Hakan Aksay

06 Mart 2025

Trump’ın kafasındaki raflar: Çin, Avrupa, Ukrayna, Rusya, popülist sağ…

Trump 80 yıllık Batı ittifakına darbeler indirirken “ABD’siz Avrupa” ne kadar güçlü bir alternatif olabilir?

Trump’ı anlamaya çalışıyoruz.

Zor, gerçekten zor.

Küfretmek daha kolay (Tam da burada 10 Haziran 2018’deki 72. Tony Ödülleri töreninde Robert De Niro’nun “kısa konuşması” aklıma geldi).

Trump, ilk döneminde böyle değildi. Şimdi sadece ciddi bir deneyim ve hazırlıkla, Elon Musk gibi ittifaklarla değil, aynı zamanda “uygun toplumsal ve siyasal şartların yardımıyla” (yani gördüğümüz her şey sadece “Trump’un öngörülmez beyni”nden çıkmıyor) topa çok hızlı girdi.

Her türlü alışılagelmiş şablonu tersyüz etmeye teşne bir tüccar ve yüksek egolu bir tür “dünya sultanı”

Patronu olduğu NATO’dan çıkabileceğini söylüyor. Birleşmiş Milletler’den de…

Komşusu ve G-7 müttefiki Kanada’nın, Danimarka’ya bağlı Grönland’ın, Panama Kanalı’nın mümkünse güzellikle, olmazsa zorla ABD’ye katılması amacını büyük bir pişkinlikle dile getirebiliyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşarak 80 yıldır süren ABD-Avrupa ittifakını elinin tersiyle itebiliyor, Avrupalı devletleri durmadan aşağılıyor.

Bizim şu anda çok iyi anlayamadığımız (belki kendisi de dâhil kimse tam anlamıyordur) bir şeyler var kafasında. Bir tür öncelik sıralaması, aşağıdan yukarı uzanan çekmeceler, ya da raflar…

Putin’i beğeniyor ama Putinci değil

En çok beğendiği, kendi sultanlığını kabul eden, “Trump hayranı” siyasiler (gerçekten de kendisine hayranlık ifade eden sözlere bayılıyor)… Siyasi ve ideolojik açıdan popülist ve sağcı, aşırı sağcı liderlerle partiler…

Macaristan Başbakanı Orban’dan Almanya’da aşırı sağcı AfD’ye kadar…

Güçlü liderlere, “tek adam” uygulamalarına, iç ve dış politikada karşıtlarının canını rahatlıkla yakabilecek özgüvene sahip yöneticilere özel bir sempati ve anlayış besliyor.

Putin bu kategoride.

Rus lider Trump’ı ve son gelişmeleri iyi çözümlediğinden dolayı durumu başarıyla idare ediyor ve olabildiğince kendi lehine çeviriyor. ABD Başkanı da şimdilik bundan memnun gibi. Sık sık Putin’den övgü ve saygıyla bahsediyor.

Ama Trump “Putinci” değil (bazen böyle şakalar yapıyoruz ve bunu ciddi sananlar çıkabiliyor).

Washington, Moskova’yı memnun edecek kimi hafifletici adımlar atsa bile Rusya’ya yönelik yaptırımları sürdürüyor. Son günlerde petrol fiyatlarının düşmesinde ABD’nin önemli etkisi vardı ve Kremlin bundan çok rahatsız oldu.

Elbette Trump’ın bütünsel olmadığı izlenimini veren “strateji ögeleri” arasında Rusya’nın başta Çin’den, ayrıca İran’dan ve Kuzey Kore’den koparılması amacı da etkili motivasyon unsurları.

Avrupa, onun için ayak altında dolaşan ve sahip olmadığı güçle böbürlenen, aslında ABD sayesinde ayakları üzerinde durabilen “asalak bir kıta” ve bundan dolayı kulaklarının çekilmesi şart.

Çin bir numaralı hasım. Ona karşı adım adım geliştirdiği “ticari savaş” beraberinde birçok sarsıntıyı getirebilir.

Bir de dünyanın, insanların kendi değerini anlayamaması ihtimali Trump’ın uykularını kaçırıyor. Ortadoğu’da ve Ukrayna’da savaşları bitirerek Nobel Barış ödülünü alma hayali bundan.

Kimilerinin hâlâ inatla “Özgür Dünya’nın lideri” dediği Trump işte böyle bir zat…

Ukrayna’yı umursamıyor, Zelenski’den nefret ediyor

Trump’ın başa gelmesiyle üç yıldır Ukrayna’yı Rusya’ya karşı en fazla koruyan ve kışkırtan ABD’nin tutumu değişti. Şu anda ABD Başkanı, Zelenski’nden giderek uzaklaşırken Putin’e oldukça yakın görünüyor.

Ama aslında her iki lider de Trump açısından fazla önemli değil.

