Hakan Aksay

05 Ağustos 2016

‘Tayyip Abi’ mazi oldu: Eski Sovyet coğrafyasında Gülen gerilimi

Geçenlerde Yeni Akit Gazetesi 'Paralel Devlet Yapılanması’nı ilk kez 2000 yılında Rusya deşifre etmişti' diye yazdı

“Erdoğan'dan Putin'e Gülen okulları resti”

Bu, benim arşivimden bir haber başlığı.

Okuyunca ne düşündünüz?

Herhalde Erdoğan, Gülen okulları kapansın diye Putin’e “sert çıkmış” demişsinizdir (gerçi şu sıralarda Erdoğan’ın Putin’e rest çekecek hali olmadığını biliyoruz, o ayrı konu).

Ama anladığınız yanlış:

Erdoğan, Putin’e “Gülen okulları KAPATILMASIN” diye rest çekmiş, yani mesaj göndermiş.

Vaktiyle...

1999’un sonunda Rusya’nın başına geçen istihbarat kökenli Putin, Gülen Cemaati’ne ait örgüt ve okullardan rahatsız oldu. Bir süre sonra Tataristan, Başkurdistan, Dağıstan, Yakutistan (Saha), Karaçay-Çerkes cumhuriyetlerindeki ve Astrahan’daki okullar kapatıldı. Sonra da diğerleri. Birçok okul çalışanı sınır dışı edildi. Rus basınında bu okulların “ABD bağlantısı”, okullarda çalışan bazı Türklerin ve Amerikalıların “CIA ajanı” olduğu, öğrencilere “terör eğitimi verildiği”, “Pantürkizm aşılandığı” ve “dinci örgütlere eleman yetiştirildiği” üzerine çok şey yazıldı.

(Yıllar sonra Yeni Akit Gazetesi “Paralel Devlet Yapılanması’nı ilk kez 2000 yılında Rusya deşifre etmişti” diye yazacaktı; Yeni Akit, 10 Mayıs 2015).

Sekiz yıl kadar önce BBC’nin bir haberinde, Rusya ve Türki cumhuriyetlerde Gülencilere bağlı okul sayısı 236, öğrenci yurdu sayısı da 500 olarak bildiriliyordu.

O dönemlerde Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan, bu okulların kapatılmasını engellemek için Moskova’ya defalarca uyarı ve ricalarda bulundu. Biraz da bu tür girişimlerden dolayı Gülen organizasyonları, Rusya’da haberalmacılar-şahinler grubunun tepkisini çekse de, genel olarak varlığını koruyup gücünü pekiştirmesini başardı.

 

Putin-Erdoğan zirvesinde Gülen gündemi

 

Rasim Ozan Kütahyalı, Sabah’ta “Rusya, Gülen hareketi ve Erdoğan” başlıklı 13 Ağustos 2013 tarihli yazısında, “Yeni Türkiye'nin en önemli iki aktörü: Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen” saptamasını yapıyor ve şunları yazıyordu:

“Bin bir emekle Rusya hinterlandında okullar açan Gülen Hareketi bu kirli operasyondan çok ürktü ve etkilendi. Rus istihbaratının amacı son dönemde (...) Erdoğan hükümetiyle Gülen Hareketi arasındaki limoni ilişkilerden hareketle ‘Gülen tehlikesi vardır’ yönünde Erdoğan'dan onay almaktı. (...) Karşılarında Erdoğan'ı buldular. Yurtdışındaki Gülen varlığına en ufak zarar vermek isteyenler karşılarında her seferinde Erdoğan'ı buluyor. Hiç şüphe yok ki Gülen Hareketi'ne bağlı Türk okulları bu ülkenin gurur kaynağıdır.”

17-25 Aralık 2013 sonrasında durum değişiverdi. Ankara, bu kez Moskova’dan Gülencilerin her türlü faaliyetinin engellenmesini istedi. Ancak Rusya yönetimi Cemaat’e karşı aktif önlemler almadı.

Dört gün sonra Petersburg’da yapılacak Putin-Erdoğan zirvesindeki gündem maddelerinden biri muhtemelen aynı konu olacak. Erdoğan talebini yineleyecek. Üstelik bir de Ruslardan Gülen hareketiyle ilgili istihbarat almaya çalışacak. Herhalde zirve sonrasında Gülencilerin Rusya’daki varlığı, eskisine göre daha zor koşullarda sürecek.

