Çok kızmıştı Mehmet Görmez.
Çok incinmişti.
Ve kararını vermişti.
Artık susmak istemiyordu.
Kızgınlığını dile getirecek kısa ve etkili bir anlatım arıyordu.
Sonunda buldu:
“İbret-i alem için iade edeceğim” diyecekti.
“İbret-i alem için”...
Sıkı bir laftı valla...
Yani tabii “anlayana”...
“Ben bunu böyle derim, utananlar utanır” diye düşünerek kendini yatıştırdı.
Ertesi gün Diyanet İşleri Başkanı olarak Habertürk TV’de sorulara cevap verirken beklediği an geldi.
Nefesini ayarladı.
Şiddete kaçmamaya dikkat ederek ama cümlenin ağırlığını vurgulamaya da özen göstererek “bütün Türkiye’ye” söyledi söyleyeceğini:
“Algı operasyonu ile beni itibarsızlaştırmaya karar vermişler. Ben bir gün bile o araca binmedim. Bu sarık leke kabul etmez. İbret-i alem için o aracı iade edeceğim.”
* * *
Stüdyoyu terk ederken kendini kuş gibi hafif hissediyordu ama...
Bu duygu uzun sürmeyecekti.
Çünkü söylediği cümle, sandığından çok daha ağırdı.
Arapça, İngilizce ve Türkçe biliyordu.
Ama işte...
Bela bir dildi bu Türkçe...
O “ibret-i alem için” derken “O kadar konuştunuz, 1 trilyonluk araç falan diye! Utanın şimdi! Herkesin önünde onu iade ediyorum” demek istiyordu.
“Âlem” ve “ibret” kelimelerinin bu duruma çok iyi uyduğunu düşünüyordu.
“Âlem”, malum, dünya, her yer, herkes gibi bir şeydi.
“İbret” deyince de herkese ders verilmesini anlıyordu.
Ama işte olmuyordu...
“İbret-i alem için” o anlama gelmiyordu.
Onun anlamı “başkalarına (da) örnek olsun” gibi bir şeydi kiiii...
Bu çok tersti...
Tersten de öte, talihsizdi, hatta tehlikeliydi.
Yani kötü niyetli birileri “Ben Mercedes’imi iade ediyorum, başkaları da beni örnek alsın...” anlamını çıkarabilirdi maazallah...
Tabii “iade edilecek bir şeyleri olanlar” deyince deee...
* * *
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok sinirlendi duyunca.
Küplere bindi.
Sonra özü sözü bir politikacı olarak bunu halkla paylaşmaya karar verdi.
“Benim haberim olsaydı ‘ne yapıyorsun Mehmet Hocam’ derdim. Buna izin vermezdim.”
Ardından seçim döneminde söylememesi gereken sözler çıktı ağzından:
“Sen niye satıyorsun O Mercedes’i? Senin bineceğin Mercedes’in fiyatı ne ya?”
Ve devam etti:
“İddia ettikleri gibi 1 milyon olması için zırhlı olması lazım. O tür Mercedes’lerin fiyatı 300-320 bin lira. O tür araçlara artık herkes biniyor.”
Cumhurbaşkanı’nın tepkisi Mehmet Bey’e de gitti. Hem de çok “sıkı” biçimde.
Mehmet Bey’in morali öyle bir bozuldu ki...
Arabayı iade kararı almadan önceki “bozuk morali” şimdi “bayramlık ruh hali” gibi geliyordu ona.
Sıkıştı kaldı adam.
Bir yanda söylediği söz ve sözü duyan “âlem”...
Öbür yanda “ibret” kelimesine istemeden hedef yapıverdiği Erdoğan...
O ki Mehmet Bey’e işini, görevlerini, milyarlık bütçelerini verir...
Gel de çık işin içinden.
* * *
Televizyonlar, gazeteler ha bire duyurup duruyordu:
“Cumhurbaşkanı’ndan Diyanet İşleri Başkanı’na jest!”
Jestmiş!..
Erdoğan “yarın sürprizi açıklayacağım” demişti.
Sürprizmiş!..
Hatta ertesi gün de beklenmedi “hayırlı haber” için.
Yeni Mercedes hazırdı, hem de zırhlı (fiyatı 1 milyon olanlardan hani)...
Ne yapacaktı şimdi Mehmet Hoca?
Şimdi mesela, cesaretini toplayıp dese ki Cumhurbaşkanı’na:
“Efendim, size saygım büyüktür, ama ben bu aracı alamam.”
“Ne dedin ne dediiiin!..”
Yok yok, bu olmazdı.
Ya şöyle deseydi:
“Efendim, yeni söylentilere yol açmamak için bir süre beklesek? Yani alt tarafı 4 Mayıs’ta iade edeceğim demiştim. Bari 1-2 ay geçse?..”
“Bana bak, Mehmet Hoca!..”
I-ıh, olacak gibi değildi.
* * *
Sevemedi gitti Mehmet Bey şu Mercedes’i.
Zırhlısını da zırhsızını da.
Allah’ın cezası Mercedes ya...
Gerçi kendisi “bir gün bile binmedim” demişti ama...
Cumhurbaşkanı gerçeği pat diye söyleyivermişti herkese (acaba kasten mi açıklamıştı?):
“Sosyal medyada sarığının üzerine Mercedes resmi iliştirildiğini görünce arabayı durdurmuş. Evine yürüyerek gitmiş.”
Ooof, offf!
Yapacak bir şey yok.
Her şeyi kaybedecek değil ya!
Mecburen Mercedes’i de alacak...
Hem zaten hediye...
Cumhurbaşkanı’nın hediyesi...
Ayrıca mübarek cuma günü veriliyor.
İyi güzel de...
İşin tatsız tarafı...
Dediklerine göre, Erdoğan’ın en son böyle bir hediye verdiği kişi...
Savcı Zekeriya Öz’müş...
@AksayHakan