Hakan Aksay

10 Kasım 2012

Yarın sen öldün çocuk

Yarın sen öldün, çocuk. Belliydi zaten öleceğin. Bugünden belliydi...

Yarın sen öldün, çocuk.

Belliydi zaten öleceğin.

Bugünden belliydi.

Ya sen ölecektin, ya da senin gibi bir başkası.

Ya da birkaç kişi birlikte ölecektiniz, yine toplu eylem yapar gibi, saygısızca yüce makamlara karşı.

Sen göğüsledin ipi önce.

İkinci büyük birinciliğini aldın “hayatta”.

İlkini, çok da uzun sayılmayacak bir süre önce, doğumundan gebelik mesafesi kadar evvel kazanmıştın.

O gün, babanın adalelerinin kasılmalarından birinde, sarıya çalan kirli beyaz bir sıvı halinde annenin içine boşalan milyonlarca sperm hücresinden biriydin. Ana rahminin karanlık dehlizlerinde, kafaları duvarlara çarpa çarpa ilerleyen milyonlarca sperm arasından bir tek sen ulaşmayı başarabilmiştin üreme borularında gizlenen o sihirli yumurta gözesine. 

*      *      *

Biliyor musun, çocuk, senin terk ettiğin hayatta geride kalan herkes birer “şampiyon sperm” sayılır! Her birinin geçmişi, o kirli beyaz sıvıda ve milyonlarca spermin yarışmasında yatar!

İster Türk, ister Kürt, ister Amerikalı veya Çinli olsun…

İster Hıristiyan, ister Müslüman, ister başka dinden veya dinsiz olsun…

İster işçi, ister işsiz, ister başbakan, ister terörist olsun…

İnsanlık ağacının her dalından, her türünden, her ırkından, her cinsinden, her renginden herkes ama herkes…

Usta ya da beceriksiz bir seks seansına nokta koyan bir döl ıslaklığının yaşama isteği en fazla olan mikroskobik parçacığıdır.

Kendini koca evrenden büyük sayan diktatörler, darbelerle ülkelerine el koyan generaller, tarihe hükmetmeye çalışan liderler de dâhil…

Herkes!

*      *      *

Geçmişini genellikle henüz yürümekten aciz bir bebeğin kundak içindeki çaresiz bakışlı fotoğrafından başlatan insanların nedense çok çabuk unuttuğu bir şeydir bu sperm.

Ama kâinatın en büyük bilmecelerinden biridir.

Hayat adil değil. Ya o her şeyin başlangıcı olan sperm yarışı?..

Acaba milyonlarca spermin içinde, bu değil de bir başkası finişe ulaşsaydı, nasıl bir insan olurdu? Mesela, Hitler veya Stalin yerine, ya da bugünkü diktatör heveslilerinden biri yerine, aynı yarışa katılan bir başka sperm kazansaydı? Tarih başka türlü mü yazılırdı?

Peki ya sen, yarın ölen çocuk? Senin tohumun bambaşka bir ülkede, bambaşka bir çağda, bambaşka bir ortamda filizlenseydi?

*      *      *

Belki bir doktor veya bilim adamı olurdun. Ya da bir ressam veya şair. Nice aşklar yaşayabilirdin, kim bilir. Oysa şimdi belki de doğru dürüst sevişemeden, aile kuramadan, çok istediğin bir seyahate çıkamadan veya en sevdiğin hobinle ilgilenmeye fırsat bulamadan vazgeçtin hayatından.

Peki, seni bu hayata getiren annen ve baban Kürt olmasaydı? Ya da Kürt olup da bir farklı ülkede doğsaydın? Veya farklı bir zamanda?

Mesela, Danimarka’da dünyaya gelmiş olsaydın? Ne oldu, beğenmedin mi? Evet, topu topu 5,5 milyon nüfuslu ufacık bir devlet. Ne koskoca ordusu var, ne dünya liderliği iddiası! Ama biliyor musun, sosyologlar oraya “dünyanın en mutlu ülkesi” diyorlar! Senin yaşadığın, daha doğrusu öldüğün memleket, bu sıralamada ancak 78. basamakta yer alıyor.

