Hande Çayır

21 Haziran 2018

Sandık: Görevimiz tehlike

"Denizin tuzunun, güneşin yakıcılığının bir yere kaçtığı yok, en temel insan haklarımız ve özgürlüklerimiz daha da uzağa kaçmak için fırsat kolluyor..."

Sandık görevlisi ya da müşahit olup da malum günde ne yaşayacağını hâlâ bilmeyen kişilerle karşılaşıyorum. Seçmen olarak hangi kutucuğun neresine mührü basacağız? Millet İttifakı nedir? Cumhur İttifakı nedir? Yeterince bilgiye sahip miyiz? Parmaklarımızı dudaklarımızda gezdirip ‘bururap birirap’ diye sesler çıkarsak yeridir; çünkü konu ile ilgili muhalefet partilerinden birinin düzenlediği eğitime katıldım ve gördüm ki bazılarımız şaşkınız.                          

Odaya girdiğimde korktuğumu itiraf etmeliyim. Epey tecrübeli görünen sert üsluplu kadınlar vardı. “Seçim günü üçlü priz getirin” diyorlardı. Sınıfta tek priz oluyor genellikle. Priz bolluğu bir arada durmamızı kolaylaştırabilir. Aydınlık bir ortamdı bulunduğum yer. Hem konum hem de düşünce itibarıyla.

Erdoğan’ın yakın zamanda paylaşılan videosunda dediği gibi biz de en erken saatte, sabah 6.00 sularında, bulunduğumuz okulda olup görevimizi yapmak üzere anlaştık. Önceki iki gün sağlam uyku stoklamalıyım. 135 sayılı genelgeyi -Sandık Kurullarının Oluşumu ile Görev ve Yetkileri*- iyice okuyorum. Hem ne demişler: Bilgi güçtür.

Hangi parti olursa olsun o partinin kendi logosu ile konuşması ister istemez diğer kişileri dışarıda bırakıyor. Yine de ortak amaçlarımız var. En azından neyi, kimi istemediğimizi hararetle biliyoruz.

Aynı partiden çalışacak sandık kurulu üyesi ile müşahidin iletişimi mühim. İş dönüp dolaşıp insan ilişkilerine dayanıyor. O gün o odada olacak her olay da bunun bir yansıması olacak. Örneğin kat sorumlusunu tanımak bile olası bir sorunun çözümünde önem teşkil edebilir.

Bir avuç insanmışız gibi geldi diğer yandan. Kendimi ittirerek gelmiştim zaten bu eğitime. Akşam konser vardı. Eve gidip süslenmek çok daha ilgi çekiciydi; fakat başardım. O kadar da zor değilmiş. Notlarımı aldım. Görevimi yapacağım.

Şunu da düşündüm. Bize kadınlar olarak tepeden inme verilmiş bazı haklar var. Yaşamıma değer kattı bu haklar. Bununla birlikte dibe vurmadan, amaç birliği yapmadan, elimizden alınmadan haklarımızın peşine düşüp kıyasıya mücadele etmek -güzelim kadın hareketi bir yana- rahat ortamlarımızdan yapılamazmış gibi. Elbette istemem, verili kabul ettiğimiz özgürlüğümüz elimizden alınmasın. İçimden bir ses de korkarım diyor ki kaybetmeden yola düşmeyeceğiz ve bir süre daha “Boy verme, oy ver” deyip duracağız.

OHAL altında seçime gitmek oldukça sıkıntılı bir süreç. 135 sayılı genelgenin sadece üç hafta önce yayımlanması da öyle. Sandık başkanlarının devlet memuru olması da başka bir meseleye işaret ediyor. Tahmin ediyorum, iktidar partisinden memur arkadaşlar karar verici pozisyonda olacak. Olmayanlar da mimlenmemek için ne kadar sağlam duracaklar muamma.

Peki, Seyyar Sandık nedir? Yatağa bağımlı olan seçmenlerin vaktinde kaydolabilecekleri ve evlerinde oy kullanabilecekleri bir sistem. Seçmen bu uygulamayı kabul ettiğinde evi kamusal alana dönüşüyor ve müşahitler de eve girebiliyor. Umarım yeterli sayıda müşahit vardır. Aksi taktirde seçim güvenliği nasıl sağlanacak? Başvurular 2-12 Mayıs’ta yapıldı ve kapandı. Şu ana dek haberdar olmayanlar bir sonraki seçimde bunu göz önünde bulundurabilir.

Diğer seçimlerden farklı olarak kolluk kuvvetleri de orada olacak. Elektriklerin kesilmesine karşı mum, fener götüreceğiz.

Gözleri görmeyen ve elleri olmayan seçmen var ise bir yakını kabinde kendisine iştirak edebilecek. Bir seçmen birden fazla engelliye yardım edemeyecek.

Müşahitler kendi mahallelerinde oy kullanıp görevlerinin başına geri dönecek. Tahmin ediyorum ki bulunacağım zorlu bölgeden oy vermeye gün ortasında gidip gelmek yaklaşık üç saatimi alacak.

İktidar partisinin eğitim düzeyine biri laf edecek oldu. Hemen tecrübe konuştu. “Siz onların bu eğitimi almadığını mı sanıyorsunuz?”

Birbirimizi hor gördüğümüz sürece bir adım mesafe kat edemeyeceğiz bu ülkede.

Bana tuhaf gelen şeylerden biri de Black Mirror’ların çekildiği, yapay zekânın konuşulduğu şu yüzyılda böyle bir seçimin gerçekleşecek olması.

Nasıl mı?

Gecenin ortasında adeta kılıç kuşanıp yola düşeceğiz. Orada artık Allah ne verdiyse yaşanacak. 135 sayılı genelgemiz olsa da insan ilişkileri belirleyici olabilir. Usulsüzlük olursa tutanak mücadelesi. Kişisel birikimimiz, hayat hikâyemiz, kinimiz, umarım bir gıdım da olsa sevgimiz, saygımız, bir önceki kuşaktan aktarılan travmalarımız, kimi ‘öteki’ ilan ettiğimiz, hepsi şaha kalkacak.

Ve işte olanlar olacak.

Sonra çuvalların peşine hunga munga diyerek düşeceğiz. Kapayın, açın. Kaç saydınız. Tutmadı. Tuttu. Arabalara bineceğiz. Belki alınmayacağız. Belki birbirimizi takip edeceğiz.

Mühim olan caydırıcı araçları o gün kullanabilmek. Usulsüzlük olduğunda tutulan tutanaklar veri olarak önemli; ancak beş senedir sonuçlanmayan davalar var. Olması gereken, usulsüzlüğün sosyal medya araçlarını kullanarak yerinde önüne geçilebilmesi. 

Diğer yandan çuvalların peşine düşmek size de “Vah halimize” dedirtmiyor mu?

Ülkemi seven bir evlat olarak oy vermek, müşahit olmak, gözlemlerimi yazıp olabildiğince etki yaratmak, sonrasında Oy ve Ötesi’nin sunduğu T3 Tutanak Gönder uygulamasını kullanarak seçimin şeffaflığına katkı sağlamak benim görevim.

Siz neler yapacaksınız?

Denizin tuzunun, güneşin yakıcılığının bir yere kaçtığı yok. Bununla birlikte en temel insan haklarımız ve özgürlüklerimiz daha da uzağa kaçmak için fırsat kolluyor.

Hem hak ettiği değeri vermediğinizde kim kaçıp gitmiyor ki?

http://www.ysk.gov.tr/doc/genelge/dosya/77637/2018CBMV-Genelge135.pdf

** 24 Haziran’da hangi oylar geçersiz sayılacak? Seçim testi: