Halûk Uluhan

30 Mayıs 2021

Şehir Düştü! - Eálo i Pólis!

Bizanslılar 29 Mayıs 1453 günü çatışmalar esnasında - yine bir inanışa göre - açık unutulmuş küçük bir sur kapısından içeri sızan Türk askerlerini birdenbire arkalarında bulunca korkuyla bağırmaya başlamışlar...

İslam peygamberi Muhammed "Konstantiniyye elbet fetholunacaktır. Onu fethedecek komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur" demiş.

Başarısızlıkla sonuçlanan birkaç fetih denemesi yapmış Araplar İstanbul'da. Bu şehri fethetmek İslam dünyası için bir kutsal amaç olmuş herhalde. Ne de olsa "İkinci Roma" burası. Belki de Doğu'nun Batı'ya yayılma arzusu, hatta dürtüsündendir. 

Fetih ve Fatih etrafında dönen sayısız rivayet oluşmuş hemen. Ayasofya'da şükür namazı kılmadan önce atından inip kendisinin de bir ölümlü olduğunu hatırlatırcasına yerden bir avuç toprak alıp başına sürmesi bunlardan biri. Yoksa bir tür kuru vaftiz diyebilir miyiz buna? Ya da hayallerini süsleyen toprağı öpmek gibi bir seremoni mi? Bir başka rivayete göre de Ortodoks Bizans'ın düşmanı Katolik Papa bir mektup yazmış ve "Seni yeni Roma İmparatoru olarak tanımaya hazırız. Tek eksiğin birkaç damla su" diyerek ona Hıristiyan usulünce vaftiz olmayı telkin etmiş güya. Böyle bir mektup var mı, yok mu, o da bilinmiyor. 

Ama şurası kesin ki, Fatih Sultan Mehmet, kendisine Kayser-i Rûm, başka bir deyişle Roma İmparatoru ünvanını vermiş. Basılan yeni paralarda da Yunanca "Bizans İmparatoru" yazıyormuş. Bu ünvan Batı tarafından da kabul edilmiş olacak ki, kendisine hediye edilen Medici Madalyonu'nda da "Bizans İmparatoru" demekteymiş.


Fatih (Gentile Bellini eseri)

Madem kendisi Roma İmparatoru, o zaman devleti de Roma İmparatorluğu'nun devamı. Bu durumda İstanbul'dan sonraki hedef Roma şehri olmaz mı? Buyrun, ikinci hedef Birinci Roma! Doğu'nun Batı'ya yayılma arzusu, hatta dürtüsünü çağlar boyu sürecek bir ülkü haline getiren okkalı bir destek… 

Peki, Hz. Muhammed'in öngördüğü o "güzel komutan" II. Mehmet, yani Fatih miydi? Halbuki Konstantiniyye'nin daha önce başka bir "fatihi" vardı: Enrico Dandalo ve şürekası. Bunu ne yapacağız?


Enrico Dandolo

Müslümanlaşmış Türklerin Asya steplerinden kalkıp Anadolu'ya henüz geldikleri yıllarda buralarda yaşayan Hristiyanlaşmış Romalıların huzurunu kendi aralarındaki bir kavga bozmuştu: Ortodoks ve Katolik diye ikiye ayrılmışlardı. Bununla kalmayıp düşman olmuşlardı birbirlerine. Katolikler toplanıp Haçlı Seferleri düzenliyorlardı kutsal topraklara. Bunlardan dördüncüsü rotasını Filistin yerine Ortodoksların merkezine, İstanbul'a çevirmişti. 1204 yılındaki bu "ilk fetih" Venedik'in ihtiyar Doç'u Enrico Dandalo'nun eseriydi. O "güzel ordu" da Haçlı Ordusu. Bu olay da Batı'nın Doğu'ya yayılma arzusu, hatta dürtüsünün tezahürlerinden biriydi belki.

Halk arasında kısaca "polis" denen şehir 57 yıl boyunca Latin-Katolik işgalindeymiş, soyulmuş, talan edilmiş, hakarete uğramış. Bizans imparatorları bu süre boyunca İznik'te sürgünde yaşamışlar. Geri döndüklerinde o ihtişamlı şehir artık iyice sönük ve fakirmiş. Nüfus azalmış, ticaret neredeyse yok olmuş, entelektüel hayat ise can çekişmekteymiş. Ama yine de o "şehir" işte.

