Hande Çayır

20 Şubat 2016

Zalimler bize benziyor

Cinayet, işkence, terör... Bunlar nasıl oldu? Nasıl kurumsallaştı?

Prosedürler aynen uygulanmalı mı?

Tamı tamına. Yazıldığı gibi. Hangi kaynaktan geldiğini ve nasıl oluştuğunu sorgulamadan.

Sorgulamak daha çok sosyoloji, antropoloji, felsefe, psikoloji vb. alanlarda gezinmekle ilgili. Biraz da bu sebeple mühendislik bunca revaçta değil mi?

Pek çok konuyla -misal insanların asansördeki konuşmaları, rol kesmeleri ve otoriteyle ilişkileri- ilgilenen sosyal psikolog Stanley Milgram’ın meşhur deneyini, Experimenter (2015) adlı filmde izledim.

Emirlere itaat etmekle ilgili bir deney bu.

Arkada “Sorumluluk bana ait” diyen bir görevli var. Belirli aralıklarla, ihtiyaç halinde, uygulayıcı rolündeki denek kişisine “Devam et” diyor.

Geri alınmamak üzere para veriliyor bu deneklere; istedikleri an bırakıp gitmekte özgürler; fakat öyle olmuyor.

Katılımcıların hatrı sayılır bölümü, acı vermeye, otoriteye itaat etmeye devam ediyor.

Kimse gitmiyor ya da “Bu ne biçim iş” demiyor.

Karar anlarında, acı verdikleri kişinin ihtiyacını görmek yerine otorite figürünü dinlemeyi tercih ediyorlar.

İplerini fark etmeyen kukla gibiler. İdare ediliyorlar. Buna izin veriyorlar.

Milgram’ın ailesi Yahudi göçmeni. Naziler tarafından öldürülmek yerine Amerika’ya gidenlerden. O yüzden de merakı daha fazla Milgram’ın. (Neyi, neden araştırdığımız, kişisel hikâyelerimizle örtüşüyorsa daha iyi ilişki kurabiliyorum.)

Uygar insanlar nasıl oldu da yıkıcı, insanlık dışı deneyimlere girdi?

Soykırım nasıl sistemli uygulandı?

45 volt’un ne kadar acı verdiği yaşatılıyor uygulayıcılara. Buna rağmen, 450 volt’a kadar artış kararını verebiliyorlar, söz konusu görev, itaat olunca ve acının öznesi kendileri olmayınca.

Deneye katılan 780 kişiden hiç kimse, acı verdikleri, çığlıklar atan kişiye gidip de bir bakmıyor. Bu arada, deneklerin kadın olması da beklenin aksine durumu değiştirmiyor.

Denekler küfretti, titredi, kekeledi, dudaklarını ısırdı, tırnaklarını yedi; ama çoğunluk boyun eğdi.

Korkarım her gün, tercih ettiğimiz kişi olmaya devam ediyoruz.

Asker, hemşire, yönetici, oyuncu, akademisyen, sanatçı...

Kişiler seçim yapabilir.

Seçeneksiz değiliz.

Her gün sayısız seçim yapıyoruz.

İnsan doğası hakkında öğrendiğimiz sonuçlar rahatsız edici olduğu için Milgram’ın deneyini etik bulmayanlar, kitabını okumadan saldıranlar olmuş. 

Acı verme yetkisine sahip olan deneklerden kimse travma yaşamıyor sonrasında.

Cinayet, işkence, terör... Bunlar nasıl oldu? Nasıl kurumsallaştı?

Obedience to Authority: An Experimental View / Otoriteye İtaat: Deneysel bir Bakış Milgram’ın çalışması.

Küçük, sınırlı ve uzmanlaşmış işler yapıyoruz.

Peki ya emir gelince?

Charlie Chaplin’in fabrikasındaki* gibi mi devam ediyoruz?

Deneyin** öncesinde yapılan kişilik testlerine göre agresif, sadist değil acı vericiler.

Görünürde vampir dişleri yok.

Kükrediklerinde bulutlardan şimşek çaktırmıyorlar.

Müşfik bir aile babası misal, görev verildiğinde uyguluyor.

Hanna Arendt’in Kötülüğün Sıradanlığı kitabında dediği gibi.

Zalimler bize benziyor.

İşte o zaman inandıklarımızdan bile kuşkulanıyoruz.

Keşke Milgram şu sıralar yaşasaymış.

Onunla arkadaş olmak isterdim.

İçinden geçmekte olduğumuz şu günlerde iyileştiricilere ihtiyaç duyuyorum.

Experimenter (2015)*** filmini izlemek onlardan biri oldu.

Aslında hem çaresiz hissettiriyor, insan doğasını apaçık ettiği için; hem de rahatlatıyor, “Neden öldürüyorlar” demelerimi azalttı benim.

İnsanlığın başı sağolsun.


Charlie Chaplin - Factory Work*

The Milgram Experiment**

Experimenter***