Çünkü Rusya da Türkiye de birbirine yaklaşmak, birbirinden yararlanmak için büyük bir manevraya hazırlanıyor. Bu süreçte, Gülenciler, Kürtler, Kırım ve daha birçok potansiyel anlaşmazlık konusu rahatlıkla geri plana itilecek gibi görünüyor.

‘Tayyip Abi’ diyen lider ‘nankör’ mü oldu?

 

17-25 Aralık’tan sonra, özellikle de darbe girişiminin ardından Türkiye, dünyadaki bütün “FETÖ okulları”nın kapatılması için uluslararası seferberlik ilan etti.

Kimine göre 150, kimine göre 170 kadar ülkede binlerce (bazı kaynaklarda 2000, bazılarında 3000 civarında) Cemaat okulu, lisesi ve üniversitesi olduğu söyleniyor.

Türkiye’nin çağrısıyla hemen bu okulların kapatılması doğrultusunda adım atan (veya en azından o görüntüyü veren) devletler var: Azerbaycan, Ürdün, Somali, KKTC gibi.

Çoğunluk sessiz ve durumu “idare etmeye” çalışıyor.

Kimileri ise Ankara’ya olumsuz cevap vermekten çekinmiyor: Kenya, Nijerya, Endonezya ve Kırgızistan gibi.

Kırgızistan apayrı ve Ankara’yı sarsan bir hikâye elbette.

Bir kere “Türki” bir ülke. Üstelik çok küçük (toplam nüfusu sadece 6 milyon) ve ekonomisi zayıf. Türkiye’den defalarca yardım ve kredi aldı. Ayrıca Türkçe bilen Devlet Başkanı Almazbek Atambayev daha yakın zamanlara kadar Erdoğan’a “Tayyip Abi” diye hitap etmiyor muydu?..

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Kırgızistan’da terör eylemleri, hatta darbe olabileceği yolundaki uyarıları, ardından “Siz onlara (FETÖ’cülere - HA) yaklaşımınızı değiştirmezseniz, biz size yaklaşımımızı değiştiririz” tehdidi ters tepti. Kırgız Dışişleri’nin olumsuz cevabından sonra, Atambayev’in sert tepkisi geldi:

“Darbe uyarısı saçmalık! Madem bu kadar akıllıydılar, kendi ülkelerindeki darbeyi neden öngöremediler? Kimse bizi korkutmaya çalışmasın! Biz egemen bir ülkeyiz ve bize neyin gerekli olup olmadığına kendimiz karar veririz.”

Kazakistan Eğitim Bakanlığı’nın Türkiye’den gelen “FETÖ okullarının derhal kapatılması” çağrısına olumsuz cevap vermesi de Türkiye yönetiminin hoşuna gitmedi. Aynı bakanlık, 2014 Nisanı’nda yaptığı açıklamada, Türk-Kazak liselerinin kapatılmayacağını, çünkü Kazakistan devletinin himayesinde ve yerel bütçelerle beslenen yapıda olduğunu vurgulamış, “Türkiye yönetimi bu okullarda söz sahibi değildir” mesajını vermişti. Konunun bugün Ankara’ya gelecek olan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’le görüşülmesi bekleniyor.

Eski Sovyet cumhuriyetleri stratejik önemde

 

Gülen Cemati’nin (veya Hizmet Hareketi’nin) uluslararası organizasyon şemasında eski Sovyet cumhuriyetlerinin büyük önemi var. Cemaat bu coğrafyada sadece okullar değil, işadamı birlikleri, kültür dernekleri, medya ve düşünce kuruluşları oluşturdu. Bazıları kapatıldı, bazılarının yönetimi değişti ve içinde bulundukları ülkenin vatandaşları idareyi ele aldı, bir kısmı ise aynen varlığını sürdürüyor.

Bugün Türkiye’nin Gülencilere yönelik sert tavrı nedeniyle Rusya’dan Gürcistan’a, Azerbaycan’dan Tacikistan’a kadar bir dizi ülkede şu ya da bu ölçüde gerginlik yaşanıyor. 

Özbekistan ve Türkmenistan’ın durumunun farklı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü oralardaki Gülen örgütlenmelerine ve okullarına karşı tavır zaten sert.

Özbekistan’da 65 Türk okulu kurulmuştu. Ancak 1999’da Taşkent ile Ankara’nın arası bozulunca (muhalif lider Muhammed Salih’in Türkiye’de yaşaması kriz yaratmıştı), Özbek yönetimi okulları birkaç gün içinde kapattı ve çalışanlarını sınırdışı etti.

