Hande Çayır

18 Mart 2016

Halet-i ruhiye: Bugün de ölmedim

Ne “Lanet olsun” diyebiliyorum; ne “Çok yaşa!” Öyle bakıyorum kardeşim, bir sağa, bir sola...

“Nasılsın” diyorum.

“Ülkenin hâli ortada, nasıl olayım, kötüyüm” diyor.

“İyiyim” demek ayıp.

*

O karanlık çukurda kalmamaktan, işimizi iyi yapmaktan bahsediyoruz meşhur masalarda.

*

Bu sırada, akademisyen Chris Stephenson sınır dışı ediliyor.

Füsun Demirel, oynamak istediği rolü paylaşıyor; işten çıkarılıyor.

Akademisyen Esra Mungan, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy tutuklanıyor.

*

Sonra, Penguen’in “Bugün de ölmedim, Allah Allah, ilginç; lan yoksa öldüm de yayın yasağı var diye haberim mi yok” yazılı karikatürüne -trajikomik- gülümsüyorum.

*

Sabah öğreniyorum ki Alman Lisesi, Alman Başkonsolosluğu tatil edilmiş.

*

Eskişehir’de Espark’a gitmeyin, İstanbul’da metrolara yaklaşmayın, Ankara’da Kuğulu Park’a uğramayın, diyorlar. “Kalabalık yerlerde olmayın, patlama olma ihtimali var.”
Ciddiye alıyoruz; çünkü görüyoruz ki etraf pat pat patlıyor.
Tadı acı, kokusu ölüm.

*

Filmmor Kadın Filmleri Festivali inatla film gösterimlerine devam ediyor.

*

Bazı konserler iptal ediliyor. Bir nevi, müzisyen arkadaşlarımız işsiz bırakılıyor. Hayatın durma sinyalleri bir bir yüzüme çarpıyor.  

*

Ankara’daki tanıdıklarım, patlama sırasında yere yatmış; 300 metre varmış bombacıyla aralarında.

*

Anneme “Evden çıkma” diyorum.

*

Memleket kurtarma konuşmaları oluyor. Sessizleşiyorum. Yere bakıyorum. Etkisiz hissediyorum. Müzik dinlemeye çalışıyorum. Bir gün, “Benim savaşım bana yeter” diyorum; ertesi gün “Ne yapsam, ne yapmalı?”

*

Gözlerimin önüne, bir görüntüyü çok yaklaştırsam, burnumun ucuna tutsam, çok yakın olduğu için onu göremem. Renkleri sezerim belki ama tüm resmi göremem. Yarım metre uzağa koysam, mesafe alsam bir ihtimal, görülür. Türkiye’yi bazen görüyorum, bazen görmüyorum, işte tam da böyle. Oysa, yukarıda yazdıklarımı, uzaktaki birilerine anlatsam, “Size neler oluyor” der. Hindistan’daki arkadaşımın dediği gibi aslında. O, sürekli beni ve bu toprakları kutsuyor. Sultanahmet patlamasını da benden önce duymuştu. Neredeyse, ikinci dakikasında...

*

Şimdi, intihar bombacısı, biri, bizim üst komşumuz olsa, bayramda bize gelse, sessiz ya da sesli otursa, ben ona şeker tutardım. O da teşekkür ederdi. Ama başka bir role girmeyi seçti. Kendini patlatırken komşusunu da patlattı. Ya da o bıyıklı, ton ton amca, lokantada çalışırken masayı siliyor, bana “Hoş geldiniz hanımefendi” diyor; ama bizim eve gelse, bu kez ben ona kolonya tutar, terlik veririm.

*

Roller, halet-i ruhiyeler öyle bir değişiyor ki... Mekândan mekâna, zamandan zamana, bir ruhtan ötekine...

*

Ne “Lanet olsun” diyebiliyorum; ne “Çok yaşa!” Öyle bakıyorum kardeşim, bir sağa, bir sola...