Hakan Aksay

31 Mart 2014

Yenilenler, yenenler ve insani duygular üzerine

Moralsiz ve suskun yüzler... Evde, işyerinde, sokakta, kahvede kaçırılan gözler...

Ağır bir gün...

Moralsiz ve suskun yüzler...

Gecenin uzamasından kaynaklanan gecikmiş ve sıkıntılı bir sabah...

Seçimin geceden bilinen sonuçları...

Ve gece henüz durumu belli olmayan kentlerden gelen benzer haberler...

Tadı kaçmış yürekler...

Görüntüde susarak bir şeyler düşünmek isteme arzusu...

Aslında düşünmekten, anlamaya çalışmaktan dolayı duyulan büyük yorgunluk...

*    *   *

Evde, işyerinde, sokakta, kahvede kaçırılan gözler...

Bildik muhalif takılmalara verilen basmakalıp ve duyarsız cevaplar...

"Şakalaşma" anında usulen gülen dudakların anında toparlanıp hızla kedere koşması...

"Şu günü, şu moral halini bir an önce atlatabilsem" çırpıntısı için için...

Ara sıra silkinişler...

"Ben biliyordum aslında"lar...

"Tahminim aşağı yukarı buydu"lar...

"Ama"lar, "fakat"lar, "lakin"ler...

Muhalefetin başarılı olduğu sınırlı alanlara fener tutmalar...

Kürt kentlerine dikkat çekmeler...

"Ancak bundan sonra iktidarın işi zorlaşacak" türünden dolaylı analizler...

Bir "offf" çekilse de yıkılmayan "karşıki dağlar"...

"Millet değil illet"ler...

Sonra tekrar susmalar...

Gözlerini yere indirmeler...

"Şu gün bir geçse"ler...

*    *   *

Nedir bütün bunlar?

Lafı uzatmadan, tek kelimeyle söylersek:

Yenilgi...

Ve yenilgi psikolojisi...

*    *   *

Ben hayatımın siyasetle ilişkili yaklaşık 40 yılında o kadar çok yenildim ki...

Hayır, yenilgiye alıştım veya şerbetlendim demiyorum.

Mücadele varsa duygu da vardır.

Madem ki insanız ve bir yüreğimiz var...

Madem ki o yürek, akıllı cümlelerden nefret eder bazen...

*    *   *

Nâzım Hikmet ne güzel anlatıyordu bunu:

"Yenildiler.

Yenenler, yenilenlerin

dikişsiz, ak gömleğinde sildiler

kılıçlarının kanını...

Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların

zarurî neticesi bu!

deme, bilirim!

O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.

Ama bu yürek

o, bu dilden anlamaz pek.

O, 'hey gidi kambur felek,

hey gidi kahbe devran hey', der."

*    *   *

Bir de "karşı cephe" var (böylesine kutuplaştırıldığımıza göre cephelerden söz edebiliriz herhalde).

O cephede zafer çığlıkları atılıyor...

Türküler, marşlar söyleniyor...

Gözler parlıyor, ağızlar gülüyor...

"Yine kazandık", diyorlar, "bir kere daha zafer bizim".

Halk kavramı, bugün muhaliflerin değil iktidar taraftarlarının kollarında cilveleniyor.

Onlar da bildikleri bütün ağır sözleri - "demokrasi"dir, "seçim"dir, "milletin iradesi"dir, burada yazamayacağım, sansür gerektiren suçlamalardır -  muhalif kulaklarda patlatıyorlar.

Evde, işyerinde, sokakta, kahvede...

Gün onların günü.

*    *   *

Böyledir siyaset.

Bazen gün olur, geçmek bilmez.

Kimi yenilgisiyle uzatır o 24 saati...

Kimi zaferiyle...

 

O anlar zaman sanki hiç geçmeyecekmiş gibi gelir.

Ancak geçer zaman, hem de öyle bir geçer ki...

Şimdinin muhalifleri yarın yenebilirler mi, bilmem ama...

Bugün muzafferleri gün olur yenilirler, orası kesin.

Ve indirip başlarını kaçırırlar gözlerini onlar da yenilgiyi tadınca.

 

Ama galiba daha epey var bu perdenin kapanmasına.

Hayatın ve siyasetin kuralına uyacağız o vakit:

Bugün zafer kazananlar yaşayacaklar coşkularını...

Ve yenilenler acısını çekecekler yenilgilerinin.

 

@AksayHakan