Türkmenistan’da yaşanan rahatsızlık – Özbekistan’daki kadar sert biçimde olmasa da – benzer bir sonuca yol açtı. 1992’den itibaren kurulan 14 Türkmen-Türk okulunun faaliyetlerine “büyüyen Nurculuk tehlikesi”ne bağlı olarak 2011’de son verildi.

Tacikistan yönetimi ise 2015 Ocağı’nda, 1994 yılında imzalanan anlaşma uyarınca kurulan 6 Tacik-Türk lisesinin yapısının değiştirileceğini açıkladı. Ancak okulların ana finans kaynağı durumundaki Şalola şirketinin faaliyetlerine devam etmesi dolayısıyla Ankara karardan tam olarak tatmin olmadı.

Azerbaycan Erdoğan’ın baskılarıyla 2014’te 11 liseyi kapattı. Ancak bu liselerin bir ay sonra SOCAR petrol şirketine bağlanarak farklı isimlerle açılmasını “kurnazlık” olarak yorumlayanlar az değil. Bakü, kısa süre önce de Cemaat'in Kafkas Üniversitesi’nin ve darbe girişimi sırasındaki yayınlarıyla tepki çeken ANS televizyon kanalının kapısına kilit vurdu.

Kırgızistan ve Kazakistan’ın durumu farklı

 

Kırgızistan, Gülen örgütlenmesinin en başarılı ve yaygın olduğu ülkeler arasında ilk sıralarda. Sebat adı altında organize edilen Kırgız-Türk okulları 1992’den beri varlığını sürdürüyor.

Bazı uzmanlara göre, Gülen Cemaati’ne bağlı okullar, bugünkü Kırgız eğitim sisteminin belkemiği durumunda. 16 lise, iki uluslararası okul, bir üniversite (Atatürk-Alatoo), her yıl 11 bin kadar mezun veriyor.

Kırgızistan’da yönetimde olan ve ona yakın durumdaki toplumsal gruplara mensup (farklı partilerden ve kabilelerden) insanların aşağı yukarı yarısının son 15 yıl içinde Gülen okullarında eğitim aldığı vurgulanıyor. Bugün neredeyse bütün siyasetçilerin, iş insanlarının ve kültür dünyası temsilcilerinin çocuklarının bu okullarda okuduğunu ekleyerek tabloyu netleştirmeye çalışalım.

Kazakistan'da ise 1993'ten bu yana yaygınlaşan Cemaat okulları, 1997’de Kazak-Türk Eğitim Vakfı (KATEV) bünyesinde toplandı. KATEV giderek 29 lise, bir üniversite (Süleyman Demirel Üniversitesi), bir kolej, bir ilkokul ve bir orta okulu birleştiren kapsamlı bir yapıya dönüştü.

Günümüz Kazakistan elitinin dörtte birinin bu okulları bitiren kişilerden oluştuğu, 40 yaşının altındaki her beş Kazak devlet memurundan birinin Gülen okullarından birini bitirdiği ve bugün ülkenin elit kesimlerinin yüzde 85’inin çocuklarını bu okullarda okuttuğu düşünülürse, Kazakistan yönetiminin tavrı daha iyi anlaşılabilir.

 

Neden aldatıldınız’ diye soran halklar çıkabilir

 

Anlaşılan bu konu uzun süre gündemde kalacak. Belki de Ankara’nın tutumunu ve üslubunu gözden geçirmesi gerekecek.

Öyle ya, daha kısa süre öncesine kadar toz kondurmadığın, hatta var gücünle desteklediğin, bizzat devlet yöneticileri düzeyinde ziyaret ettiğin, ilgili ülke yönetimlerinden de katkı beklediğin okullar için bugün “terör yuvaları kapatılmalıdır” diyorsun.

İçerde bunu söylemekte fazla zorlanmayabilirsin, ama ya dışarda, Türkiye’de yaşananlara çok uzak olan ülkelerde?

Birçok yerde fiilen “devlet politikası gereğince ve resmî destekle” güçlendirilen okullar, bugün bir anda kapatılırsa o ülke halkı ne düşünür? “Madem teröristti, neden önceden araştırılıp anlaşılmadı, neden en başından engellenmedi?” diye kendi iktidarını sıkıştırmaz mı?

İçerde kolay... Adam FETÖ’cü ise “hukuki açıdan cevap vermeli” diyor, içeri atıyorsun. Kendi sorumluluğunun ortaya çıktığı yerde ise “Rabbim ve milletim affetsin” diye konuyu kapatıyorsun.

Ama aynı formülü bütün dünya ülkelerine öneremezsin ki!..

Bütün dünya Türkiye gibi değil ki!..