartıştık.
Tüm bunlardan kaçarken, bizim yayın çizgimize uygun çok az üretilmiş iş kaldı elimizde. Ve bu sebeple biz kendimiz bir şeyler üretmeye karar verdik. Kendi filmlerimizi yapabilecek düzeye gelme hedefimiz vardı. Bunun için kimi girişimlerimiz de oldu ama sonuç alamadan kapandık.
Kanal kapatıldıktan sonra geçiminizi sağlamak için arayışlara girdiniz mi?
Hayır. Çünkü hâlâ kanalımızın açılacağına dair inancımızı, umudumuzu koruyoruz.
Garfield, Cedric, Sünger Bob, Şirinler, Tom & Jerry yayınladığınız çizgi filmlerinden bazıları. Yayın programınızı bu çerçevede oluşturuyorsunuz...
Belirtmeye çalıştığım gibi hem dünyadaki çocukların en sevdiği hem de bunu yaparken çocukların ruhsal gelişimlerine zarar vermeyecek çizgi filmleri seçmeye çalıştık. Amacımız kendi filmlerimizi yapacak aşamaya gelinceye kadar mümkün olduğunca bireyciliğin alabildiğine geliştiği bir toplumda arkadaşlık, dostluk, toplumsallık gibi fikirlerin çocukların kafasında yok olmamasına kendi gücümüz yettiğince engel olmaya çalışmaktı.
Programınızdaki ninnilerden örnekler verebilir misiniz?
Biz kapatıldığımızda yeni yayın dönemine başlayalı birkaç gün olmuştu. Yeni yayın döneminde en iddialı olduğumuz programlardan biri de kendimizin hazırladığı ninnilerdi. Bu programda bizim özellikle sözlü kültür geleneğimizde anlatılagelen ninnileri derleyerek animasyonlarını yaptık. Örneğin animasyon eşliğinde hazırladığımız bir ninnide, yaramaz bir horoz buğdayını çaldığı nineden yediği sağlam terlikle ormana koşup diğer hayvanları yardıma çağırıyor. Yılan, tilki ve diğer hayvanlar bir araya gelip horoza terlik fırlatan ninenin peşine düşüyor. Başka bir ninnide, köstebek deliğine giren fare, o deliğin açıldığı sihirli dünyada çocuklarını gezdiriyor.
“Bûka Baranê” adlı örnek bir ninni klibimizi izleyebilirsiniz:
RTÜK hangi gerekçe ile yayınınızı kapattığını açıkladı?
RTÜK’ten hâlâ tarafımıza yapılan bir açıklama söz konusu değil. Biz yayınımız ilk kesildiğinde teknik bir arıza olabilir diye TÜRKSAT’ı aradık. Onlar da RTÜK’ten gelen karar doğrultusunda böyle bir şey yaptıklarını ifade etti. RTÜK’ü aradık onlar da kendilerinin bu uygulamayla ilgilerinin olmadığını, RTÜK bünyesinde, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş başkanlığında bir komisyon kurulduğunu ve kararın o komisyon tarafından verildiğini ifade ettiler. Ama hâlâ resmi olarak sizi şu sebepten dolayı kapatıyoruz gibi bir bildirim bize yapılmadı. Geride bıraktığımız bir buçuk yıllık yayın hayatımızda RTÜK’ten tek bir uyarı veya ceza da almadık.
Anadildeki kaynaklara erişimin engellenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi mesela bizim kapatılma gerekçemiz olarak belirtilen 668 sayılı kanun hükmünde kararnamede şöyle bir ibare geçiyor: “Millî güvenliğe tehdit.” Biz ısrarla sormaya devam ediyoruz nasıl millî güvenliğe tehdit oluşturuyoruz? Bize kimse bununla ilgili bir açıklama yapamıyor. Çünkü bizim yaptığımız sadece programlara Kürtçe dublaj yapmak. Ve söz konusu programların teliflerini aldığımız şirketlerle yaptığımız sözleşmelerde o kadar kesin hükümler var ki bizim tek bir satırını bile dublajda değiştirmemize izin verilmiyor. Bu kadar sıkı bir denetim varken biz nasıl kapatıldık hâlâ anlamakta zorlanıyoruz. Kanalımız ilk kapatıldığında da söylediğimiz gibi karar resmen şaka gibi. Umarız bu karardan en kısa sürede dönülür. Anadildeki kaynaklara erişim en temel insan hakkıdır tabii ki ve bunun engellenmesi demokrasi açısından en basit ifadeyle acı verici bir durum.