Ya da İsveç veya Norveç’te? Evet, onlar da küçük ülkeler. Belki duymamışsındır, ama oralarda insanların dörtte üçü birbirlerine inanıyor, güveniyorlarmış. Senin cenazenin kaldırılacağı memleket ise insanların birbirine en az güvendiği diyarlardan biri: Her on yurttaştan ancak biri “insanlara güvenebildiğini” söylüyor; çoğunluk kimseye inanmıyor ve ömür boyu yalan deryasında kulaç açmaya çabalıyor.

Yalnız Avrupa’nın değil, dünyanın en dindar ülkelerinden biri seninki: Toplumun yüzde 85’i kendini dindar görüyor. Ama bunca dindarlık, insanları daha vicdanlı ve güvenilir kılmıyor nedense. Çünkü bu topraklardaki dindarlık, hayatı daha ahlaklı ve adaletli yapmak için değil, öteki dünyaya yatırım yapmak için kullanılıyor.

Ve aynı ankette, senin artık kendinden küçük, zayıf ve kırılgan cesedinin hızla soğuyarak toprak olacağı bu ülkede, insanların dörtte üçü “Türk olmaktan dolayı son derece gururlu” olduğunu söylüyor.

*      *      *

Ne diyeyim be çocuk!..

Keşke bu kadar öne çıkarmasalardı o ulusal gururu! Keşke önce hakkıyla “insan olmak” gurur verebilseydi herkese.

Yoksa Türk olmuşsun, Kürt olmuşsun, İspanyol veya Japon olmuşsun, çok mu fark eder Allah aşkına? Alt tarafı anneni dölleyen erkek ve seni doğuran kadın başka bir ırktan, başka bir ulustan olacaktı tesadüfen.

Evet evet, tesadüfen!

Ve sen tesadüfen burada doğdun. Türk olmak veya Kürt olmak için hiçbir çaba sarf etmedin, emek vermedin. (Ama iyi bir insan, seçkin bir mühendis, yetenekli bir yazar ya da sevilen bir esnaf olabildiysen, ne mutlu sana! Çabaların boşa gitmedi, başardın demektir. O zaman gerçekten “övün, çalış, güven”!)

Sana yazılan hayat hikâyesi mutlu sonla bitmedi işte, çocuk. Senin başlangıcında, sarıya çalan kirli beyaz sıvı içindeki yarıştan “şampiyon” olarak çıkan sperm, bu zamanda, bu ülkede, kendi dilinde konuşmaları, şarkı söylemeleri, eğitim görmeleri bile “büyük mesele” haline gelen çilekeş bir halkın evladı oldu.

Ve bir gün o evlat, halkı için kendi canını ortaya koyarak “ölümüne” bir mücadeleye girme kararı aldı.

Senin kasların dağılırken, organların işlevsizleşirken, akciğerlerin su alırken, bağırsakların tıkanırken, beynin ve sinir sistemin çürürken, geçmişleri bambaşka şartlarda filizlenen spermlere dayanan bazı insanlar “şov yapıyor” dediler, “kuzu pirzola yiyor” dediler, “açlık grevinde şişmanlıyor” dediler.

Sen bugünlerde gözlerimizin önünde iyice eriyip kayboldun, çocuk. Ve yarın ölüp gidiverdin. Yıllar önce seni dünyaya getiren annen ve baban, yakın akrabaların ve dostların gözyaşı döktü ardından.

“Şov yapıyor”, “kuzu pirzola yiyor”, “açlık grevinde şişmanlıyor” diyenlerin kılı bile kıpırdamadı.

Bir de…

Onda dokuzu birbirine güvenmeyen yurttaşlar, yüzde 85’i dindar olan toplum, dörtte üçü “Türk olmaktan dolayı son derece gururlu” olan insanlar…

Aldırmadı bile.

*      *      *

Yarın sen öldün çocuk.

Ve biz seni unuttuk.

Yarın değil öbür gün unuttuk.

Hatta hemen yarın.

Daha doğrusunu söylemek gerekirse, bugün bile yoksun sen zaten.

Çünkü biz seni ve senin gibileri dünden unuttuk, çocuk…