Aradan iki yüz küsur sene geçmiş olmasına rağmen tam toparlanamamış şehir. Türkler böyle bir enkazı fethetmek üzere gelmişler. Gerisi Urban'ın topları, Haliç zinciri, Rumelihisarı, gemilerin karadan yürütülmesi… Okul kitaplarından bildiklerimiz.

Kuşatma boyunca kara surlarından düşman askerini hep karşılarında görmeye alışkın Bizanslılar 29 Mayıs 1453 günü çatışmalar esnasında - yine bir inanışa göre - açık unutulmuş küçük bir sur kapısından içeri sızan Türk askerlerini birdenbire arkalarında bulunca korkuyla bağırmaya başlamışlar: "Eálo i Pólis – Şehir Düştü!"

Bu imdat çığlığı derhal yayılmış. Yağmalar, esir almalar başlamış. Söz verildiği gibi.

Fatih, şehri "min-baʿd taḫtım İstanbuldur" diyerek başkent ilan etmiş. Türkleşme ve Müslümanlaşma başlamış.


Hayali Ayasofya (kilise iken)

Söylenen odur ki, Ayasofya camiye çevrildiğinde, padişah, sunak üstü yarım kubbedeki Meryem ve İsa mozaiğini kapattırmamış. Namaz kılarken onlarla göz göze gelmek istemiş belki. Genç ve bilgili bir padişah olan II. Mehmet şehirden kaçan onca esnaf, sanatçı, aydın insanın şehir hayatı için elzem olduğunu anlamış olmalı ki, hepsini geri çağırmış. Giden gitmiş tabii. Hepsine inanç hürriyeti vadetmiş, belli semtlerde yerleşimlerini sağlamış. Bir tür demografi mühendisliği yapmış. Bursa, Kütahya gibi yerlerden Ermenileri getirtmiş. Latinlerle, Yahudilerle anlaşmış.


Absiddeki Meryem-İsa mozaiği

Ortodoks Rumlara başıboş kalmasınlar diye bir Patrik atamış, Ayasofya'yı cami yaptığı için Haliç sırtlarındaki Havariler Kilisesini Patrikhane olarak kullanmak üzere onlara bırakmış. O Havariler Kilisesi ki, Büyük Konstantin dahil onlarca Bizans İmparatoru bahçesinde gömülüymüş. İmparator mezarlarının olduğu yerde büyükçe bir kilise ve patrikhane! Buraya kadar iyiymiş.

Aynı Fatih Sultan Mehmet aradan birkaç yıl geçince şehre hâkim bir tepede kendi adıyla anılacak bir camiyi bu dünyada bir "eser" olarak bırakma kararı almış. Patrikhane Kilisesi'ni, Havariyun'u yıktırıp üstüne kendi cami ve külliyesini yaptırmış. Tam olarak yeri bilinmese de şehrin adını aldığı Konstantin'in mezarı üstünde Fatih yatıyor şimdi. Yeni Kayser-i Rûm. Seni yendim Konstantin, seni yendim Konstantiniyye der gibi. Bugün fetih kutlamaları münasebetiyle Fatih'in türbesini ziyaret eden şehir erkânı aynı zamanda Konstantin'in de mezarını ziyaret etmiş oluyor haliyle.


Büyük Konstantin (York kentinde)

Muhammed'in Konstantiniyye, Fatih'in İstinbolin dediği şu şehrin adında artık anlaşalım. Ne de olsa 568 senedir burada oturuyoruz. Osmanlı zamanında şehrin resmî adı olarak Kostantiniyye veya İstanbul kullanılmış. İstanbul Yunanca στην Πόλη (stìn Póli), yani "şehre", "şehri", "downtown" anlamında ve Konstantinopolis'in kısaltılarak evrilmiş hali. Mutemelen Bizans'ta halk arasında bu kullanım daha yaygınmış, stin-Poli de İstanbul olmuş işte.

Ne güzel aslında. "Şehir" denince akla "İstanbul" geliyormuş. "Başka şehir yok", "Başka İstanbul yok" der gibi… Ve yokmuş da gerçekten. Gerisi taşraymış.

Yani, "İstanbul"un İslam'la, İslambol'la bir alakası yok. Ama tam da bu yalanı hararetle savunan ve hiç de küçümsenmeyecek bir kesim var. Ve onlara göre Avrupa'yı da fethettikten sonra hedef Üçüncü Roma!

Üçüncü Roma neresi mi?

Moskova.