Anadilden uzaklaş(tırıl)ma sizin için ne ifade ediyor?
Bu öyle bir duygu ki gerçekten sadece yaşayanlar bilebilir. İnsan kelimelerle anlatamıyor. Tıpkı birilerinin artık yemek yiyemezsin ya da su içemezsin demesi gibi. Oysa Türkiye gibi çok kültürlü bir toplum yapısında var olan zenginlikler doğru temelde değerlendirilirse ne kadar yaşanabilir bir ülke olur!
Sağlıklı bir toplum yani kendi haklarının bilincinde olan, yanındakinin yaşadığı acıyı hissedebilen bir toplum ancak sağlıklı bireylerden oluşabilirse mümkündür. Dil, bireyin sağlıklı gelişimi açısından en önemli faktörlerden biri. Bunun elinden alınması bireyin hani derler ya sudan çıkmış balık gibi olmasına benziyor aslında.
Kanal kapatıldıktan sonra çocuklardan ne gibi geri dönüşler aldınız?
Kanalımız mühürlenmeden önce çocuklar ziyarete çok geliyordu. Merak ediyorlardı tabii kanalı. Bize “Neden Zarok TV yok, açılmıyor” dediklerinde teknik bir arıza var, bilgisayar bozuldu gibi gerekçeler belirttik hep. Çünkü gerçekten istemiyoruz çocukların siyasetin çıkmazları içinde kaybolmasını. Ne kadar engelleyebilirsek tabii.
Bazı aileler ise “Devlet kapattı” gibi şeyler söylemişler. Bize diyorlar “Söyleyin devlete açsın.”
Aileler tabii yoğunca neler yapabileceklerini bize nasıl destek verebileceklerini soruyorlar. Ama hepimiz bekliyoruz tek yapabildiğimiz bu.
Bu insanlar kim:
Şubadap Çocuk grubu. Bir süredir birlikte çalışıyoruz, bize destek oluyorlar. Sadece çocuklar için müzik yapıyorlar. Kanalımız kapanınca bizler için böyle bir şarkı bestelemişler.
Televizyonumuzda gerçekten emekleri olan arkadaşlarımız. Onlar da bizim ekibimizin bir parçası. Onlara bu ince davranışları için bir kez daha teşekkür etmek istiyoruz.
Bu videoyu kim çekti:
Bu videoların hepsini bizim izleyicilerimiz çekip gönderdi. Böyle yüzlerce video var elimizde. Kanalın kapatılmasına karşı böyle bir kampanya başlattılar.
Yalnızca çocuk izleyicilerimizden değil, sanatçılardan da televizyonumuza bu süreçte benzeri destekler oluyor.
Örneğin Ciwan Haco da görüntülü bir destek mesajı iletmişti.
Ha Ha Li Li ne anlatıyor?:
Bu Zazaca hazırladığımız bir çocuk klibi. Bir yolculuk hikâyesi. Köyde bir yerden bir yere giderken karşısına çıkan hayvanları esprili bir dille anlatıyor.
Bu video ne anlatıyor?:
Bu da Diyarbakır’da çalışma yürüten Aram Tigran Çocuk Konservatuarı’nın öğrencilerinin hazırladığı bir çalışma. Kayıtlarının başladığının duyurusunu yapıyor.
“Çoxo” diye Kürtlerde geleneksel bir şarkı var. Onu söylüyor hep birlikte çocuklar.
Diyarbakır/Amed şu günlerde nasıl?
Çocuklar için oldukça endişe verici bir hava var.