Sütyenlerimizin kopçasını çekip şlak diye bırakan sonra da “huaaovv böğeekk” diye sevinçlenen testesteron fışkırtılı arkadaşlarımız vardı, orta okulda. Saç tokamızı yolup basket atarlardı, çöp kutusuna. O anlar geldi gözümün önüne sayın Semercioğlu, Cansu kime poz veriyor başlıklı yazınızı okurken.
Yazınızda (defalarca) sponsordan ve Cansu Dere ile Fahriye Evcen’in Cannes’a (sanki eşya gibi, çocuk gibi, kargo gibi) “götürüldüğünden” bahsetmişsiniz. “Davet edildiler” dememişsiniz mesela. “Ne başarılı kadınlar, ülkemizi temsil ediyorlar” da yok.
Cannes’da kırmızı halıya çıkmanın ne demek olduğunu sözüm ona anlatmışsınız, bunu da “bilmem kim geliyor kırmızı halıya, şimdi de şu geliyor” diyerek çekilen fotoğraflar üzerinden kurgulamışsınız.
Cansu Dere’ye ‘Cansu’ diye hitap etmişsiniz. Fotoğrafçıların “bu kız da kim” diyerek ilaç niyetine bir kare bile deklanşöre basmadığını yazmışsınız sonra. “Cansu için öyle de, Fahriye Evcen için farklı mı?” diye ilaveniz olmuş. (Azra Akın da katılmıştı, neyse ki -neden acaba- nasibini almamış sizden, phew!) Size göre kırmızı halıda kimse onlara dönüp bakmamış, ve siz de bunu, bir kareyi cımbızlayarak sunmuşsunuz.
Bu, bir tür muzurluk mu? Şaka mı? Yoksa, adeta yoktan var edilmiş bir habercilik anlayışı mı? Kınıyorum bu tekmeleyen halinizi...
O kadar ki, bir tek “çekmedi kiiii, çekmedi kiiii” diye etrafınızda döne döne dans etmediğiniz kalmış.
Cansu Dere, Fahriye Evcen, Azra Akın pırıl pırıl, kırmızı halıda. Umarım daha çok görürüz ve parlamaya devam ederler. Tüm kalbimle kutluyorum. Dilerim Türkiye’den daha çok oyuncu, yönetmen vb. kişiler/işler yürür o halıda. Ve dilerim, (bu örnek özelinde) fotoğrafçılar ola ki çekmediğinde, -olası- buruk anları paylaşacak, neyi nasıl daha iyi yapabiliriz’e kafa yoracak olanların sesine maruz kalırız bundan sonra.
Hem maçlardaki jaws enerjili Türkiye fanatikliğiniz nereye gitti? Ayrıca diğer ülkelerden katılanlar (diğer celebrityler) için de bu bahsettiğiniz durum (fotoğrafçıların anlık ilgisizliği) söz konusu.
Hasan Erkek’in twitter mesajlarından takip edebildiğim kadarıyla Deniz Gamze Ergüven, soruları Türkçe, Fransızca ve İngilizce olarak yanıtlamış ve bu çok gurur verici bulunmuş. Sorulara gelen cevaplar onlara tanınan süreyi aşmış ve sahnede çok sempatiklermiş.
* Fransız yapımı.
Not 1: Moda, sinema vb. tüm uluslar arası -ve olmayan - çalışmalar desteklensin, umarım. Kendimize ve yanıbaşımızdakine saygı duyup özgüvenimizi ve bu ülkeye/birbirimize olan inancımızı güçlendirebiliriz, umarım. Sahnedeki kadınları (ve tabii her bir insanı) onurlandırmayı öğreniriz bir gün, umarım.
Zaten, toplum debelenmelerinin, hunharca şırınga edildiği iç sesimizle -ve neler neler ile- mücadele ediyoruz yıllardır. Bir de sizinle mi uğraşacağız?
Not 2: Şiddet sadece bıçak saplamak değil; ekonomik, sözel, psikolojik olarak da tezahür ediyor ‘efendi’ler!
Not 3: Mor Çatı’nın web sitesinden alıntı yaptım. Sayın Semercioğlu’nun (bu yazı vesilesi ile) uyguladığı şiddetin altını çiziyorum.
Fiziksel şiddet: Yumruklama, tokat atma, vurma, ısırma, çimdikleme, tekmeleme, saç çekme, itip kakma, yakma, boğazını sıkma, bir aletle vurma.
Ekonomik şiddet: Ekonomik özgürlüğü kısıtlama, eve para bırakmama veya çok az bırakma, sürekli hesap sorma, parayı kullanarak aşağılamaya çalışma.
Sözel şiddet: Yıkıcı eleştiri, bağırma, alay etme, suçlama, isim takma.
Psikolojik şiddet: Küsmek, baskı uygulamak, intihar etmekle tehdit, çocukları uzaklaştırma, arkadaşlarınıza, ailenize sizinle ilgili yalanlar söyleme, onları görmenizi engelleme, güveninizi kırma, bilgi saklama, kıskançlık, gözdağı verme.
Cinsel şiddet: İstenmeyen cinsel davranışları yapmaya zorlama, istemediğiniz halde cinsel ilişkiye zorlama, cinsel yöneliminize bağlı davranışlarınızı değersizleştirme, taciz etme, cinsel ilişki sırasında güç kullanma.