Ukrayna ve Ukraynalılar ise kesinlikle onun umurunda değil (hani “ölen milyonlarca insana yazık” falan diyor ya, bu tür cümleleri söylerken onu izlediğimde, ünlü Rus tiyatro ustası Stanislavski’nin deyişiyle, “i-nan-mı-yo-rum”).

Şu savaş bir an önce bitse de Trump’ın hanesine “tarihi artı” yazılıverse… Mesele bu...

Ha bu arada Zelenski’den nefret ediyor.

İlk dönem başkanlığı sırasında, müstakbel rakibi Biden’ın Ukrayna’da ticari faaliyetleri olan oğlu Hunter ile ilgili olarak çiçeği burnunda lider Zelenski’den (ilerde babasını yıpratabilmek için) yolsuzluk dosyaları istemiş ama alamamıştı.

Deve kini oradan başladı…

Zelenski’nin Biden’ı aldatarak ABD’den “350 milyar dolar almayı başaran usta bir üç kağıtçı” olduğu kanısında (Trump, birçok kez olduğu gibi burada da doğruyu söylemiyor; ABD’nin Ukrayna’ya üç yıllık desteği 119 milyar dolar civarında, bunun da önemli kısmı Amerikan silah şirketlerine gitti).

Geçen cuma Beyaz Ev’de çıkan skandal kavga (bunu Kuzey Raporu video programında geniş biçimde ele almıştım) oldukça öğreticiydi.

Başkan Trump ve Yardımcısı JD Vance Oval Ofis’te misafir ettikleri Zelenski’yi evire çevire dövmeye kalktılar, sonunda da kovdular. Küstahlıkları sınır tanımadı.

Ukrayna lideri ise hazırlıksızdı ve acemi tavırlar sergiledi, sakin ve akıllı açıklamalar yerine heyecanlı ve tartışmacı müdahalelerle kendini zor duruma düşürdü. Diplomasi konusunda ne kadar zayıf olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Bununla birlikte küstah ev sahiplerine boyun eğmeme görüntüsü vermesi, Ukrayna toplumunda ve Avrupalı liderlerin çoğunda saygı uyandırdı.

Sonuçta “Trump ve adamları” Kiev’e yardımı tümüyle durdurma ve mümkünse Zelenski’yi bir an önce koltuğundan indirme planını masaya koydu.

Avrupa alternatifi mümkün ama zor

Pazar günü Londra’da toplanan Avrupa liderleri ne yapacaklarını konuştular. Sorun sadece Ukrayna’ya “gerekirse ABD olmaksızın da güçlü yardım verilmesi” ile sınırlı değildi. İki ateş arasında kalmaktan dolayı telaşlıydılar.

Bir süredir, savaşı kazanacak Putin’in sonraki adımlarından birinin diğer bir (belki birkaç) Avrupa ülkesine saldırmak olabileceğini, yani yaşlı kıtanın tehlike altında olduğunu düşündüklerini biliyoruz.

Ancak diğer taraftan Trump’ın Avrupa’yı aşağılayan ve ezen tavırları, ayrıca NATO’dan çıkma tehdidi onları daha da endişelendirdi.

“ABD’siz Avrupa” ne kadar güçlü bir alternatif yaratabilir?

Aslında böyle bir potansiyel var… Ama yürek yok gibi.

Avrupalılar konforlu yaşama alışık. Askerî sıkıntılarla uğraşmaya çok fazla niyetli değiller. En önemlisi de uzun süredir güçlü ve güvenilir bir lider çıkaramıyorlar.

Şimdi Trump’ın “Ukrayna’ya Avrupa 100 milyar dolar verirken biz 350 milyar verdik” iddiasını yalanlamakla, ABD’nin 119 milyar dolarına karşılık kendi katkılarının 137 milyar dolar civarında olduğunu anlatmakla meşguller.

Mesele bu sayılarla bitmiyor tabii. Örneğin, savaşta Batı cephesinin istihbarat ve uydu sistemleri Amerikan merkezli. Dün Washington’un Avrupalı başkentlere gönderdiği mesajla, Amerikan istihbarat verilerinin Ukrayna’yla paylaşılmasını yasaklaması bu açıdan önemli bir işaretti.

Zelenski ABD yönetiminin istediği gibi ondan resmen özür dilemedi ama tartışmadan pişman olduğunu ve Trump yönetiminde savaşın bitirilmesi için yeniden görüşmelere devam etmeye ve bu arada değerli Ukrayna madenleriyle ilgili anlaşma yapmaya hazır olduğunu açıkladı.

Bir sonraki Oval Ofis görüşmesinde Trump’ın, DJ Vance’in ve Zelenski’nin nasıl davranacağını izlemek bir ihtimal mide bulandırıcı olabilir.

Ama izleyeceğiz tabii.

Tüm bu gelişmelerin Ukrayna’yı, Rusya’yı, Avrupa’yı, bizi, toptan konuşacak olursak dünyayı nereye doğru götüreceğini izleyeceğiz.